Marcus

22 9 2
                                    

"Merhaba." dedim onun temkinli sesini taklit ederek. Benzerlik kurması, kendini bana daha yakın hissettirecekti.

"Kam aradığını duydum."

Direk sohbete girmişti. Pekala.

"Bu binanın içinde de hiçbir şey konuşulmuyor." dedim ayakta huzursuzca kıpırdanırken.

Gülümsedi. "Biraz öyle."

Elmas gibi parlayan mavi gözleri utangaç bakıyordu. Benden on santim kadar kısaydı. Yaşının da benden bir o kadar küçük olduğuna emindim. Elini uzattı.

"Benim adım Marcus."

"Memnun oldum Marcus. Zeynep ben de."

Uzun kahverengi saçları yüzünün iki yanında duruyordu. Burnunun üzerinde küçük bir doğum lekesi vardı.

"Yardım edebileceğimi düşündüm."

"Öyle mi?" dedim onu baştan ayağa süzerken. "Fazla küçük değil misin bunun için?"

"Yetenek yaşa bakmaz hanımefendi."

"Peki. Neden bana yardım etmek istiyorsun?"

"Yalnızca... Sadece bir işe yaramak istiyorum."

"Kendini işe yaramaz mı hissediyorsun?"

Sesimdeki tereddütü hissedince hemen ileriye atıldı.

"Hayır, hayır öyle demek istemedim. Yalnızca insanların beni görmezden gelmelerinden bıktım. Artık geride durmak istemiyorum."

"Karşılığında ne istiyorsun?"

Önüne eğdiği başını bir anda kaldırıp bana baktı. Kilit noktasından vurmuştum.

"Ben... Bir şey istemiyorum."

"Hadi ama. Buraya geleli iki gün olmuş olabilir ancak bu durum buradaki Kam'ların karşılıksız bir şey yapmayacağını öğrenmemi engelleyecek kadar kısa değildi. Ne istediğini söyle."

Ellerini önünde birleştirmiş, annesine vazoyu kendisinin kırdığını söyleyecekmiş gibi huzursuzdu.

"Yalan söylemiyorum. Aslında söylemiyordum. Gerçekten de bir istekle gelmemiştim. Ancak sizi gördükten sonra... Şey, yani dövüşürken gördükten sonra belki bana da birkaç numara öğretebilirsin diye düşünmüştüm."

Kahkahamı engelleyemedim.

"Biliyor musun, buraya gelmeden çok önce de iki tane Kam tanımıştım. Ama hiçbiri benden bunu istememişti." İrem'i düşündüm. Evren'de saldırıya uğradığımızda da aynen buradaki gibi bir antrenman sahasının içindeydik. İrem yanımdaydı. Onu oradan çıkaracağım sırada bırakmak zorunda kalmıştım. O an onu canlı şekilde gördüğüm son andı. Belki o da benden böyle şeyler isteseydi hala yaşıyor olurdu.

"Lütfen beni yanlış anlamayın. Tabi ki yapmak zorunda değilsini..."

"Tamam." dedim sımsıkı kapalı gözlerimi açarken. "Sana öğretirim." Hala gelişimini tamamlamamış çocuksu yanakları, gülümsemesiyle birlikte şişmişti. Ona doğru eğildim. İki kolumu da omuzlarına koydum. "İlk kural. Kam olduğunu asla unutma. Ancak Kam olmak demek hiçbir zaman diğer varlıklardan daha üstün olmak demek değildir."

"Tıpkı az önce Nikolas'ın düştüğü hata gibi mi?"

"Aynen öyle Marcus. Kibir her zaman senin baş düşmanın olacak. Onunla savaşmayı asla bırakma. Eğer bırakırsan o kazanacak."

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin