Yedinci Bölüm

18.2K 1.1K 29
                                    


Panik dalgası bütün bedenine yayıldı. Mehmet her an bir delilik yapıp kendini almaya gelebilirdi. Büyük ihtimalle daha kalenin kapısına varamadan savaşçılar tarafından etkisiz hale getirilirdi. Bunun düşüncesiyle korkuyla ürperdi. Gözlerini yumdu ve Mehmet'in yüzü gözlerinin önüne geldi. Ona bir şey olmasına dayanamazdı.

Kalenin büyük kapısının açılma sesini duyunca gözlerini hemen açtı. Koşarak sessizce kapıya yaklaştı. Sesler geliyordu... Kadın sesleri... Kapıda bekçilik yapan iki savaşçı içeriye peçeli dört kadınla giriyordu. Evra savaşçıların kadınların cilveleri karşısındaki hayran bakışlarını onaylamaz bir yüz ifadesiyle izledi. Bu erkeklerin hepsi aynıydı... Cüretkar bir kadın gördü mü hemen etkisi altına giriyorlardı.

Evra kapının yavaşça kapanmaya başladığını görünce bir an  oradan kolaylıkla çıkabileceğini düşündü. Bekçiler kadınlarla kalenin iç avlusuna doğru gidiyorlardı. Bir anda genç kızın gözleri parladı. Onların bu kadar boş bulunup kapıyı boş bıraktıklarına inanamıyordu. Sevinç bütün bedenini sardı. Hiç ses yapmamaya çalışarak kapanmak üzere olan kapıdan hızla geçti. Nefes nefese kalmıştı. Asıl zor olanın şimdi olduğunu düşündü. Dışarıda bir sürü savaşçı nöbet tutuyordu. Gerçi en son dışarıyı dolaştığında onların nerelerde durduğunu iyice dikkat etmişti ama bir an hepsini unuttuğunu sandı.

Kalbi hızlı hızlı atıyordu. Etrafına bakındı, çok ileride bir Şahranbolu erkeği görebiliyordu ama onun tarafına bakmıyordu. Sonra elinde sımsıkı tuttuğu kolyeyi hatırladı. Mehmet o kolyeyi biraz önce kalenin duvarından atmıştı. Öyleyse buralardaydı... Oradan biraz uzaklaşarak ahıra doğru yürümeye başladı. Ama sonra hemen vazgeçti. Ahırın iki kapısı vardı, hem dışarıdan hem de kalenin içinden girilebiliyordu. Orada yakalanabilirdi. Yönünü değiştirdi ve dağın eteğine aşağıya doğru yürümeye başladı. Belki Mehmet ilerideki ağaçlıklarda saklanıyor olabilirdi. Ayağındaki hafif topuklu ayakkabıları aldırmayarak koşmaya devam ederken genç kız bakışlarını üzerindeki lacivert elbisesine çevirdi. Elbisesinin üzerindeki renkli tülleri hızla çekiştirdi. Onu bu karanlıkta ele verecek hiçbir şeyin olmasını istemiyordu. Nefes nefese kalana kadar ağaçlıklara doğru koştu. Oraya vardığında etrafına bakındı. Bir süre orayı gözden geçirdi. En sonunda umutsuzca içini çekti. Belki de Mehmet onu kaçıramayacağını düşünüp gitmişti. Atı da yoktu. Nasıl buradan uzaklaşacaktı?

Üfledi ve üzerindeki elbisenin kirlenmesine aldırmadan kurumuş yaprakların kapladığı çimenin üzerine oturdu. Ayakları koşmaktan ağrımıştı. Biraz nefeslenmeye ihtiyacı vardı. Oturup bir süre düşünmesi gerekiyordu. Ondan sonra ne yapacağına karar verecekti.

"Aslında ben Kızıl'ı fark edersin sandım ama yorgunluktan o kadar dalgındın ki..."

Evra duyduğu sesle başını arkaya çevirdi ve Mehmet'i görür görmez hızla ayağa kalktı. "Mehmet! Of, çok özledim..." Yakınında duran Mehmet'e koşup sımsıkı sarıldı. Tanıdık kokusunu huzurla içine çekti.

"Kızıl'a bir şey oldu diye çok korkmuştum..." Ondan ayrılıp hemen atını öpüp okşadı.

"O bana çok yardımcı oldu... Sınırda onu görünce seninde orada olduğunu anladım. Tabii üstünde sen olmayınca panikledim. Yine dayanamayıp bizimle sınıra geleceğini tahmin etmeliydim... Nasıl korktum..."

"Nasıl anladın benim burada olduğumu?"

"Senin kolay kolay atından düşmeyeceğini biliyorum, atının üstünde olmadığını görünce yaralandığını tahmin ettim... Ya da zor kullanıp seni alıkoyduklarını... Tabii bu kalede olduğunu da tahmin etmek zor olmadı."

"Ağabeyim, diğerleri nerdeler? Nasıllar?"

"Ben onlardan habersiz geldim, onlar herhalde eve vardıklarında anlarlar senin ortalıkta olmadığını... Bir an önce gitmemiz gerekiyor, onlar kaçırıldığını duyup buraya gelmeden bizim orada olmamız lazım."

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin