"Daha ne kadar sürecek bu!?"
Üzerime doğru gelen bir haine çelme takıp yere düşürürkenki o küçük nefeslenme anında Eflin'e bağırarak sordum. Konferans salonundan telaşlı insanları tahliye ettikten sonra etrafımız bir anda düşmanlarımızla sarılmıştı. Bizi bekledikleri aşikardı. Yaklaşık on beş dakikadır onları alt etmek için sırt sırta verip var gücümüzle savaşıyorduk. Nefes nefese kalmıştık.
Çelme taktığım siyah üniformalı hain askerin ayağa kalkmasına fırsat vermeden sopalarımdan birini sertçe kafasının arkasına vurup bayılttım. Yeni bir tanesi üzerime doğru gelirken yeniden Eflin'e baktım. Ayak bileğinde sakladığı japon yıldızları tükenmişti. Sapladıklarını çıkarıp yeni hainlere fırlatırken etrafta yeni bir silah arayışı içerisinde olduğunu fark etmiştim.
"Eflin! Yakala!"
Sopalarımdan birini ona fırlattığımda ani bir refleksle sopayı havada kavradı ve kendisine doğru koşmakta olan bir diğer hainin kafasına geçirerek büyük bir beyin sarsıntısı geçirmesini sağladı.
Dikkatimi yeniden kendi tarafıma yönelttiğimde elimdeki tek sopayla kendi etrafımda birkaç ısınma hareketi yaptım. Etrafımız yeni bir düşman seliyle kuşatılırken herkes bir anlığına durdu. İçinde bulunduğumuz dairenin alanı yavaş yavaş küçülürken Eflin ile sırt sırta dayandığımızı hissettim.
Eflin ile bulunduğumuz savaş sayısı neredeyse yok gibiydi. O yüzden birbirimizin bir sonraki hareketinin ne olacağını çok kestiremiyorduk. İşimiz tamamen şansa kalmıştı. O an o kadar da şansa kaldığımızı düşünmedim. Sonuçta Eflin Melek'in komutanıydı ve Melek de benim komutanımdı. Eflin Melek'e ne öğrettiyse Melek de bana onu öğretmişti. Bir şekilde birbirimize bağlıydık. Yapmamız gereken tek şey birbirimize güvenmekti. Ne olursa olsun.
Göğsüm hızla inip kalkıyordu. "Eflin? Bana güveniyor musun?"
Daralan dairede Eflin'in vücut sıcaklığını hissediyordum. O an ne diyeceğini bilmiyordum. Aklımdan binlerce senaryo geçip gidiyordu. Ve çoğu Eflin'in bana güvenmediğini söylemesi ile alakalıydı. Ona söylediğim onca berbat cümlelerden sonra neden bana güvensindi ki? Aksinin olmasını diledim.
"Savaştayız. Kişisel sorunlar düşünülemez bile."
İçinde bulunduğumuz tehditkar durumda bile benim söylediğim cümleyi unutmamış olması ve bana bununla karşılık vermesi yüzümü gülümsetmişti. Elimle hemen arkada duran bedeninin yanındaki elini sıktım. Aynı sıkışla karşılık verdi.
"Şimdi!"
Eflin'in bağırmasıyla kollarımı Eflin'e verdim o da arkası dönükken kollarımdan tutup beni sırtından kendi tarafına geçirirken ayakkabımla o taraftaki hainlerin suratlarına vurdum. Eflin hemen doğruldu ve benim tarafımdaki birkaç haini usta darbelerle aşağıya indirdikten sonra bana göz kırptı. Ben de başımı bir kere salladıktan sonra üzerimize gelen hainleri halletmeye devam ettim. Ama kaç tanesini indirirsek o kadar ayaklanıyorlardı sanki.
Kendi etrafımda dönüp hainin üst bacağına sert bir darbe indirdim. O yere kapaklanırken bir diğerinin boşluğuna bir darbe indirdim. Ancak aradaki zamanı iyi hesaplayamamıştım ve bacağına vurduğum hainin, arka boşluğuma vurduğu bir yumrukla acı içinde tek dizimin üzerine düştüm. Acıyı bertaraf etmek için dilimi ısırdım ve hızla ayağa kalktım. Ağzımda kan tadını hissettim.
Elimdeki sopayı ikiye kırıp orta uzunlukta iki çubuk haline getirdim. Gücüm gittikçe tükeniyordu ancak en iyi olduğum alanda da yenilip işe yaramaza dönüşemezdim. Ciğerlerimden çıkan bir savaş çığlığı atarak iki haine akıllarını karıştıracak hızda hareketlerle kırdığım sopanın sivri uçlarını kullanarak birinin karnına diğerinin boğazına geçirdim. İkisi de acıyla yere düşerken sopaları çıkarıp bir başka haine doğru yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...