Yirminci Bölüm

16.9K 898 31
                                    


İlhan, onu çekip almak için kendini zor tutuyordu. "Onun senin boynunda işi yok."

"Çek elini kolyemin üzerinden İlhan, o kolye hep boynumda olacak."

Genç adam öfkeyle homurdandı ve elini o kolyenin üzerinden çekti. Bakışlarıyla genç kızı yiyip bitiriyordu. Evra'nın güzel kokusu en yakınındayken ona kızgın olmak onu zorluyordu. Ona öfkelenmek, kızmak istemiyordu. Kaba davranıp onu incitmek de istemiyordu ama bu genç kız bütün sabrını sınıyordu.

"Neden böyle davranıyorsun? Her defasında zehirli tırnaklarını neden bana batırıyorsun? Sürekli benden nefret ettiğini belirterek kendi içinde huzur mu buluyorsun? Bana değil kendine de zarar veriyorsun."

Evra, bir adım geriledi bu sorulardan sonra. İlhan tarafından hiç anlaşılmamaktan bıkmıştı. Sadece kendi duygularıyla konuşabiliyordu, hiç kimsesi yoktu. Bu yaşadıklarını bir anda unutuvermek çok mu kolay olduğunu sanıyordu bu adam? Ellerini siyah saçlarının arasından geçirdi ve gözünün önünden çekti.

"Neden mi böyle davranıyorum? Ben düşmanım tarafından kaçırıldım, zorla alıkoyuldum, sonrada onunla evlenmeye mecbur bırakıldım. Babamın katilleriyle aynı çatı altında ömür boyu yaşamak zorundayım... Bunların hepsini kabul etmek kolay mı sanıyorsun?"

Genç adam başını öfkeyle iki yana çevirdi. Bir katil olarak görülmekten sıkılmıştı. Evra'nın onları babasının katilleri olarak görmesine artık bir dur demek istiyordu. "O geceyi hatırlıyorum, hatırlayamadığım kısımları da babam anlatmıştı. Toprak savaşı iki beyliği yeniden o gece sınırda buluşturdu... Kızılkararlılar, Şahranbolululara karşı... Zor bir çatışma olduğunu söylediler... İki beyliğin paylaşamadığı topraklar... Babam, sınırda iki beyin karşı karşıya geldiğini anlattı. Altay Şahranbolu, eğer o gece Cemal Kızılkara'yı öldürmeseydi kendi ölecekti. Birinden biri o gece ölecekti Evra... Senin baban ya da benim babam. Şans benim babamdan yanaydı o gece.-İlhan genç kızın ellerini tuttu ve simsiyah gözlerini onunkileriyle birleştirdi- O gece olanlardan dolayı beni suçlama Evra, kural böyle... İkisinden biri o gün çatışmada beyliği için kendi canından vazgeçecekti. Bizim evliliğimiz Evra, ağabeyin Celal ve benim kaderimi değiştirecek. İkimizden birinin bir gün çatışmada ölmesini engelleyecek. Artık vazgeç beni suçlamaktan, her şeyin sorumlusu benmişim gibi davranmayı bırak! Yoruldum artık, anlıyor musun? Sen bu zorluklarla savaşırken beni çok yoruyorsun... Ben bunları hak etmiyorum."

İlhan, gözleri yaşlarla dolan Evra'nın yanağına götürdü ellerini. Yüzünü avuçları arasına aldı ve ona iyice yaklaştı. "Bana artık nefretle bakmanı istemiyorum, bu beni daha da yoruyor."

"Ben..."

Genç adam işaret parmağını Evra'nın kırmızı dolgun dudağına götürdü. "Şşşttt. Lütfen Evra, beni anla."

"Ben senden artık nefret etmiyorum. Ama her şeyi bir anda unutmamı bekleme benden, sende beni anla. Bana zaman tanı..."

"Görmüyor musun? Ben zaten sana zaman tanıyorum."

Evra, genç adamın gözlerine daha fazla bakmaya dayanamadı. Bakmaya cesareti yoktu. Eğer biraz daha onu dinleyecek olursa onu affedeceğini hissediyordu. Buna hazır değildi. Böyle bir şeyi ruhu istemiyordu. Bedeni her ne kadar ona yakın olmak için çırpınsa da ruhu kabullenmiyordu böyle bir birleşimi.

İlhan'ı öylece bırakarak kalenin arka kapısının içerisinden girdi. Duydukları onu derinden etkilemişti. O gece ona her zaman daha farklı anlatılmıştı. Şahranboluların babasını öldürdüğü gece her anlatıldığında yüreği parçalanıyordu. İlhan'ın anlattıklarına inanmak istiyordu. Onu artık suçlamak istemiyordu. Ama yinede elinde değildi, küçüklüğünden beri onlara karşı bu duygular içinde yetiştirilmişti. Bir anda bütün bunları aklından nasıl silebilirdi?

Zamana ihtiyacı vardı, bunu hissediyordu. O da yorulmuştu, son haftalarda üst üste yaşadıklarını düşündükçe duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Gözyaşlarını sildi ve adımlarını hızlandırdı. Odasına, yani odalarına çıktı seri bir şekilde. Bu halde kimseye görünmek istemiyordu. Bugün yeterince güçsüzlüğünü herkese belli etmişti.

Geniş kapıyı açıp odaya girdiğinde çeyizinin buraya taşındığını gördü. İlhan'ın emirleri anında yerine getiriliyordu. Odada birkaç nakış işiyle uğraşan üç genç kızı yeniden görünce sinirleri daha da yıprandı. İki esmer genç kız Sümeyra ve Ümran, Ahsen kadar kızdırmıyordu onu. Hepsi birer güzellik simgesiydi. Evra, zaman zaman onların özellikle her saniye dibinde olduklarını düşünüyordu.

"Çeyizinizi açalım mı Şahranbolu gelinim?" diye sordu kahverengi saçlı, esmer tenli Ümran.

Evra, çeyizinin bir an önce yerleştirilmesi gerektiğini biliyordu. Başını onaylayarak salladı. "Tamam, yavaştan başlayalım çeyizi yerleştirmeye. Ancak yetiştiririz."

"Düğün bu gece başladı, yarın erkenden herhalde davul zurnalarla bütün beylik dolaşılmaya başlanacak. Bir haftanın sonundaki düğüne davet edilecek bütün beylikteki insanlar..."

Genç kız ilgiyle kaşlarını kaldırdı. "Bu dolaşmaya biz, yani İlhan'la ben de mi katılacağız?"

Sümeyra gülümsedi. "Sizsiz olmaz Şahranbolu gelinim, bir anlamı kalmaz davetin."

Evra, iç geçirdi. Bu bir haftalık düğünün onları çok yıpratacağını hissediyordu nedense. Bu düğüne verilen önem arttıkça genç kızın üzerindeki yük ve streste artıyordu. Çeyiz sandıklarının yanına yürüdü. Odanın büyük bir kısmını doldurmuşlardı. Annesinin bu sandıklarına neler doldurduğunu içten içe merak etmeye başlamıştı.

Sandığı açmak için kilidine dokunduğunda odanın kapısı sertçe tıklanıp, sonuna kadar açıldı. Evra, başını hemen kapıya çevirdi. İlhan, kapının önünde duruyordu tüm benliğiyle.

"Akşam yemeği hazır, siz neden hala buradasınız?"

"Çeyizimi düzenleyecektik," dedi hemen Evra. İlhan'ın sadece kendisine değil, diğer kızlara da aynı ilgiyle davranması onu şaşırtıyordu. Acaba bu genç kızlarla bir geçmişi mi vardı? Diye içinden kendine sormadan edemedi.

"Yemekten sonra yaparsınız, şimdi yemeğe gelin."

Genç kız, diğer kızları beklemeden önden gitti. İlhan'la kapının önünde bakıştılar. Evra, genç adamın kendisiyle beraber gelmeyip diğer üç kızı da beklemesine sinir oldu.

"Odayı baştan aşağıya değiştirmişsiniz, ellerinize sağlık. Ahsen, babana söyler misin yarın düğün gezintisindeyken yanına uğrayacağımızı. Biliyorsun, onu her zaman babam gibi görürüm."

"Peki söylerim İlhan beyim, sizi evimizde görmekten mutluluk duyarız."

Evra, adımlarını yavaşlattı. Hemen arkasında olduklarından sohbetlerini duyabiliyordu.

"Yorgun görünüyorsunuz, günlerdir sabah akşam buradasınız. Bugünlük yemekten sonra evlerinize gidin. Çeyizi düzmeye yarın da başlayabilirsiniz. Hem, birkaç kişi daha getirirsiniz yanınızda."

Üç genç kızda İlhan beylerine gülümseyip başlarını tamam anlamında salladılar. Evra, bedeninde dolaşan değişik kıpırtılara engel olamıyordu. Adımlarını tekrar hızlandırıp salona doğru yürüdü. Salonun geniş kapısından içeriye girdiğinde yanında bir anda İlhan'ın belirdiğini gördü. O kızları bırakıp nasıl olup da yanına gelebildiğine şaştı.

Birlikte geniş yemek masasına yürüdüler. Kalede yaşayan önemli savaşçılar çoğu yerini almıştı. İlhan, masanın başına gitti ve beraberinde Evra'yı da yönlendirdi. Başkaların yanında oturmasına müsaade etmiyordu bir haftadır. Yanı başında oturup yemeğini yiyordu. Bir Şahranbolu hanımına yakışır tavırlar sergilemese de eskisi kadar rahat hareket etmesine izin vermiyordu İlhan. Evra, onun uyarılarına çok sık dikkat etmese de, adamları onun sözünü dinleyip gelin hanımlarına mesafe koyuyordu.

İlhan'a bu mesafe yinede yetmiyordu. Evra'nın sürekli göz önünde olması onu çok rahatsız ediyordu. Ama biliyordu onu bir odaya kilitleyip yalnızca kendisine saklayamazdı. Hem bu kıskançlıkta neyin nesiydi? Bir bey olarak sahiplenici tavırlar sergileyebilirdi ama bu kıskanç hareketler ona hiç yakışmıyordu. Düşüncelerinden rahatsız olarak yüzünü buruşturdu. Bir genç kızı bu kadar düşünerek kendi beyliğine hakaret etmiş oluyordu. Onun her sözü, duruşu, bakışı bütün gün boyunca aklını kurcalamamalıydı.

Şahranbolu beyi, diğer yanına oturan üç genç kıza bakıp hafifçe gülümsedi. Onlarında yanında oturmasını istiyordu çünkü diğer savaşçılara yakın olmaları doğru değildi. Genç kızların aileleri beylerine güvenip genç kızlarını gün boyunca kalede olmalarına izin vermişti.

Yemek, İlhan'ın baş işaretiyle başladı. Genç adam, yemeğine başlamak üzereyken,"Ben çeyizimi düzmeye bu akşam başlayacağım," diyen Evra'ya başını çevirdi.

Genç kız hiçbir şey olmamış gibi önündeki yemekle meşgulmüş gibi görünüyordu. Yüzündeki ifadeden onun kararlı olduğunu anladı. İlhan, başını ona yaklaştırdı. Konuşulanları duyulmasını istemiyordu.

"Yarın hep birlikte yaparsınız, acelesi yok."

"Ben bugün başlayacağım, diğerlerine ihtiyacım yok. Zaten o çok düşündüğün kızları yormak istemem."

"Benim sinirlerimi bozma Evra, yemeğini ye."

"Yemeğimi yiyorum ben zaten, sadece haberin olsun diye söyledim çeyizimi ben kendi başıma düzeceğim."

İlhan, elini masaya koydu sertçe. Fazla ses yapmamaya çalışıyordu ama elinde değildi. Doğru dürüst huzurla yemek yemeyi arzuluyordu ama bir türlü müsaade etmiyordu genç kız.

"Bugün konuştuklarımız hiç umurunda değil, değil mi? Benim ne söylediğim hiç ilgilendirmiyor seni. Beni huzursuz etmek için elinden geleni yapıyorsun."

"Ben bir şey yapmıyorum İlhan, sadece o kızlara ihtiyacım olmadığını söylüyorum. Bundan dolayı neden huzursuz oluyorsun anlamadım?"

"Çeyiz yalnız düzülmez Evra, hiç mi adetleri bilmiyorsun?"

"Bilmiyorum," diye karşılık vererek yalan söyledi genç kız. Yemeğini hızlı bir şekilde yiyerek masadan aynı hızla kalktı.

Kadir, İlhan'la göz göze geldi. Genç adam masadan kalkmaya yeltendi arkasından gitmek için ama Şahranbolu beyin kaşlarını çatmasıyla yerine oturdu tekrar. İlhan, onun yerine kalkıp gitti Evra'nın arkasından. Bu genç kızın bu davranışlarına çok öfkeleniyordu.

Evra, taş basamaklardan sinirle çıkıp odasına gitmek üzereyken kolunun sert bir şekilde kavrandığını hissetti. Başını öfkeyle arkasına çevirdi, çevirmesiyle siyah saçları omzuna savruldu. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Yemek daha bitmedi."

İlhan, yine çok yakınında duruyordu. Onun erkeksi kokusu ciğerlerini dolduruyordu. Etkilenmemeye çalışarak, onun kaslı göğsüne dokunup arkaya itti. Uzaklaşmasına ihtiyacı vardı ama genç adam yerinden bile kıpırdamadı.

"Benim için bitti. Ben doydum."

"Aklına estiği zaman yemekten öyle kalkamazsın, oradaki insanlara hakaret bu davranışın."

"Bırakır mısın kolumu? Odama gideceğim."

"Orası sadece senin odan değil, benimde odam. Bu akşam oraya girmeni istemiyorum."

"Öyle mi? İstersen hiçbir zaman girmeyeyim o odaya, ne dersin?"

İlhan, kızı sertçe kendine çekti ve katı bir sesle fısıldadı. "Öyle bir şeyi aklından bile geçirme."

"Canımı acıtıyorsun, bırak beni!"

"Geceleri yattığın odaya git, yatak odamızda bu akşamlık işin yok."

"Söylesene, bu kızlar neden senin için bu kadar önemli? Hangisiyle birlikte oldun? Ha, yoksa hepsiyle mi?"

Şahranbolu beyin yüzüne öfke dalgası yayıldı. "Sen ne söylediğinin farkında mısın? Onlar benim beyliğimin kızları, evlenmeden öyle şeyler olmayacağını sende biliyorsun. Başka türlü kızlarla mı karıştırdın sen onları?"

"Aranızdan su sızmıyor, hiçte masum genç kızlar gibi değiller. Sana haddinden fazla yakın davranıyorlar."

"Bu seni niye ilgilendiriyor ki? İstediğim kişiyle yakın olurum, ben bir beyim.-yüzüne ukala bir ifade yerleştirdi- Hepsi benimle evlenmek istiyor, böyle davranmaları çok doğal. Aslında..."

"Aslında ne? Hangisiyle evlenmeyi düşünüyordun, doğru söyle..." Evra'nın sesi gereğinden fazla meraklı çıkmıştı. Genç kız duygularına hakim olamıyordu. Bu soruları sormamak için kendiyle savaşıyordu ama içindeki sese dur diyemiyordu.

İlhan'ın bu sorular hoşuna gitti. Evra'yı böylesine kızdırmak genç adamı keyiflendirdi. "Ben bir beyim, birkaç tane hanımım olabilir... O yüzden birçok aday vardı."

Evra, yeşil gözlerini kıstı. Gözlerindeki alevle İlhan'ı yakabilirdi. "Nasıl yani? Birkaç tane hanım mı?"

"Evet, sen ne sandın? Koskoca bey bir tane hanımla mı idare edeceğini düşünüyordun?"

"Sen benden sonra bir başkasıyla mı evlenmeyi düşünüyorsun?"

Genç adam asla böyle bir şey düşünmüyordu. Tek eşlilikten yanaydı. Bir adam eşine sadık olmalıydı. Bunları biliyordu. Etrafındaki insanlardan da böyle görmüştü. Ama yinede genç kıza böyle söylemekten kendini alıkoyamamıştı. Onu bu derece kızdırmak çok hoşuna gidiyordu. Evra'nın yüzünde belirlenen öfke ve hafif korku ifadesi İlhan'ı sevindirdi.

Evra, her koşulda tek olmayı ve el üstünde tutulmaya alışmıştı. İlhan, onun elbette ikinci bir hanıma böyle bir tepki vereceğini tahmin ediyordu. Yinede ufak bir göz korkutma girişiminin çok zararlı olmayacağını düşünüyordu.

"Bilmem, belki düşünebilirim. Biliyorsun, aday fazla..."

Genç kız karşısında ukalaca sırıtan adamı öldürmek istiyordu. Bir başka hanımda ne demekti şimdi? Niye evleniyorlardı ki o zaman? Böyle bir şeyi asla kabul edemezdi. Bir başkasıyla çok doğal bir şeymiş gibi herkesin önünde dolaşırken o ne yapacaktı? İkinci planda mı kalacaktı? İkinci planda kalmak ona göre şeyler değildi. Hayır, onun bir başkasıyla olmasına izin veremezdi. Başını dimdik tuttu ve genç adamın kolundan sıyrıldı. Onu yanından uzaklaştırmak için tekrar itti göğsünden.

İçindeki düşüncelerinin aksine, "Umurumda değilsin, ne yaparsan yap," dedi yeşil gözlerini kısarken. 







FRAGMAN



   

  Genç kız, onun erkeksi kokusunu en yakınında hissedince nefesi kesildi. Dakikalar önce onun yüzünü dahi görmek istemiyorken şimdi ona daha da yaklaşma arzusu sarmıştı bedenini. Yanağına kondurulan ufacık bir öpücük bile bütün bedenini alt üst ediyordu. Neden böyle hissettiğin bilmiyordu ama bu sorunun cevabını en yakın zamanda öğrenmesi gerekiyordu. 


"Ben... Çeyizimi düzmeye devam etmek istiyorum." Aslında bunu istemiyordu genç kız. Biraz daha onun yakınında durmayı arzuluyordu ama bunu kendine bir türlü itiraf edemiyordu.


İlhan, zor da olsa ondan uzaklaştı. Bedenine söz geçirmesi gerekiyordu. Ara ara kaybettiği kontrolü ona olmadık şeyler yaptırıyordu. Doğruldu ve biraz kenara çekildi. Sandıklarda olanlara daha yakından bakmak isteyerek uzaklaşmadı. 


Evra, hafifçe titreyen elleriyle diğer bir sandığı açtı. Kat kat dikilmiş elbiselerle doluydu bu sandık. Genç kız, giyebileceği bir sürü elbisesi olduğunu düşünerek sevindi. Tek tek elbiselerine bakarken eline sert bir şey takıldı. Kalın deri bir kılıf vardı elbiselerin arasında. Hemen onu eline aldı. Kılıfın içerisinden çıkardığı hançeri görünce şaşırdı. Hançerin üzerine Kızılkara arması işlenmişti. 


Şahranbolu beyi öfkelenerek hançeri elinden çekti aldı. "Buna ihtiyacın olmayacak."



***





  Okuyan herkesten hikayem hakkındaki düşüncelerini öğrenmeyi isteyerek çok mu şey istemiş oluyorum? 



 Bölümü okurken keyifli dakikalar geçirmiş olduğunuzu umuyorum...

Sevgiler 

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin