"Sonunda odana gelebildin. Seni beklemekten yorgun düştüm doğrusu..."Bu sesi biliyordu. Bedenindeki kan hızla çekildi. Artık gücü kalmamıştı. Gözlerini açar açmaz karşısında gördüğü adamla yüzü beyazlaştı. "Fırat?"
"Doğru bildin."
"S-senin ne işin var b-"
"Şştt... Lütfen sessiz ol, Kızılkaralıları tehlikeye atmak istemezsin değil mi?" Fırat, yavaşça yaklaştı genç kızın yanına ve nefesini onun boynuna verdi.
Evra, ürpererek başını yana çevirdi. Kalbi hiç durmadan çarpıyor, göğüs kafesinden çıkmak için baskı yapıyordu. Bedenine ilişen titreme duygusundan nefret ediyordu. Bu adamın pis bakışlarından korkuyordu. "Ne istiyorsun?" dedi güçlü olmaya çalışan bir sesle.
"Seni," diye fısıldadı Fırat koyu bir ses tonuyla.
"Beni ne yapacaksın. Ben Şahranbolu geliniyim..."
Fırat, sessiz bir kahkaha attı. "Öyle mi? Peki o zaman burada, Kızılkara savaşçılarıyla ne işin var?"
Genç kız söyleyecek sözü yoktu. Annesi için Şahranboluları atlatıp Kızılkaralılarla yola devam ettiğini nasıl söyleyecekti?
"İlhan'ı terk ettin, değil mi?"
"Hayır!" diye karşı çıktı Evra isyanlı bakışlarla.
"Sessiz ol, dedim." Fırat, kısa bir öpücük kondurdu genç kızın boynuna. "Yoksa canını acıtırım."
"Bana ne yapacaksın?"
"Uslu bir kız olup benimle sessizce buradan çıkacaksın. Sonrasını sana anlatırım."
"Olmaz! Seninle hiçbir yere gelmiyorum. Bana hiçbir şey yapamazsın." Evra, sesini yükseltip kapıdaki savaşçıları uyarmaya çalıştı ama Fırat ağzını sımsıkı güçlü elleriyle kapattı. "Bir iki dakika sonra Kızılkaralıların hepsi benim savaşçılarım tarafından etkisiz hale getirilmiş olacak. O zamana kadar sessiz ve sakin bir şekilde durmanı tavsiye ederim."
Evra, korkuyla genç adamın elleri arasında kıvrandı ama güçlü kollara karşı gelemedi. Yeşil gözlerini kısıp öfkeyle ateş saçıyordu. İçindeki isyankar ruh bir anda canlanıverdi. Uysallıktan yoksun bir halde ayağını adamın baldırına geçirdi. Fırat, gözlerini kıstı ve ürkütücü bir şekilde fısıldadı. "Canına okuyacağım."
Genç kız korkmadı. Artık hiçbir şeyden korku yoktu. Zaten her şey alt üst olmamış mıydı? Ama ya Fırat Kızılkara savaşçılarına, arkadaşlarına, bir şey yaparsa? Gözleri yaşla doldu... Korkuları hala vardı. Onlara, annesine, İlhan'a bir şey olmasından çok korkuyordu. Bu korkular da onu her seferinde güçsüz bir kız haline getiriyordu.
Fırat, hala ağzını güçlü eliyle kapatıyor ve ses çıkarmasını engelliyordu. Onun güçlü kolları arasında kıvranmayı sürdürdü ama ona karşı güçsüz kalıyordu.
Bir süre daha öylece bekledikten sonra aniden genç adam elini çekti üzerinden. Evra o saniyede bağırmaya başladı.
"Boşuna bağırıyorsun. Seni kurtaracak kimse kalmadı."
"Başına bela alıyorsun!" Evra, hızlı hareket ederek kapıyı açmaya yeltendi ama aynı saniyede Fırat sert eliyle tahta kapıya baskı uyguladı.
"Biliyorum ama güzel bir bela olduğun için buna değersin."
Evra, alnını soğuk tahtaya yasladı. Ağlayıp isyan etmemek için kendini çok zor tutuyordu. Bunları hak edecek ne yapmıştı? Son aylarda bu yaşadıkları neyin bedeliydi? Hayat neden ona bu kadar acımasız davranıyordu? Gözlerini sımsıkı yumdu. Geçecekti... Her şey geçecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Historical Fiction#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...