Kış kendini iyice göstermişti. Karasal iklimin etkisi hisseddiliyordu. Rüzgar soğuk esiyordu. Nem azdı ve kuru soğuk insanın kemiklerini titretiyordu. Atla beraber hızlı bir tempoyla ilerledikleri için yol boyunca soğuktan olabildiğince az etkilenmişlerdi.Tüm savaşçılar-buna iki genç kız da dahildi- günlerdir yollarda yorgun düşmüşlerdi. En sonunda Şahranbolu kalesini görünce hepsi derin bir nefes aldı. Uzun bir yolun ardından sağ salim eve dönmenin rahatlığı ve huzuru vardı. Kimisi yalnız bıraktığı karısı, çocuklarına kavuşacak olmanın mutluluğunu yaşıyor, kimisi rahat bir yatak, temiz kıyafetler ve güzel yiyeceklerin hayalini kuruyordu.
İlhan, herkesten önde ilerliyordu. Kalın ve yüksek duvarlarla örülü kaleye varmışlardı. Kapının önünde durdu. Karısı buradan en son ayrıldığı zaman gözünün önüne geldi. Onu sağ salim evine getirebildiği için o kadar mutluydu ki içtenlikle gülümsedi.
Yüksek demir kapı iki yandan açıldı. Kapıdan içeri girdiler. İlhan, savaşçıların yarısından çoğunu da Şahranbolu beyliğinde bırakmıştı. Şahranbolu beyi kalesini ve beyliğini korumasız bırakmamıştı. Etraf tehlikeliydi. Düşmanlar çoktu ve hiçbir fırsatı kaçırmazlardı.
Büyük avludan içeri girdiklerinde büyük bir kalabalık kendilerini karşıladı. İlhan bir an için Evra'ya tepki göstereceklerinden korktu. Fakat korktuğu gibi olmadı. Herkes gelinlerine ve beylerine kavuştukları için mutluydular.
"Hoş geldin beyim!"
"Gelin hanım, Şahranbolu gelinim, çok şükür iyisiniz."
"Gözümüz yollarda kaldı."
"Siz çok yaşayın!"
"Allah sizi başımızdan eksik etmesin."
Kalabalıktan yükselen bu seslerle Evra'nın sevinçten içi kıpır kıpır olmuştu. Burasını artık kendi evi gibi görüyordu. İçi huzurla doldu. İnsanları çok içtendi ve gözleri parıl parıl ona bakıyorlardı. Nasıl onları sevmezdi? Şahranbolu artık onun yuvasıydı. Kendi beyliğiydi. Bu insanların rahat ve güvende yaşaması için İlhan'la beraber elinden ne geliyorsa yapacaktı.
Büyük bir gülümsemeyle herkesi selamladı ve kocasının elini tuttu. Herkes bu hareketle beraber alkışladı. Onları mutlu ve beraber görmek hepsini sevindirmişti.
Avludan geçip içeri girdiler. Büyük yemek salonunda masanın üzeri binbir çeşit yemeklerle donatılmıştı. O kadar acıkmışlardı ki hiç vakit kaybetmeden masaya oturdular.
Evra, Kemal'den olabildiğince uzak duran Ayşe'yi yanına aldı. "Bir şeyler yemelisin. Aç olman kimseye faydası olmaz. Kendine edersin."
Ayşe, Evra'nın sözünü dinledi ve iştahı çok olmasada yemekte ona eşlik etti.
Kemal hiç vakit kaybetmeden karısının yanında bitmişti. "Bensiz boğazından yemek geçmeyeceğini düşündüm," dedi gülümseyerek.
İlhan, aklında yemek falan yoktu. Gözlerini karısından alamıyordu. Kimseye belli etmeden masanın altından elini karısının bacağının üzerine koydu. Evra, bu hareketle şaşırmıştı. "Napıyorsun İlhan, gören olacak." Bu sözleri utanarak kocasının kulağına doğru sessizce söylemişti.
"Umrumda değil. Seni çok özledim."
"Biraz sabırlı ol, utandırma beni herkesin içinde." Evra, bu sözleri söylerken aslında ne kadar da tatlı olduğunun farkında değildi. İlhan'ın içini kaynatıyordu. Genç kızın utangaç hali, kızaran yanakları ve tatlı ses tonu onu deli etmişti. Son günlerde ilk defa karısı ona kızmıyor, bağırmıyor ve öfkelenmiyordu. Yeşil gözleri ona kötü kötü bakmıyor aksine sevgi dolu bakıyordu. İlhan, karısına deli gibi aşıktı. Evra'nın ona karşı gün geçtikçe artan sevgi dolu halleri aşkını daha da körüklüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Ficción histórica#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...