Şahranbolu beyi tam karşısında duran ve derin derin nefes alan adamın yüzünü görmeye dayanamıyordu. Bu adamın yüzü yara içinde miydi yoksa o mu yanlış görüyordu? Bu detaya fazla takılamayacak kadar sinirliydi. Gözleri kısılmış, elleri hala yumruk halinde orada sert bir duvar gibi duruyordu. Göğsü öfke ve nefretten hızla inip kalkıyordu.
Sonunda konuşmaya başlayan adamı umursamaz bir tavırla dinledi. O adamın anlatacaklarını zerre kadar umursamıyordu. Ne diyecekti? Evra'yla birbirimizi seviyoruz, bu yüzden birlikte kaçtık, bizi affet mi?
Bu düşünceyle irkildi İlhan. Bu sözleri duymayı herhalde asla tahammül edemezdi.
"Ben... Ben Evra'yı kandırdım."
Kahretsin! Bunu duymayı hiç ama hiç beklemiyordu!
Aniden gözlerini Mehmet'e doğru çevirdi ve onu göğsünden tutup kendine doğru hızla çekti. "Ne? Ne dedin sen?"
"B-ben... O benimle gelmeyi i-istemedi... B-ben onu..."
İlhan, Mehmet'in sözlerini dinlerken aynı zamanda onun boğazını sıkmaya başlamıştı. Az sonra duyacakları onun derinden sarsacağını hissediyordu. Duyacaklarının şiddetini azaltmak için karşısındaki adama yüklüyordu bütün öfkesini. "Söyle! Hadi! Nerde Evra? Ne yaptın ona?" diye bağırdı onun yüzüne doğru.
Mehmet, nefes almakta güçlük çekti. Boğazında hissettiği aslan pençelerinin etkisiyle sarsılmıştı. "O-ona hasta annesine götüreceğimi s-söyledim... A-annesi hasta d-değildi... Hepsi y-yalandı... Onu kandırdım..."
İlhan'ın yavaş yavaş başı dönmeye başladı. Evra kandırılmıştı! Evra, bu pislik adam tarafından kandırılarak kaçırılmıştı! Evra ona ihanet etmemişti! Evra aslında masumdu! Bu pislik adamla isteyerek kaçmamıştı! Belki de bu adamı sevmiyordu!
Şahranbolu beyin vücudundaki bütün hücreler dondu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Düşünemiyordu da! Ne düşünecekti ki? Evra'sına güvenmeyip onun ihanet ettiğine o kadar çok kendini inandırmıştı ki şimdi bu duyduğu gerçekler şimşek gibi yarmıştı düşüncelerini.
Peki ama Evra nerdeydi şimdi? İlhan, kendine gelir gelmez bu düşünceyle sarsıldı. "Nerede Evra?" diye sordu bağırarak. Elleri arasında nefessiz kalan adama bakıyordu nefret dolu.
Mehmet'in yüzü beyazlaşmıştı. Vereceği haberin korkusu yayılmıştı vücuduna. "O-onu k-kaçırdılar..."
"HAYIR!" İlhan, bu sözlerin şokuyla sert bir yumruk indirdi Mehmet'in yüzüne. Mehmet, yumruğun etkisiyle yere düştü. Tam tekrar yerden kalkmaya kalkışırken İlhan yeniden üzerine saldırdı.
"Ne demek kaçırdılar... Piç kurusu konuş! Kim nerede kaçırdı lanet olsun söylesene!" İlhan bağırarak öfkesini kusarken aynı zamanda yumruklarıyla Mehmet'in yüzünü dağıtıyordu. "Söyle!" diye tekrarladı ve elleri arasındaki adamın burnunu kırdı.
Konuşmaya fırsat bulamayan Mehmet yerde kıvranıyordu. "F-fırat Karakaya... F-fırat kaçırıp onu C-cihat... Cihat D-demirdağ'a götürmüş..." dedi boğuk ve titreyen bir sesle. Burnundan boşalan kanı elinin tersiyle silmeye çalışıyordu aynı zamanda.
İlhan, dondu kaldı. Bu duyduğu isim doğru muydu? "Allah kahretsin! Cihat demirdağ mı?" Başını aynı hızla ileride arkasında duran Celal Kızılkara'ya çevirdi. Nefret dolu kara gözlerini kısarak, "Hangi cüretle?" dedi.
"Hemen yola çıksak iyi olur," diye karşılık verdi Celal Kızılkara. Buraya İlhan'la ortak hareket etmek için geldiğini açıkça belli ediyordu.
İlhan, Mehmet'in göğsündeki elleri daha da sertleştirdi. Öfkesi artık bedenine ağır geliyor, zapt edilemez hale dönüşüyordu. "Cihat Demirdağ, canına okuyacağım!" dedi tehditkar bir ses tonuyla. Bu sözleri işiten herkes olacaklardan ürkmeye başlamıştı. Şahranbolu beyini daha önce hiç bu kadar acımasız ve gözü dönmüş görmemişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Historical Fiction#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...