Soğuk

40 14 0
                                    

Nefesim kesildi.

Tüm hücrelerim donmuş gibiydi. Hareket edemiyorum.

O ses...

Annemin sesi.

Neden?

Arkamda bir boşluk hissettim. Umut gitmişti. Nereye gittiğini bilmiyordum. Beni altüst eden o ses ile baş başa bırakmamasını diledim.

"Ah güzel kızım. Eminim beni gördüğüne, pardon duyduğuna şaşırmış olmalısın. Aynı şeyi ben de senin için hissediyorum. Kızımın en olmadık yerde düşmanları ile ne işi olabilirdi ki? Neyse çok uzatmayacağım." Projektördeki görüntü titreşti. Sanırım bilgi işlem odasında sistemi kurtarmaya çalışıyorlardı. Umut. "Kızım bu işin dışarısında. Ona hitap etmek için burada değilim. Sözlerim sizlere Hayalperestler." Son kelimeyi bir hastalıkmış gibi telaffuz etmişti. Oysa ki ben de bir Hayalperest'tim. Tüylerim diken diken oldu. "Sizin gibi basit olan sisteminize sızmamızdan önce kızımın neler planladığını, sizi nasıl 'gereksiz' geçmişiniz ile kandırıp savaşa göndereceği haberini aldık."

Aldık. Neler yapıyorsun sen anne?

"Kızımın kusuruna bakmayın. O her zaman biraz fazla polyanna bir kız olmuştur. Babası gibi." Tükürürcesine babamdan bahsetmesi yüzümün buruşmasına neden olmuştu. "Ama size bir haberim var. Efe'ye ne oldu biliyorsunuz değil mi? Öldü. Tıpkı sizin sonunuzun da onunla aynı yolda kesişeceği gibi."

Salonda uğultular artmıştı. İnsanlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Ekran gittikçe daha fazla karıncalanmaya başladı. İleriye atılıp tekrar sahneye çıkmayı düşündüğüm an kolumda bir el hissettim. Eli silkmeye çalıştım ancak benden daha güçlüydü. Başımı çevirdiğimde Eflin ile göz göze geldim.

"Nedenini şimdi sorgulama zamanı değil. Buradan çıkmalıyız."

"Hayır Eflin. Biz bu gece buraya işi bitirmeye geldik. Onun bunu mahvetmesine izin veremem."

Anneme anne diyememem dikkatimi çekmişti. Stresten kasılan vücudumu hareket ettirip sahneye doğru yöneldiğim an bir silah sesi patladı. Yere çömelip olduğum yerden seyircilere baktım. Kalabalık arasında insanlar vurulup yere düşmeye başlamışlardı. Eflin yanıma gelip kendini bana siper etti. Hızlıca yeniden arka tarafa yöneldik.

Keskin Nişancı.

Projektördeki görüntü hala konuşmaya devam ediyordu ancak yoğun kargaşada ses derinden geliyor gibiydi.

"Bu gece hepiniz buraya, mezarlarınıza kendi ayaklarınız ile geldiniz. Bizim suçumuz değildi. Aksine bize borçlu bile sayılabilirsiniz. O saçma hayal dünyanızdan sizi kurtarıyoruz. Korkak bir fare gibi saklandığınız bu yeraltı sizin mezarınız olacak..."

Ses hafif bir kıkırdamanın ardından konuşmasına devam edecekken bir anda kesildi ve projektör kapandı. Ama salondaki silah sesleri ve bağırışlar hala devam ediyordu. Evet hepimizin bir yanı savaşçıydı ancak şu anda herkes bir telaş içerisindeydi ve hareket alanları kısıtlıydı. Arada olayları kontrol altına almaya çalışan Hayalperestler olsa da iş çığırından çıkmış gibiydi. Üstelik nerede olduğu belli olmayan bir keskin nişancı tarafından birer hedef tahtalarıydı.

"Nerede olduğunu görebiliyor musun?"

Başımı hayır anlamında salladım.

"Alp nerede?"

"Bilmiyorum."

Aklım hala yaşadığım şokun etkisindeydi ancak ilkel içgüdüm etrafımda kendimi koruyabileceğim bir şeyler arıyordu. Eflin kolumdan tutup koridora çıkan kapıya doğru beni çekti.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin