Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk düşünceler dün gece yaşananlar olmuştu. Yattığım yerden doğrulurken aklımdan hiç gidip gitmediklerinden de bihaberdim.
Battaniyeyi üzerimde attım ve lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Çeşmenin vanasını kapatırken bu rahatlığı özlemiş olduğumu fark ettim.
Yatağımın yanına geri dönüp pelerinimin ipini boynuma bağladım. Aynada son kez kendime bakarken saçlarımdaki çiçeklerin hala yerlerinde olduklarını gördüm. Saçını taramadıkça düşmezler, demişti Ruya. Haklıymış.
Odadan dışarıya çıkıp merdivenlerden aşağıya indim. Kulağıma gelen sesleri takip ettiğimde yemek odasına gelmiştim. Herkes buradaydı. Yani kısmen de olsa. Komutan Radi ve onun uşağı dışındakiler masada oturmuş bir şeyler yiyorlardı. Hatta bir ara kahkaha duyduğuma bile yemin edebilirdim.
"Günaydın Alçin."
Bu sefer baş köşeye Kalender'in oturduğunu gördüm. Tüm başlar bana dönmüşken kendimi dikleştirdim.
"Günaydın herkese." Masaya doğru yürüdüm. Dün oturduğum yerin, diğer bir ifadeyler Kalender'in sağ yanındaki servisin açılmış olduğunu gördüm. Gergedan'ın diğer yanındaki sandalyenin orada ayakta durdum. "Siz mi erkencisiniz yoksa ben mi geç kalktım."
"Kimsenin geç kaldığı yok. Dün gecenin kahramanı olarak biraz daha dinlenmene izin verdik hepsi o kadar."
Hafifçe gülümsedim. Kalender'de gözlerimin içine bakmayı sürdürerek gülümsedi.
"Oturmayacak mısın?" diye sordu yanındaki sandalyeyi işaret ederek.
Kararsız bir şekilde durdum. En sonunda dün geceki profesyonel olmayan o bir anlık yanlış anı unutmaya karar verdim ve sakince gidip açılan servise oturdum. Gergedan anlamsız tedirginliğimi fark etmiçesine ben oturduğumda bile bana bakmayı sürdürdü. Ona bakıp başımı iyi olduğumu belirtircesine salladım. Pek inanmamıştı ancak uzatmadı. Yemeğine geri döndü.
"Umarım bu çayı beğenirsin. Kendim özellikle gidip topladığım bitkilerden yaptırıyorum."
"Öyle mi?" dedim samimiyetsiz bir ilgiyle.
Bardağımdan taşan çayın dumanını izledim. Kalender kendi koymuştu bardağıma. Bardağı alıp Kalender'in beklenti dolu gözleri karşısında bir yudum aldım. Bu seferki tepkim samimiyetsiz değildi. Çay gerçekten güzeldi.
"Beğendin mi?" diye sordu Kalender.
Bardağı masaya koyarken başımı salladım.
"Çok güzel."
Kalender utangaç denebilecek bir tavırla gülümsedi.
"Sevindim."
Herkes sessizlik içinde yemeğine devam ederken Ceben'in gözlerinin ağırlığını üzerimde hissediyordum. Tam karşımda oturuyordu. Başımı kaldırıp direk ona bakmak isterdim ancak bir meydan okuma olarak algılama riskine giremezdim. Ceben zekiydi. Hangi soruyla nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Beyaz bayrağımı taşımaya bir süre daha devam etmeliydim.
"Hisar'dan çağırdığınız askerler geldi mi?" diye sorud Gergedan.
"Biz kahvaltımızı bitirene kadar burada olacaklarına eminim."
Yeniden sessizlik oldu. O anda aklıma bir şey geldi. Sakinliğimi koruyarak Kalender'e baktım.
"Çok sakıncası yoksa sizden bir şey isteyebilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...