Kendimi hiç bilmediğim bu şehrin sokaklarına attım. Gözyaşlarım yanaklarımdan inatla akarken beyinleriyle oynanmış birkaç insan etrafta neşeli sesler çıkarıp kahkahalar atıyorlardı. Sinirli bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim.
Babam bu şehrin kurucularındandı ve o da benim gibi bir Hayalperestti. Bu sokaklarda yürümüştü, buranın havasını solumuştu. Belki ilerideki banka bile oturmuştu. Bu sokaklar duruyordu, hava duruyordu, o aptal bank bile duruyordu ancak babam yoktu. Alaycı bir kahkaha dudaklarımın arasından kaçıp şehre yayıldı.
Hayatım boyunca hiç görmediğim bir adam için neden böylesine bir özlem duyuyordum? Annem hiçbir zaman tam anlamıyla ondan bahsetmezdi. Sadece bir zamanlar yanımızda olduğunu ancak sonradan ortadan kaybolduğuyla ilgili bir şeyler anlatırdı. Ortadan kaybolmamıştı. Öldürülmüştü. Annemin tüm bunlardan habersiz olması için kör ve sağır olması gerekiyordu.
O anda aklıma annem ile olan sohbetim geldi. Beni bir daha kaybetmeyeceğini, buna izin vermeyeceğini söylemişti. Ama kaybetmişti. O dünyada kaybolmuştum ben. Ve yapacak hiçbir şey yoktu. Annenin kaderi kızına geçer derlerdi ancak bu kader işi bende ters işliyordu. Babamın kaderini yaşıyordum.
Hava kararmaya başlamıştı. Şehrin cıvıltılı sokaklarını arşınlayıp kendimi arka sokaklara atmak istiyordum. Ruhum o sokaklara aitti. O sokaklar gibi karanlık, sisli ve yorgun.
Çıkmaz bir sokağa döndükten sonra elimle binanın betonlarına dokunarak adımlarımı yavaşlattım. Sırtımı betona yaslayıp ayaklarımın üzerine çöktüm. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra içimde esir tuttuğum hıçkırıkları serbest bıraktım.
Çok yorgundum. Çok acı çekiyordum. Hayalperest dünyasındaki dövüş eğitimim sırasında aldığım darbelerden çok daha fazla. Öyle ya. Fiziksel acıdan daha acı verici bir şey varsa o da duygusal acıdır. Sizi yakar, köreltir.
Binlerce insan için hayatını korkusuzca feda etmekten korkmayan babamın yüzünü aklıma getirmeye çalıştım. Ne kadar zorlarsam oluşturduğum yüzü o kadar dalgalanıyor, hatları o kadar sisleniyordu. Annem nasıl bana anlatmazdı bunları? İki yıl komada kalmıştım ve bir şekilde anlamış olmalıydı. Ancak uyandığımda, tüm yaşadıklarımı anlattığımda yine susmuştu. Beni susarak koruyacağını düşünmüştü. Ancak şu an ki halime bakarak bunun pek işe yaramadığını söyleyebilirdi.
"Lanet olsun!"
İçimden söylemek istemiştim ancak içim, şu anda çoğu şeyi birbirine tutamayacak kadar zorlanmıştı. Derin nefesler alarak ayağa kalktım ve birkaç adım ilerimdeki metal çöp bidonuna tekme atarak içimden geldiğince bağırdım. Çığlığım gibi çöpler de dört bir yana saçıldı.
Başımı önüme eğerek çıkmaz sokağın ortasında öylece durdum. Tam o sırada sesler duymaya başladım. Daha çok acı çeken birinin seslerinin üzerinde dalgalanan taraftar sesine benziyordu. Etrafıma bakarak nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Yolun sonunda beton bir duvar vardı. Arkama dönüp sokağın başına doğru baktığımda seslerin azaldığını hissettim.
Sokağın sonundaki önünde büyük çöp bidonlarının olduğu duvara doğru hızlı ve temkinli adımlarla yürümeye başladım. Son birkaç metre kala koştum ve çevik bir hareketle çöp bidonlarına, oradan da duvarın üzerinden diğer tarafa temiz bir atlayış yaptım. Her türlü tehdide karşı beni kısıtlamaması için üzerimdeki beyaz bluzu çıkardım ve yalnızca sporcu atletiyle kaldım.
Yol ileriye doğru gidiyordu. Her iki tarafta yine binalar vardı. Temkinli adımlarla yürümeme devam ettim. Ses gittikçe yaklaşıyordu ve tanıdıklığı içimi ürpertmişti. Sokağın başına çıktığımda büyük bir teneke bidonunda ateş yakıldığını gördüm. Etrafında birkaç kişi sohbet ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...