"Bu kadar acı küçük bir kız için çok fazla."
Arkamda duyduğum sesle olduğum yerde irkildim. Dönüp baktığımda Bay Raphael Sackville olduğunu gördüm. Bu kadar yakınıma gelip hissetmemiş olmam Hayalperest Evreni'nde Emre ile yaşadığımız hatırayı gözlerimin önüne getirdi.
"Anlayamadım?"
Kollarını arkasında birleştirmiş, kendine güvenen bir bakışla bana bakıyordu. Gülümsemesi hem çekici hem de ürkütücüydü.
"Kaybolmuş olabileceğini hissettim."
"Yemekhanedeyiz. Kaybolmadım."
"Ama olacaksın." dedi bildiği bir şey varmış gibi.
Standart iki insan gibi mi konuşuyorduk yoksa metafor mu yapıyordu anlayamıyordum.
"Arkadaşın arka bahçeye gitti. Çeşmenin orada. Dün akşam oturduğun bankta."
Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Alp'in nerede olduğunu bilmesini geçtim, benim dün gece orada olduğumu nasıl biliyordu? Yoksa bu okulda her yerde kuşları olan eğitmen o muydu? Her okulda istisnasız bir tane olurdu.
"Teşekkür ederim." dedim fazla sorgulamadan. Tüylerimi diken diken ediyordu.
Bir şey söylemesine fırsat vermeden hızla yanından ayrıldım. Koridoru arşınlayıp arka bahçeye açılan kapıdan geçtim. Biraz daha ilerledikten sonra Alp'i gerçekten de o bankta otururken buldum. Kollarını göğsünde kavuşturmuş ayaklarını uzatmış öylece oturuyordu. Gözleri çeşmenin sakinleştirici görüntüsündeydi.
Yanına oturduğumda kendi oturuşunu toparladı. Kollarıyla bankın biraz daha ucuna geçip bana yer açtı. İkimiz de sessizce oturduk.
"Özür dilerim." dedim.
Elini sorun olmadığını belirten bir hareketle salladı. "Dileme. Fazla duygusal davrandım. Eski benliğimin, savaşçı kimliğimin önüne geçmesine izin verdim."
"Bunu, sanki bir sorunmuş gibi söylemene gerek yok. Değil çünkü."
"Öyle Zeynep. Savaşçı hiçbir zaman duygusal davranmamalı. Verilen görevi yapıp yanındaki herkese sadık olmalı."
Vücudumu ona döndürdüm. "Hayır Alp. Evet bir savaşçısın. Hem de en iyisinden. Ama bunu metal kafa bir robotla karıştırman asıl hata. Bizlerin de duyguları var. Bizler de ağlayabiliriz, kızabiliriz, eğlenebiliriz. Bunda bir sorun yok."
"Melek sana gerçekten böyle mi öğretti?"
"Kas kafalı olmamayı mı?" Muzipçe ona baktım. Omuzuna omuzumla vurdum. "Evet."
Hafifçe gülümsedi. Başını önüne eğdi.
"O kadar kolay olmuyor işte. Yanlış hissettiriyor."
Elini tuttum. "Hissettirmemesi lazım. Sen savaşçı olduğun için tüm duygularını baskılamış olabilirsin ancak bu yapmaman gereken bir davranış. Hisler bizim pusulamız. Onlarsız kayboluruz."
Gözlerini bana çevirdi. Işığı görebiliyordum. "Haklısın." dedi.
Sonunda birilerine yardımım dokunduğu için içim kıpır kıpır olmuştu.
Devam etti. "Annenin dnasını gerçekten kopyalamış olabilirler. Sonuçta sen onun kızısın. Onunla ilgili bir yanlışlık olduğunda bunu hissetmen en olağan davranış."
Alp kendiyle ilgili pes etmemeye kararlıydı. Öyle duvarlar örmüştü ki kendine, on trambolin gücünde bir zıplayış gerçekleştirsem yine de aşamazdım. Ama ben Zeynep'tim. Gerekirse onbir trambolinli atlayışlar gerçekleştirebilirdim. Ancak açtığı konu şu an için daha önemliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...