Diriliş

21 9 1
                                    

Havadaydım. Süzülüyordum. Tüm vücudum ağırlığını kaybetmişti. Uzay boşluğunda kıyafetsiz uçuyor gibiydim. Başımı arkaya doğru çevirdiğimde kendimi gördüm. Bilincim kapalı bir şekilde çemberin içerisinde yatıyordum. Oldukça savunmasızdım. Hemen yakınımda, Marcus, büyüsüne devam ediyordu. Aramızdaki bağın koparmaması gerekiyordu.

Bir çığlık sesi duydum. Başımı çevirdiğim yerde bir kadın bacaklarını kendine doğru çekmiş korkuyla havadaki bir şeye doğru bakıyordu. Görünmez bir şey ona dokunmuş gibi irkilip daha da büzüldü. Çıkardığı küçük mırıltılar mağaranın içinde yankıya neden oluyordu.

Başka bir ses daha duydum. Bir adam mağaranın duvarlarına monte edilmiş zincirlerle kollarından ve bacaklarından asılmıştı. Yırtık gömleğinin altından kırbaç izlerine benzer taze izleri görebiliyordum. Benim göremediğim bir şey hala vücuduna zarar veriyordu. Belirli aralıklarla vücudu irkiliyor, acı içinde kıvranıyordu.

Duyduğum sesler artmaya başladı. Mağara artık acı çeken tüm insanların çığlıklarıyla doluydu. Marcus bana, kötü şeyler görebileceğimi söylemişti. Ancak Araf'ta kalan bu insanları görebileceğimi düşünmemiştim.

"Odaklan."

Marcus'un sesiyle mağaradaki tüm sesler arka planda kaldı. Ona baktığımda kapalı gözlerinin üstündeki kalın kaşlarını çatmış olduğunu gördüm. Zorlanmaya başlıyordu. Mağaranın soğukluğuna rağmen mumun ışığı, alnındaki terleri parlatıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Araf'ta kaldım. Ne yöne gideceğimi söyle."

Beni duyup duymadığından emin değildim. Sözlerime karşılık vermemişti. Buna karşın cebinden bir çakı çıkardı.

"Odaklan Zeynep." Elini kestiği sırada söylediği bu cümle ile Araf'tan soyutlamaya çalıştım kendimi. Marcus'un avucundan akan kan ikimizin yıldızını bağlayan çizginin üzerine düştüğü anda ruhum mıknatısın çektiği iğne gibi bir anda geriye çekildi.

Acı dolu sesler yerini hızla giden araba camından akan görüntülerin anlamsızlığına bıraktı. Ruhum sert bir zeminde kendini bulurken nefesimi düzene koymaya çalıştım.

Ellerim pütürlü, sert zemin üzerinde bedenimin dengesini sağlarken doğrulmaya çalıştım. Hafif baş dönmesiyle mücadelemden galip ayrılarak etrafıma bakındım. Tarif edemeyeceğim kadar zifiri karanlıktı. Bir an hala ulaşamamış veya yanlış bir yere gelmiş olduğumu düşündüm. Ancak duyduğum ses ile olduğum yerde irkildim. Ses mırıltı halinde bir şeyler sayıklıyordu. Ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken birkaç adım ilerlemeye çalıştım. Kollarımı çılgın gibi etrafımda gezdirip tutunabilecek bir şeyler arıyordum.

Mırıltı daha da artarken hafif bir ışık belirtisi görmeye başladım. Işığa doğru hızlıca ilerledim. Ancak gördüğüm manzara hiç ulaşmamış olmayı dilememe neden oldu.

Annem, elleri bağlanmış bir şekilde köşede sinmiş duruyordu. Duvara asılı guran gaz lambasının cılız aşığına rağmen ateşe çalan kızıl saçlarında geriye saman yığınına benzer bir görüntü kaldığını görebiliyordum. Görünürde olan her yeri yara ve kir içerisindeydi.

"Anne..."

Beni duymamıştı. Tabi duyamazdı. Burada sadece ruhum vardı. İleriye atılıp on dokunmak istedim. Elim boşlukta dolandı.

Pekala Zeynep duygularını kontrol altına al. Sakin ol.

Kendime telkinler vererek çevreme bakındım. Annemin nerede olduğuna dair en ufak bir ipucu yakalamak için çılgınlar gibi etrafıma bakındım. Ancak hafif ışığın aydınlattığı bir metrekare yerde ne bir pencere ne de bulunduğu yeri tanımlayabileceğim bir işaret vardı. Her iki yana uzanan sonsuz karanlık ve ortasında duran annem. Başka hiçbir şey yoktu.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin