Kaybolan Öz

22 10 0
                                    

Bazı şeyler muhteşem göründüğünde onda mutlaka bir kusur arasınız. Çünkü olması gerektiğine inanırsınız. İşte Hayalperest Şehri'ne girdiğimizde ben de bunu yaptım. O muhteşem hiyerarşinin içerisinde bir açık aradım. Ancak bulduğum tek şey, daha fazla muhteşemlikti.

Bay Beaumont'un odasında onun gelmesini beklerken bazı şeyleri görmenin ne kadar zor olduğunu anlamaya çalışıyordum. Umut ile oraya ilk gittiğimizde bizi odasında misafir edip bir şeyler anlattığında ondan şüphelenmeye devam etmeliydim. Ancak anne arayan küçük bir kedi yavrusu gibi onun peşinden ayrılmamıştım. Her güvenimi sarstığında aptal gibi daha çok bağlanmıştım ona. Daha en başında, Umut odamda saldırıya uğradığında gitme kararımın kesin olması gerekiyordu. Ancak gelen düşmanlarla birlikte bir uyum içerisinde savaşmak o kadar iyi hissettirmişti ki geriye kalan her şeyin şarterlerini kapatıp körlemesine hareket etmekte karar kılmıştım. Geriye dönüp baktığımda yaptığım en büyük aptallığın o olduğunu görebiliyordum.

Omuzlarıma ince bir battaniye bırakılana kadar üşüdüğümün farkında değildim. Minnettar gözlerle başımı kaldırdığımda Alp çoktan geriye çekilip kütüphaneye yaslanmıştı bile.

Odadaki herkese tek tek baktım. Sybil, Adrian, Sergio, Zühre, neden burada olduğunu anlayamadığım Nicolas... Hepsi yüzlerinde derin bir kederle dört bir yanda duruyorlardı.

"Neler oldu çocuklar?" Sorum, hepsinin başını muhteşem güzellikteki İran halısından kaldırıp bana çevirmişti.

Birbirlerine bakıp sessizce bir sözcünün çıkmasını beklediler. Sergio sözü aldı.

"Sen trans halindeyken, kapıdan Marcus girmeye çalıştı. Çıldırmış gibiydi. Kapıya koyduğumuz görevliler onu tutmaya çalıştı ancak çıldırmış gibiydi. Alp onunla ilgilenmeye, onu uzaklaştırmaya çalıştı ancak yaptığı tek şey senin adını haykırıp bunu bitirmen gerektiğini söylemesiydi. Sesler ona artmış, Marcus küçücük haliyle bile o kadar zaptedilemez hale gelmişti ki Bay Benjamin çemberden ayrılmak zorunda kaldı. Onu sakinleştirmek için büyü yaparken bir anda daha da delirdi. Sonrası gördüğün gibiydi işte."

"Peki, neden öyle oldu?"

"Bay Benjamin, Marcus'un özünün olmadığını söyledi."

"Ne? Ama bu nasıl..."

Cümlemin devamını getirmeme gerek yoktu. Annemi bulmak için büyü yaptığımızda onu farkında olmadan zorlayıp özünün kaybetmesine neden olmuştum. Geriye döndürdüğümü sanıyordum ancak Taş, işlemi yerine getirirken hata yapmıştı.

Kapı hiddetle açıldığında içeriye Bay Beaumont, Bay Benjamin ve Maximillian girdi. Hepimiz olduğumuz yerde doğrulduk. Bay Beaumont masasına geçtiğinde gözleri üzerimde durdu.

"Bize neler olduğunu anlatmak ister misiniz Zeynep?"

Ellerimi önümde birleştirip azar yemeye hazır bir çocuk gibi durdum. Derin bir nefes alıp yaşanan her şeyi anlattım. Bay Benjamin'in kınacak cıklamaları ve Max'in nefret dolu bakışları altında anlatmayı bitirdiğimde Bay Beaumont başını iki yana sallıyordu.

"Öldüğünde onu geri getirmen bir hataya neden olmuş. Özü geri gelmemiş. Tören sırasındayken de senin çektiğin acıyı hissedip gelmiş olmalı. Acıya dayanamayıp kendini öldürdü. Onu hayata döndürdüğün için sana bağlıydı." Bay Benjamin, hava durumu sunar gibi düz bir sesle anlatmıştı.

"Bu kadar düşüncesiz olabileceğini tahmin etmemiştim Zeynep." dedi Bay Beaumont onaylamayan bir ses tonuyla.

"Efendim, Marcus bana geldiğinde bunun çok basit bir büyü olduğuna, her şeyi yapabileceğine dair garanti verdiğinde ona inanmamam gerekirdi farkındayım ancak..." Devamını getiremedim.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin