Eski çadırımdaydım. Henüz kimseye verilmemişti. Yatağımın üzerine uzanmış tavanı seyrediyordum.
Güneş kaybolmuş yerini yükselen aya bırakmıştı. Benim bu işe gönüllü olduğum tüm yerleşime yayılmıştı. Kapımın veya çadırımın önünden geçen herkeste adımı duyuyordum. Kimse içeride olduğumu bilmiyordu. Ne Payidar ne Sezgin ne de herhangi bir arkadaşım gelip beni görmek istemişti. Nerede olduğumu bildiklerine emindim.
Kapım tıklatıldığında içeriye hiç ummadığım bir kafa uzandı. Gelen Gergedan'dı. Yattığım yerden kalktım. Soru dolu bakışlarla ona baktım.
Yüzü buraya gelmekten rahatsızmış gibiydi. Elinde bir şey tutuyordu. "Bunu Emre'nin çadırının önünde buldum. Daha önce bu işin nasıl yapıldığını gördüm. O yüzden sana getirdim."
Gergedan'a yaklaşıp uzattığı şeyi aldım. Kahverengi düz bir elbiseydi. Tören sırasında giymem gerekiyordu.
"Teşekkür ederim."
Başıyla selamlayıp geri çekildi. Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki onu durdurdum.
"Algan..." Ona ilk kez adıyla hitap ediyordum. Başını çevirip bana baktı. "Hiç yanlış olduğunu düşündüğün şey doğru hissettirdi mi?"
Bakışları yumuşadı. Hatta gülümsediğini bile söyleyebilirdim. "Kulübe hoşgeldin." dedi ve kapıdan çıkıp gitti.
Derin bir iç çekip elbiseyi bir kol uzaklığımda tutup kaldırdım.
Günlük kıyafetlerimi çıkarıp elbiseyi giydim. Kefenim olması muhtemel elbiseyi. Aynanın karşısına geçip yüzüme iki avuç su vurdum. Havluyla kuruladıktan sonra saçlarımı normalde yaptığımdan çok daha değişik yapmaya karar verdim. Saçımı ikiye ayırıp omuzlarıma saldım. Her iki yandan da orta büyüklükteki tutamları alıp çenemin altında toplamaya başladım. Hepsi bittiğinde yavaşça başımın üzerinden geçirip arkaya attım. Düz bir merdiven gibi görünüyordu. Görüntü hoşuma gitmişti.
Aynadaki halime gülümsedim. Her ne kadar sevdiklerim için acı olsa da ben umuttan başka bir şey hissetmiyordum. Belki Taş diğer ölenleri de çağırmıştı, belki onları çok daha hislerle beslemiş ve sonunda kanlarını emmiş, kurutmuştu.
Başımı iki yana salladım. Kuruntu yapmaya başlamıştım.
Kapım tıklatıldı. Emre olduğunu düşünüp heyecanlandım. Payidar, Sezgin ve Ogün'dü. Heyecanım dinerken yüzüme bir gülümseme oturttum.
"Ah, tanrım, Zeynep!" dedi Payidar.
"Giyinmişsin." dedi Ogün.
"Vazgeçersin sanmıştık." dedi Sezgin.
Kollarımı iki yana açıp kendimi gösterdim. "Gördüğünüz gibi."
Üçü de karşımda durdu. Bakışlarında özlemle karışık tebessüm vardı. Aynı anda kollarını açıp bana sarıldılar.
"Hiç gelmeyeceksiniz sandım."
Ayrıldığımızda Ogün'ün gözleri dolmuştu. "Aslında gelmeyecektik."
"Fikrinizi ne değiştirdi?" diye sordum.
"Bunun son anımız olacağı." dedi Sezgin.
Solgun bir gülümsemeyle onlara baktım. "Siz sağlam durun ben de sağlam durayım."
"Herkes senin kahraman olduğunda bahsetmeye başladı bile." dedi Payidar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...