Günler birbirini kovalıyordu. Ve her şey kendi seyrinde ilerliyordu. Yine erken kalkıyordum, yine küçük bir kahvlatı ediyordum ve yine tüm gün boyunca Meryem'e yardım ediyordum. Yardım kelimesi biraz yavan kalabilirdi. Meryem beni ırgat gibi çalıştırıyordu. Gerçekten.
Ancak değişen bir şeyler vardı. İçimde. Emre ile Gergedan'ın dövüş gecesinden sonra, o kılıçların sesini duyup arenadaki atmosferi soluduktan sonra içimde bir şeyler kıpırdanmıştı. O kılıcı tutmak istemiştim. Savurup havada çıkardığı o sesi dinlemek istemiştim. Fakat yalnızca bunu istemekle kalmıştım. Ne Melek'e ne de artık en yakım arkadaşım olan Payidar'a bir şey söyleyememiştim. Yani gerçekten, kim beni ciddiye alırdı ki? Daha kendini bilmeyen bir kız savaşçı mı olmak istiyordu? İşte bu gerçek bir dedikoduydu.
Meryem'in odun toplamam için gönderdiği ormandaydım. İlk başta buralar oldukça ürkütücü gelse de artık her ağacın yerini, her kuşun yuvasını ezbere biliyordum. Göründüğü kadar karışık değildi.
Tek kolumun altına topladığım odunlara, eğilip yerden aldığım yeni odun parçasını eklerken oraya gelmiştim. O ağaca. Günlerdir üzerinde çalıştığım için üzeri biraz yarılıp dökülmüştü. Yüzümde kurnaz bir gülümseme ile odunları yere bıraktım. İçlerinden elime güzel oturan bir tanesini seçtikten sonra bacaklarımı açıp odunlu elimi ağaca yönelttim.
"Pozisyonunu al sevgili ağaç, çünkü birazdan seni yerden çıktığına pişman edeceğim."
Zihnimde ağacın da silahlı olduğunu, birbirimize silahlarını çekmeye hazır kovboylar gibi gözlerimizi kıstığımızı hayal ettim. Çalı bile geçmişti. Her şey hazırdı.
İleriye atıldım ve sopayla ağaca vurdum. Kendi etrafımda dönüp bir tekme savurdum. Onun bana fırlattığı hayali bıçaktan korunmak için başımı eğdim. Bıçağı takip edip diğer ağaca saplandığını hayal ettim. Ağaca döndüm.
"Ah hadi ama sevgili ağaç. Daha iyisini yapabilirsin."
Ağacın diğer tarafına geçip yeni bir sopa darbesi ile onu dizlerinin üzerine indiğini hayal ettim.
"Bu kadar çabuk pes edeceğini bilseydim başka bir ağaç bulurdum."
Ağacın ayağa kalktığını hayal ettim. Gülümsedim.
"İşte böyle."
Seri hareketlerle yeniden üzerine gidip hızlı sopa darbeleri vurmaya devam ettim. Her vurduğumda kolumda daha fazla acı hissetsem de bu bir çeşit gazdı benim için. Daha çok istiyordum.
Ağacın etrafında dönmeye devam edip çevik sopa darbeleri vurmaya devam ediyordum. Gülümsemeye başlamıştım. Neden bilmiyordum ancak o kadar çok eğleniyor ve o kadar çok kendimde hissediyordum ki bu bir çeşit neşe veriyordu bana.
Kendimi öylesine kaptırmıştım ki hemen yakınımdan gelen çatırtı sesini son anda fark edip hemen o yöne doğru dönüp sopamla davetsiz misafiri karşıladım. Ancak yeterince iyi değildim zira tek kılıç darbesi sopayı elimden uzaklaştırmıştı. Kaşlarımı çatıp yerdeki sopada olan bakışlarımı Emre'nin muzip bakışlarına çevirdim. Sesim oldukça bıkkın çıkmıştı.
"Gerçekten mi?"
"Tekniğin fena değil ancak sen duymanı istediğim için o çıtırıtyı çıkardım. Daha iyi olmalısın."
"Ya evet ben de bundan önceki hayatımda birisi bana saldırsa da bu tür şeyleri öğrensem diyordum."
Emre dudaklarını hafifçe büktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasiEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...