Elli Altıncı Bölüm

12.1K 785 36
                                    

Celal Kızılkara ve Ahmet bey sonunda teşrif etmişlerdi avluya. Büyük bir kalabalıkla acele etmeden kaleden ayrıldılar. İki beyliğin savaşçıları arasında görünmez bir sınır vardı. Herkes soğuk ve terdigin davranıyordu. Herkes tetikteydi.

Sabahın erken saatleri olduğu için hava serindi. Rüzgarın kuvvetli esintisi İlhan'ın siyah saçlarını savuruyordu. Şimdiden yüreğini derin bir özlem kaplamıştı. Karısının yemyeşil gözleri geliyordu sürekli aklına. Hiçbir zaman savaşa ya da ava çıktığında dikkatini dağıtacak hiçbir şeyi düşünmeyi kendine izin vermezdi. Her zaman aklını kurcalayan şeylerden kurtulur öyle işe koyulurdu. Ama şimdi öyle değildi. Yeni kavuşmuş olduğu biricik güzel karısını nasıl aklından çıkarabilirdi ki?

Kızılkara ormanına girmişlerdi. Agaçlar uzun ve sıktı. Anadolu topraklarında nadir bulunan ormanlardan bir tanesiydi. Yağışlar yazın çok seyrek olduğundan kurak bir iklime sahipti. Bu yüzden bu sayılı ormanlar beylikler için çok değerliydi.

Sabah olmasına rağmen ağaçlar uzundu ve ışık çok az yansıyordu. Bu yüzden orman karanlıktı. Savaşçılar atlarının hızını yavaşlattılar...

"İlhan bey, adamlarına söyle dikkatli olsunlar. Bu ormanın vahşi kurtları tehlikelidir."

Celal'in sesi samimiydi. İlhan bu samimi uyarıya karşı başını onaylarak salladı. "Merak etme Celal, onlar alışık."

"İsterseniz dağılalım. -alaycı bir ses tonuyla Fatih, İlhan ve adamlarına döndü- Böyle koyun sürüsü gibi mi ava çıkıyorsunuz siz genelde?" diye sordu.

Kemal, sinirlendi ve atını hızla Fatih'in bulunduğu yere doğru sürdü. "Bence dikkat et de seni avlamayalım." Sesi sinirli çıkıyordu. Bu adam artık sabırlarını fazlasıyla zorluyordu.

Mustafa ve Kadir de ondan farksızdı. Ellerini sımsıkı eyerlerine kilitlemişler, Allah'tan sabır diliyorlardı.

"Keşke bir bahanem olsa da bu adamı gebertsem," diye sessizce homurdandı Mustafa.

Kadir, kaşlarını çatmış kara gözlerinden çıkan delici oklarla Fatih'i tehdit ediyordu. "Ben artık o bahaneyi bile aramayacağım, az kaldı."

"Sakin olun." Bunu söyleyen kendisi miydi? İlhan söylediğine kendisi bile uymak istemiyordu. Ama sakin kalıp adamlarını yatıştırmak onun göreviydi. Yoksa burda ikinci bir savaş daha çıkabilirdi. Ne yazıkki bu isteyeceği en son şeydi. Karısını bir kez daha ağlatmaya, üzmeye tahammülü yoktu. Buna izin vermeyecekti. Huzuru sağlamak için elinden geleni yapacaktı. Artık karısıyla birlikte beyliğinde huzurlu bir yaşam istiyordu. Çok muydu?

"Haydin dağılalım o zaman." Ahmet bey ve Celal aynı ağızdan seslendiler adamlarına ve her bir savaşçı ikişer üçer gruplarla ellerindeki ok ve kılıçlarla avlarına doğru zorlu yolculuklarına başladılar.

İlhan ve diğer üç Şahranbolu savaşçıyla birlikte yola devam ettiler.

"Dikkatli olun. Celal Kızılkara haklı. Bizim ormandan daha karanlık ve daha tehlikeli."

"Yapma İlhan Allah aşkına... Merak etme sen, onlara bu ormanın en güzel etini yedireceğim." Kemal, kendinden çok emindi. Güzel yüzü karanlığı aydınlatıyordu. Kasvetli ortama rağmen kehribar rengi gözleri ışıl ışıldı. Her işi böyle eğlenerek halletmeye çalışması arkadaşlarına da heves katıyordu.

"Kemal haklı... Şurdan devam edelim. Sessiz olalım..." Kadir, güneş ışığının az da olsa kendini hissettirdiği bölgeyi işaret ediyordu. Ormanın karanlığında yaklaşık iki saat ilerlediler. Dikkatlice göz gezdiriyor güzel bir av yakalamak için yanıp tutuşuyorlardı.

"Yavaş... Bir ses duydum..." Mustafa sessiz olmaya çalışarak mırıldandı ve gözlerini kısıp uzağa doğru bakıyordu.

"Ses ordan geliyor!" Kadir, heyecana kapılmıştı. Atını hareketlendirdi.

"Yavaş ol Kadir... Bekle!" İlhan, tehlikenin kokusunu almıştı ama Kadir'in beklemeden öne atılması onları savunmasız bırakmıştı.

Allah kahretsin!

Hırıltı sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Dördü de aniden etraflarını çeviren vahşi kurtları görünce birden birbilerine bakmaya başladılar. 'Napacağız?' dercesine.

"Hareket etmeyin sakın. Gözlerine bakmayın." İlhan, tane tane ve sessiz konuşuyordu. Sesindeki tedirginlik dördününde tüm bedenine sarmıştı. Yanlış bir hareket hepsinin canına mal olabilirdi.

Kemal, nefesini tutmuş kılıcını çekmiş diğer savaşçılara bakıyordu. Diğerleri de aynı şekilde ona. Sessizce bekliyorlardı.

Hangi taraf önce saldıracaktı?

Ve beklenen oldu. "Lanet olsun!"

Kurtlardan en büyük olanı hırlayarak gözlerini hedefine kilitlemişti. Ağzından akan salyalar onu daha da vahşi gösteriyordu. Savaşçıların elindeki silahlardan korkmadıkları belliydi. Çünkü sayıca onlardan fazlaydılar. Müthiş bir gürültüyle öfkelerini sergileyerek aniden saldırıya geçtiler.

"İlhan?" diye sordu Kadir tereddütle.

"Kılıçlarınızı kullanın! Birlikte hareket edelim haydi!"

Atlarından kurtulup onların uzaklaşmalarına izin vermişlerdi. Böylelikle en azından onların sağ kalmarını başarabilirlerdi. Üç kurt birlikte ilhan'ın üzerine doğru atlayınca, Şahranbolu beyi koruma içgüdüsüyle başını arkaya eğdi ama aynı sırada kılıcını onlara doğru savurdu. Kahretsin! Sayıları çok fazlaydı.

Kemal, İlhan'a yardım için koşarken o da 2 kurt tarafından saldırıya uğramıştı. Her bir savaşçı, kurtlarla başı dertteydi.

Her geçen saniyede güçsüzleştiklerini hissediyorlardı. Yara aldıkça kolları kanatları kırılıyordu. Kurtlardan biri Kemal'in bacağını çok fena parçalamıştı. İlhan'ın da kolu yaralanmıştı. Sol kolunu kullanamaz hale gelmişti.

"Kadir! Dikkatli ol sağına bak!" diye bağırdı İlhan, sağ elindeki kılıçla kurtların saldırılarından kurtulmaya çalışırken. Vahşi kurtlar, ölmekten korkmuyorlardı. Yara almalarına rağmen savaşçıların daha çok üstlerine gidiyorlardı.

"Kaçmalıyız!" Mustafa'nın sesi ilk defa bu kadar çaresiz çıkıyordu. Bu sözü söylerken Kemal'in yaralanmış bacağına baktı. Bir yandan Kemal'i korumaya çalışıyordu bir yandan da onu uzaklaştırmak için uğraşıyordu.

Dört savaşçının güçlerinin azaldığını hisseden kurtlar zafere yaklaştıklarını anladılar. Onların gözlerindeki korkuyu gördükçe daha da vahşileşiyorlardı.

İlhan, nefes nefese kalmıştı. Hiçbir savaşta kendini bu kadar güçsüz ve savunmasız hissetmemişti. Gözlerinin önüne Evra'nın yemyeşil büyülü bakışları geldi. Karısına doyamadan onu bırakıp gidecek miydi yani? Bu hikayenin sonu böyle mi bitecekti? Onca zorluğa karşı göğüs germişlerdi ve sonunda vuslata ermişken şimdi bu felaket mi onları ayıracaktı?

İstemiyordu... Karısını, beyliğini bırakıp bu dünyadan gitmek istemiyordu. Gücünün son damlasına kadar direndi. Hem arkadaşlarını hem kendisini bu vahşi hayvanların ölümcül saldırılarına karşı korumaya çalıştı. Ama gücü tükeniyordu...

Gücüm kalmadı Evra, beni affet seni seviyorum...

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin