Arapsaçı

47 16 3
                                    

Yaklaşık bir haftadır odamdan çıkmıyordum. Tabi bu annemin saat başı gelip kontrol etmesi, doktorun sık sık benimle konuşmaya çalışması, bir deli doktoruyla beni görüştürmeye götürmesi dışında.

Çok fazla sıkboğaz ediliyordum ve bunu kimse görmüyordu. Annemi bir yerde haklı buluyordum. Hayattaki tek yaşama amacı iki senedir komadaydı ve sonunda uyanmıştı. Başıma başka bir şey gelmesini istemiyordu. Ama beni de anlamalıydı. Koma, her ne kadar bir boşlukmuş gibi görünse de kesinlikle öyle değildi.

Bana birkaç ay gelen o iki sene boyunca çok fazla şey yaşamıştım. Çok fazla acı çekmiştim ama işin garip yanı o zamanları özlüyordum. Bu yüzden tam anlamıyla kendime geldiğimden bu yana araştırma yapıyordum. Çünkü komadan çıktığım zamandan bu yana uyuyamamıştım. Bu sanki iki senelik uyku, ömür boyu uykuma eşitlenmişti ve artık hep uyanık kalacakmışım gibiydi. Ama uyumak istiyordum. Yorgunluktan falan değil. Tekrar dönmek istiyordum. Emre'yi en kötü anda bırakmıştım. Melek hayatta kalabilmiş miydi? Kurukafa'ya varabilmişler miydi? Kamp güvende miydi? Tüm bunları merak ediyordum. En çok da beni özlüyorlar mıydı? Arkamdan bir anma töreni yapmışlar mıydı veya hala geri gelmemi bekliyorlar mıydı?

Ne annemin ne de doktorun beni rahatsız etmediği o değerli anlarımdan birindeydim. Yatağımda sırtüstü yatıp tüm bunları geldiğimden beri belki yüzüncü defa düşünürken gözlerimle tavanda şekiller çiziyordum. Böyle yatarak bir yere varamayacaktım. Hızla yatağımda doğruldum ve çalışma masama gittim. Bilgisayarımın kapağını kaldırıp şifremi girdim. Birisi geçmişime baksa herhalde kafamı yediğimi düşünür. Kurukafa, Hayalperest, Gerçeklik Taş'ı, komada gerçeklik... Sanırım ben de öyle düşünürdüm. Ama her hayal gerçek olmadığı gibi her gerçeklikte hayal değildir. Ve yaşadıklarım kesinlikle bir hayal değildi. Gerçeklerdi.

Arama motorunu açıp yanıp sönen imlece baktım. Bir sürü şey aratmıştım ama elime hiçbir şey geçmemişti. Ne yazılı bir kaynak ne başka birinin yaşadıkları. Komada olanların çoğu öbür tarafı gördüklerini söyleyip dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Tüm bu haberleri okurken verdiğim tek tepki gözlerimi devirmekti. Hiçbir şey bu kadar basit olamazdı. İnsanlar küçük düşünmeyi bırakmalıydı yoksa bir başkası, özellikle de ben, kendimi tımarhanede bulacaktım.

Bilgisayarımın kapağını sıkıntılı bir iç çekişle sertçe kapattım. Binlerce kütüphaneye bedel olduğu söylenen arama motorunda bir şeyler bulamayacaksam başka nerede bulacaktım ki?

Kapım tıklatıldı. Ben daha bir şey söylemeden annemin kızıl rengi küt saçı kapının aralığından gözüktü. Çoğu insan hem annemin hem de benim saçlarımı boya sanıyordu. Çünkü pek var olmayan bir kızıllığa sahiptik. Ama bu genetikti ve muhtemelen benim çocuklarıma da bu gen geçecekti.

"Müsait misin hayatım?"

Çalışma masamdan kalkıp kollarımı iki yana açtım. "Bilmem sen söyle. Atomu parçalamak için ekipmanlarım olmadığına göre sanırım müsaitim." Elimi kaldırıp şaka yollu bir ciddiyetle ekledim. "Kuantum Teorisi'ni çürütecek bir teorin yoksa konuşmayalım istersen. Malum çok meşgulüm." Kollarımı iki yanımda sarkıtıp minik adımlarla yatağımın ucuna gidip oturdum. Yüzümü asıp gözlerimi yere çevirmiştim. Bunu genellikle sevgiye ihtiyaç duyduğumda yapardım. Annem de tabi ki bunu bilirdi.

Kapıyı geçebileceği kadar açıp odama girdi. İki büyük adımda yanıma gelip oturdu. Bir süre bana öylece baktığını yan gözle görebiliyordum. Yavaşça kollarını iki yana açıp beni göğsüne çekti. Çok güzel kokuyordu ve tanıdık gelen kalp atışı beni sakinleştiriyordu.

"Nasıl hissediyorsun bugün?"

"Hala kafam karışık."

"Biliyorsun koma..."

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin