Alpagu ve Eflin yanlarına Çağdaş'ı da alarak fabrikadan çıktılar. Gitmeden önce ortalığın biraz sakinleşmesini beklerken o arada Çağdaş, fabrikada bulunan birkaç telsizi kullanarak içlerinden iki tanesini kullanılabilir hale getirmişti.
Eflin telsizlerden birini bana uzattı.
"Al bunu. Diğeri de bende olacak. Ters bir durum ile karşılaşırsak bu yolla birbirimizi bilgilendireceğiz."
Başımı salladım. Uzattığı telsizi alıp pantolonumun arka cebine taktım.
"Biz gelene kadar sakın buradan ayrılmayın." dedi Alpagu babacan bir tavırla. "Geldiğimizde hepinizin kendinizi öldürttüğünü görmek istemiyorum." Gözü özellikle Umut ile benim aramda gitmişti.
Alpagu sırayla Alp'e, bana ve Umut'a sarıldıktan sonra fabrikanın kapısına gidip durdu.
"Keşke çok daha farklı bir ortamda tanışmış olsaydık." dedi Eflin bana sarılmadan önce.
Keşke demek isterdim ancak hiçbir şey söylemedim. Yalnızca samimi olmayan bir tebessüm gönderebildim.
"Dikkatli olun." dedim.
Eflin, Umut'a da sarıldıktan sonra bana baktı. Başını hafifçe salladı ve kapıda bekleyen Alpagu'nun yanına koşar adım gitti. Çağdaş çoktan Alpagu'nun yanındaydı.
Alpagu, fabrkanın kapısını kuvvetle açtı. Başını çıkarıp ıssızlığa baktı. Güvenli olduğuna karar vermiş olacak ki Çağdaş ve Eflin'e eliyle işaret verdi. Onlar giderken son umut kırıntılarımı da kullanarak Tanrı'nın onları koruması için sessiz bir dua gönderdim.
"Ebeveynler evi terk ettiğine göre çılgın parti başlasın." dedi Umut şakadan uzak ses tonuyla.
Alp ona gözlerini devirerek baktı. Birkaç geri adım attı ve arkasını dönerek bizden en uzak köşeye, birkaç merdivenin bulunduğu yere tek bacağını uzatarak oturdu. Otururken yüzünü ekşitmesi gözümden kaçmamıştı.
Umut'a bakıp omuz silktim.
"Dert etme onu. Senin şakalarını anlayamayacak kadar kalas."
Umut neşesiz bir kahkaha attı.
"Peki, teselli etmekten asla vazgeçmeyeceksin, değil mi?"
"Sen kardeşinden vazgeçer misin?" dedim koluna girerken.
Kolunu kolumdan çekip sımsıkı sarıldı bana.
"Asla." dedi yemin eder gibi. "Asla vazgeçmem."
"Tamam tamam. Bu kadar sıkmana gerek yok. Bir yere kaçmıyorum."
Umut'un sessizliği devam etti. Vücudunun yavaşça sarsılmaya başlaması kaşlarımı çatmama neden oldu.
"Umut?"
Burnunu çekti. Bu net bir cevaptı.
"Hey, Umut?" dedim kendimi zorla geri çekerek. Umut başını önüne eğdi. Yüzünü görmemi istemiyordu. Ellerimle yanaklarını kavrayıp kaldırdım. Yüzünde baş göstermiş sakalları ellerime battı. "Ağlıyor musun sen?"
Vazoyu kırdığını inkar eden bir çocuk gibi başını iki yana salladı. İçim acıdı. Omuzundan tutup sertçe kendime çektim ve bu sefer sıkı sıkı sarılan ben oldum. O da en az benim kadar yorgundu. Sürekli kendi içimdeki çöpleri ona dökmüştüm. Ve her seferinde onları kabul etmişti. Kendi içindeki çöplerle birlikte bir de benimkileri taşıyordu. Bunu görmek konusunda o kadar kördüm ki aslında onun küçük Umut olduğunu unutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...