Yatakta hızla doğrulmasıyla hissettiği acı bir oldu. Yüzünü buruşturarak ayağa kalktı ve o kara gözlere yine cesur bir ifadeyle karşılık verdi. Adam, kapıda dikilmiş cüssesine zıt bir şekilde rahat bir duruş sergiliyordu. Sert yakışıklı yüz hatlarındaki pişkin bir gülümseme Evra'yı çileden çıkarttı. Evra sol elini beline koyarak dimdik karşısında durdu.
"Gerekirse yine saldırırım."
"Bu kolla o biraz zor işte..."
"Bir genç kıza saldıran ve bununla gurur duyan bir adam... Bir Şahranbolu'ya da ancak bu yakışır. Genç kızları etkisiz hale getirip sık sık kaçırır mısınız?"
İlhan Şahranbolu bu duyduklarıyla kaşlarını çattı. Bir adım daha genç kıza yaklaştı.
"Hatırlatayım, sen savaşçı kıyafetleri içerisindeydin! Senin bir kız olduğunu ancak senin kılıcına karşılık verirken anladım. Kaçırma olayına gelince... Evet, Şahranbolular ellerine geçen fırsatları kaçırmazlar."
"Beni burada tutamazın!"
İlhan kaslı kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi ve rahat bir şekilde gülümsedi.
"Burada bir süre misafirimiz olacaksın."
Evra'nın yeşil gözleri bu sözlerden sonra koyulaştı. Kendini çaresiz hissediyordu. Bunu karşısındaki adama belli etmemeye çalıştı. Öfkeyle gözlerini kıstı.
"Bu lanetli kaleden kaçacağım Şahranbolu Beyi! Ve senin ruhun bile duymayacak!"
Genç kızın yaralı olmayan kolu bir demir pençe tarafından aniden sıkıldı. Evra hissettiği acıyı yüzüne yansıtmamak için elinden geleni yaparak başını dimdik tutmaya çalıştı. İlhan karşısındaki kızı kendine doğru çekti ve Evra'nın siyah uzun saçlarının yüzüne çarpmasıyla hissettiği koku onu ürpertti.
Sert yüz ifadesiyle Evra'nın üzerine eğildi ve tehditkâr bir sesle, "Bunu aklından bile geçirme, yoksa bu dünyaya geldiğin güne lanetler okursun," diyerek, keyifle genç kızın yüzünde yarattığı korku ifadesini izledi. Sonra sert adımlarla kapıdan dışarıya çıktı.
Evra hiçbir şey yapamamasına öfkeleniyordu. Yatağın üzerindeki birkaç yastık ve örtüyü yere attı. Beye karşı savunmasız olmanın kızgınlığı vardı içinde. Ama biliyordu... Bu kaleden kaçabilirdi. Uslu durup bu kalenin içini dışını öğrenebilir sonra da özgürlüğüne kavuşabilirdi. Sabırlı olması gerekiyordu.
Ağabeyi Celal'i düşündükçe vücuduna bir ürperti dalgası yayıldı. Kız kardeşinin yok olduğunu anlayınca yapacağı çılgınlıklar kanını donduruyordu. Mehmet'e, ağabeyine zarar gelebileceği düşüncesi onu korkutuyordu. Onlar buraya gelmeden o buradan bir şekilde kaçmalıydı.
Yatağına uzandı ve ağrıyan kolunu dinlendirdi. Biraz uyuduktan sonra kapının tıklandığını duydu ve "Gel," dedi.
Kendisini kaçıran simsiyah saçlı uzun boylu adam yatağa doğru geldi. Evra bu adama karşı nedense bir güven hissediyordu. Hiçbir şey demeden yatağında durdu ve adamın ne diyeceğini bekledi.
"İlacını vermem gerekiyor."
"Bunu neden sen yapıyorsun?"
Kadir gülümsedi. "İlhan, sen biraz hırçın olduğun için ancak benim seninle baş edebileceğimi düşündü."
"Senin adın neydi?"
"Kadir..." Bunu söylerken yatağın yanındaki dolaptan Sıddık amcanın verdiği ilacı çıkardı. Evra'ya bir yudum içirdikten sonra geri şişeyi yerine koydu.
"Sınırda neler oldu biliyor musun?"
"Merak etme sizinkilere bir şey olmadı. İlhan, çatışmayı fazla uzatmayarak geri çekildi. Elinde farklı bir kozun olduğunu bildiği için herhalde..."
Evra, ailesine bir şey olmadığını duyunca rahatlasa da son cümlede yine öfkelenmişti.
"Beni nasıl bir koz olarak kullanacaksınız?"
"Bilmiyorum... Duyduğumuza göre Kızılkara Beyliğin biricik kızlarısın. Bu da sana değer verdikleri anlamına geliyor. Senin bir süre burada misafir kalacağını öğrendiklerinde bizim topraklara gelecekler... Bu da onlar için büyük tehlike... "
Evra, bunu biliyordu. Başka topraklarda olmak her ne kadar güçlü bir orduya sahip olsan da her zaman büyük tehditti. Beyliği nasıl bir tehlike içinde bıraktığını düşündükçe üzülüyor ve korkuyordu. Hafifçe yutkundu.
"Daha ne kadar bu odada kilitli kalacağım?"
"Bunu İlhan'a sorman lazım."
"Ben o adama hiçbir şey sormam. Sen benim yerime sorabilir misin?" Küçüklüğünden beri kullandığı masum bakışlarını Kadir'e yöneltti. Kadir ilk defa böyle bakışlarla karşı karşıya kalıyordu. Bir anda bütün düşünceleri genç kıza kaymıştı. Bakışları onun gözlerinden masum yüz ifadesine ilişti. Ona karşı sert ve kaba olmak hiç içinden gelmiyordu.
"Tamam, bakarım," diye mırıldandı. Sonra hızlı adımlarla odadan çıktı.
Evra, Kadir gittikten sonra derin bir nefes aldı. Yataktan kalkıp büyük demir çerçeveli pencerenin önünde durdu. Yemyeşil bir manzarayla karşılaşınca bir an şaşırdı. Burasını korkunç bir yer olarak anlatmışlardı. Duyduklarıyla hiç uyuşmayan bir görüntü vardı karşısında. Çok uzakta temiz berrak bir göl görünüyordu. Etrafında birkaç çocuğun oynadığını bile söyleyebilirdi. Bu görüntülerden sonra burası ona o kadar da korkunç gelmemeye başlamıştı ama yinede büyük endişeleri vardı. İlhan Şahrabolu'nun ne kadar karanlık bir savaşçı olduğunu biliyordu. Onun zalimliğiyle ilgili bütün söylentiler her aklına geldiğinde bir ürperti yayılıyordu bedenine.
Uzun bir süre dışarıyı izledikten sonra odayı gezmeye başladı. Yerdeki halılar altın sarısı ve siyahla dokunmuştu. Evra bu renklerin onların armalarındaki renklerin olduğunu biliyordu. Bunun bilinciyle sert adımlarla geçti üstünden. Onlara ait hiçbir şeye saygı duymuyordu. Küçüklüğünden beri onlara karşı büyük bir nefretle büyümüştü. Şimdi bu duyguyu daha derin hissediyordu.
Kapı tıklandığında başını kapıya çevirdi. İçeriye girenin Nezahat teyze olduğunu görünce rahatladı. Geldiğinden beri en çok kendisiyle ilgilenen Nezahat teyzeydi. Onun burada sadece bir çalışan olduğu bilinciyle hafifçe gülümsedi.
"Kızım, sana elbise getirdim. Kolunda biraz iyi olduğuna göre İlhan bey akşam yemeğini herkesle yiyebileceğini düşündü."
Evra, beyin adını duyduğunda yine öfkelendi ama yemeğe inebileceği için mutlu olmuştu. Bu kadar uzun bir süre bir odada hiç kalmamıştı. Sürekli dışarılarda gezen, ata binen, tek tek aileleri ziyaret eden bir kız olarak bu kadar uzun süre odada kalmak bir başarı bile sayılabilirdi. Hem bu odadan dışarı çıkabilirse belki buradan kaçabilmenin yollarını araştırabilirdi.
"Buna sevindim işte."
"Bu elbiseyi sandıktan çıkardım. Sana olabileceğini düşündüm..."
Nezahat teyze elinde altın sarısı bir elbise tutuyordu. Kısa kolluydu ve uzun bir elbiseydi. Evra elbisenin fazla açık olmadığını düşünerek giyebileceğini başıyla işaret etti.
"Önce banyo etmek istersin diye Bey küveti hazırlattı. Kolun yaralı diye iki gündür yıkanmadın ama şimdi çok fazla su değirmezsek eğer bir şey olmaz..."
Genç kız minnetle orta yaşlı kadına gülümsedi. İstediği şey tam da buydu. Yıkanmaya ihtiyacı vardı. Kir içindeydi. Saçları hiç olmadığı kadar dağınıktı. "Bu çok iyi olur Nezahat teyze."
"Tamam ben söyleyeyim, getirsinler."
Nezahat teyze yatağa elbiseyi bıraktı ve odadan çıktı. Evra kenarda durup küvetin gelmesini bekledi. Yine dalgın dalgın dışarıyı izlerken sert ayak seslerini duydu ve başını kapıya çevirdi.
İki iri yapılı adam rahat bir tavırla küveti içeriye taşıyordu. Evra küvetin ne kadar ağır olduğunu düşününce bu ikisinin çok güçlü olduğu varsayımında bulundu. Birinin simsiyah saçları yüzüne düşüyordu. Yüz ifadesi sert ve somurtkandı. Ama Evra nedense onu yine de çok sevimli buldu. Diğeriyse açık kahverengi saçlarıyla diğer bütün savaşçılardan farklıydı. Kehribar rengi gözleri ışıl ışıldı. Evra, onun tarafına baktığında bu adamın yüzünün ne kadar yakışıklı olduğunu fark etti.
"Kemal, hadi çıkalım."
Kemal kehribar rengi gözlerini genç kızdan alamadı bir an. Genellikle bu bakışlarıyla utanırdı genç kızlar ve başlarını hemen yana çevirirdi. Nedense bu kız yüzünü çevirmiyor aksine gözlerini gözlerine sabitliyordu.Mustafa burada daha fazla durmamaları gerektiği bilinciyle arkadaşının koluna vurdu ve gözleriyle kapıyı işaret etti. Kemal, Mustafa'ya ters ters bakarak kapıdan dışarıya çıktı.
Evra ise hala kapıya bakıyordu. Çok ilginçlerdi. Hepsi birbirinden çok farklıydı. İlk defa Şahranbolu savaşçılarını yakından görüyordu. Yıllarca onlarla ilgili çok kötü şeyler anlatılmıştı. Çok büyük bir ön yargısı ve nefreti vardı. Ancak beylerine olan düşmanlığı bambaşkaydı. Savaşçılarına karşı kişisel bir nefret beslemiyordu. Onlarla yemekte tanışabileceğini düşünüyordu. Ama ondan önce yıkanması gerektiğini biliyordu.
Kolundaki yaradan dolayı Nezahat teyzenin yardımıyla yıkanabilmişti. Gül kokularıyla yıkandıktan sonra kurulanmaya başladı. Hiç alışık değildi başkasının yardımıyla yıkanmaya. Annesinin ısrarlarına rağmen bir yardımcıyla yıkanıp giyinmeyi hep reddetmişti. Şimdi ise utanıyordu Nezahat teyzenin yanında giyinmeye. Islak saçları onun tarafından havluyla kurutulurken sessizce yatağında oturdu. Yeniden kendini temiz hissetmenin mutluluğunu tadıyordu. Sarı elbisesini giyindikten sonra simsiyah uzun saçlarını beline doğru serbest bıraktı. Elbisenin çok sade bir kesimin olduğu için memnundu. Çok fazla hazırlanmış görünmek istemiyordu. Hala aklında buradan kaçma fikri vardı. Ama bunun için önce burada olmayı kabul etmiş gibi görünmeye çalışacaktı. Kaderine boyun eymiş bir kurbanı oynayabilirdi bir süre. Ya da halinden memnunmuş gibi davranabilirdi. Böyle davranmak ona ne gibi yarar sağlayacaktı bilmiyordu ama yinede bağırıp çağırarak bir yere varamayacağının farkındaydı.
"Çok güzel oldun kızım."
"Güzel olmak istemiyorum Nezahat teyze."
"Merak etme kızım, kaba gibi görünebilirler bizimkiler ama bir kıza karşı her zaman saygılılardır. Hem seni misafir olarak görüyorlar. Sana bir şey yapmazlar, güvende sayılırsın."
Bu sözler Evra'yı biraz olsun rahatlatmıştı. Orta yaşlı kadına gülümsedi ve onunla birlikte odadan çıktı. Akşam yemeği için büyük avluda toplanmışlardı.Kalın taş basamaklardan inince kalenin bütün bireyleri ve sınırda savaşan önemli savaşçıların orada olduğunu gördü. Son basamakta durup onlara doğru baktığında çoğu onun geldiğini fark etmişti ve başını ona doğru çevirmişti. Evra bir an kalbinin hızla çarptığını hissetti. Bütün bakışları üzerinde hissetmek aslında alışık olduğu bir durumdu. Ama yinede buradaki adamları tanımıyordu. Hiçbirine gülümseyemedi. Kadir'i görünce birazcık rahatladı ama sonra yanındaki adama bakışları kayınca yemyeşil gözleri buza döndü.
İlhan, altın sarısı elbisenin içindeki simsiyah saçlı genç kızı gördüğünde tuhaf bir ısı yayıldı bedenine. Evra siyah saçlarıyla bu elbiseyle birlikte tam Şahranbolu beyliğin renklerini taşıyordu. Beğeniyle genç kızı süzerken buz gibi bakışlarla karşılaştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
أدب تاريخي#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...