On Dokuzuncu Bölüm

16.3K 966 27
                                    

Evra, artık bunalmak üzereydi. Tam tamına altı gündür hazırlıklar sürüyordu ve her şey için onun fikri soruluyordu. Zorunlu olarak hazırlıklara dahil olmalıydı. O kadar yorulmuştu ki salonu böyle olduğu gibi sevdiğini söyleyerek bir değişiklik istemedi. Sadece yatak odalarını tamamen değiştirme kararı almıştı. İlhan da zaten böyle istediğini belirtmişti.

Halılar dokunmuş, yatak çarşafları ve örtüleri, perdeler tek tek ellerde dikilmişti. Evra, koyu renklerdeki yatak ve gardırobundan dolayı açık renkler tercih etmişti. Yatak örtüleri açık mavi, perdeler beyaz ve mavi olarak dikilmişti. Genç kız bu odayı şimdi daha çok sevmeye başlamıştı. İç açıcı renkler yüreğine huzur veriyordu.

Hazırlıklar odada sürerken İlhan, başka bir odaya taşınmak zorunda kalmıştı. Evra, odasındaki ona ait bütün eşyaları değiştirmekten büyük bir keyif alıyordu. Ama nedense onun kokusunun odadan azaldığını hissettikçe rahatsız olmaya başlamıştı. O oda onun kokusuyla başka bir anlam ifade ediyordu Evra için. Her ne kadar henüz bunu kendine itiraf edememiş olsa da...

Oda neredeyse tamamdı sadece tek eksik çeyiziydi. Evra, günler geçtikçe endişeleniyordu. Eğer hemen yola çıkmış olsalardı daha erken gelmeleri gerekiyordu. Genç kız onların evde oyalandığını düşündü.

Başını hüzünlü bir şekilde eydi. Annesini, ağabeyini, Mehmet'i çok özlemişti. Onlarsız bir hayat süreceğini bir türlü kabullenemiyordu. Bütün alışkanlıklarına, dostluklarına, hatıralarına elveda diyemezdi ki? Onları bir kalemde silmesini nasıl isteyebilirlerdi ondan?

"Şahranbolu gelinim, bunları nereye koyayım?" Genç kızlardan bir tanesi yeni çarşafları ellerinde tutmuş ona bakıyordu.

Evra, derin düşüncelere daldığı yeni yatağından kalktı. "Getir, onları şu çekmecelere koyalım."

Çekmecelere güzelce çarşaflar yerleştirildikten sonra genç kız yeni elbiselerle doldurulmuş gardırobunu açtı. Rengarenk elbiselerine baktı gülümseyerek. Onları sevmişti. Bakışları en köşede diğer elbiselerden bağımsız bir şekilde duran düğün elbisesine kaydı. İlhan'ın ısrarlarına rağmen siyah ve sarı renklerde yapılmamıştı. Evra, bu konuda kararlı davranarak sadece altın sarısı rengini kullanmalarına izin vermişti. Buna müsaade etmesinin sebebi İlhan'ın halkına mahcup olmamasını istemesiydi.

Kapı tıklandıktan sonra ardına kadar açıldı. Kemal kapıda duruyordu her zamanki duruşuyla. "Müjdemi isterim, çeyizin geldi," diyerek gülümsedi.

Evra, duyduklarına inanamadı. Şaşkınlık yaşadı ilk önce. Sonra Kemal'in kehribar gözlerine baktı ve şaka yapmadığını anladı. Heyecanla ayaklarının üzerinde zıpladı ve koşarak Kemal'e sarıldı. "Bu harika bir haber."

"Aman Evra gelin, İlhan'ın beni yaşatmasını istiyorsan bir an önce benden uzaklaş..."

Evra, kıkırdayarak Kemal'den ayrıldı. Şu anda kendini o kadar çok mutlu hissediyordu ki her şeye gülebilirdi. "Nerdeler? Onları görmek istiyorum, hadi beni onlara götür."

"Sabırlı ol Evra gelin, Celal Kızılkara İlhan'la konuşuyor."

Genç kız, Kemal'i çekiştirdi. Onun büyük cüssesini geçmeye uğraşıyordu. Neredeyse bütün kapıyı kaplamıştı. "Kenara çekil hadi, aşağıya inmek istiyorum."

"Bekle biraz, onlar konuşsun öyle gideriz."

"Annem, annem gelmiş miydi? Onlar konuşurken ben onunla hasret gideririm."

"Annen yok Evra, Mehmet denen arkadaşın ve Celal Kızılkara çeyizi getirmişti. Ha, birde bir düzine savaşçı gelmiş yanında."

"Nasıl yani? Nasıl annem yok?" diye bağırdı genç kız. Büyük bir şok dalgası bedenini sardı. Yeşil gözleri yaşlarla dolmaya başladı. "Hayır, çekil! Yalan söylüyorsun, o kızını yalnız bırakmaz... Bırakamaz..."

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin