Evra, İlhan'ın muzip bakışlarına karşılık kaşlarını çattı. Genç adamın imasıyla bedenine bir panik dalgası yayıldı. Onunla birlikte olma konusu üzerinde hiç durmamıştı. Aklı bu fikre hiç alışık değildi. Böyle bir şey olmayacaktı. Kendine dokunmasına izin vermeyecekti. Bir düşmanla evlenmiş olması yetmiyormuş gibi birde onunla aynı yatakta mı uyuyacaktı? Bu düşüncelerle ürperdi.
Hiçbir cevap vermeyerek geniş salonda yapılan gösterileri izledi. Yapılan geleneksel danslara konsantre olmaya çok uğraşıyordu. İlhan'ın sözleri sürekli aklını karıştırıyor ve dikkatini dağıtıyordu.
Genç kız bir süre sonra iç avluda oluşan kalabalığa baktı. Farklı bir hareketlilik vardı. Yanında oturan İlhan, iç avluya doğru göz atarak ayağa kalktı. Evra, soran gözlerle İlhan'a baktı.
"Sen burada bekle. Misafirimiz var herhalde," dedi ve genç kızın yanından ayrıldı.
Evra meraklı gözlerle İlhan'ı takip etti. Yine onun sözünü dinlememişti. İlhan, iç avluya doğru ilerledi. Kalabalığı aşarak atın üzerinde duran adama doğru yaklaştı. Genç kız yavaşça Şahranbolu beyin yanına sokuldu.
İlhan, başını yanında duran Evra'ya çevirdi. "Sana orada beklemeni söylemiştim."
"İlhan, ben diğerleri değilim. Bana ne yapmam gerektiğini söyleyemezsin."
Genç adam, başını iki yana salladı ve derin iç geçirdi. Şimdi genç kızla laf dalaşına girecek vakti yoktu. Avlunun ortasında gelen misafiriyle ilgilenmesi gerekiyordu. Atın üzerindeki genç adam tüm karizmasıyla gülümsedi. "Geç de olsa düğüne yetiştim sanırım."
"Gelmezsin sanıyordum."
Tuğrul Beyin oğlu olan genç adam omuz silkti. "Babamın düğün hediyesini getirdim."
Tuğrul beyin topraklarından geçen Fırat nehrinin adını alan oğlu Fırat, atından bir hışımla indi. Açık kahverengi saçları, kahverengi gözleriyle uyum içerisindeydi. Genç adamın farklı bir ışıltısı vardı. Evra'yla göz göze geldiklerinde, genç kızın kendisini incelediğini fark ettiğinde gülümsedi. Yavaş adımlarla İlhan ve Evra'nın yanına doğru ilerledi. Tuğrul Beyin bir oğlu olduğunu duymuştu Evra ama daha önce hiç görmemişti.
"Küçük bir düğün hediyesi İlhan, umarım hoşuna gider." Fırat, arkasından gelen adamına başıyla işaret etti. Adamı, elindeki orta büyüklükteki sandığı açtı. Şahranbolu ve Kızılkara beyliğin armaları değerli taşlarla yan yana işlenmişti demir bir plaketin üstüne. Bu hediye birçok şey ima ediyordu. Bu evliliğin anlamını ve amacını simgeliyordu adeta.
İlhan beğenerek başını salladı. "Tuğrul Bey, yine yapmış yapacağını. Teşekkür ettiğimi söylersin."
"Söylerim. Ee, beni gelininle tanıştırmayacak mısın? Gerçi ben onun ismini çok duydum. Babam Kızılkara beyliğinin bir tanecik kızından çok bahsederdi."
Fırat'ın sözlerine karşılık gülümsedi Evra. Tuğrul Beyin kendisini bu kadar çok önemsediğini bilmiyordu. Ara sıra Kızılkara beyliğine uğrardı ama genellikle ağabeyi Celal Kızılkara'yla görüşürdü. Bundan dolayı hafif bir şaşkınlık yaşadı ama çabuk toparladı.
İlhan'ın yüzünü yeniden gerginlik dalgası sarmıştı. Evra'nın neden bu kadar ilgi çekici bir kız olduğunu sık sık düşünüyordu. Sadece bir bey kızı olması bunun için yeterli miydi? Bunun o kadar da yeterli olmadığını düşündü. Genç kızın çok doğal bir güzelliği ve hırçın bir tabiatı vardı. İşte bu özellikler genç kıza olan taleplerin artmasına neden oluyordu.
Bu düşüncelerle Şahranbolu daha bir gerildi. Fırat'a zorunlu bir şekilde tebessüm etti. "Ben yine de tanıştırayım... Evra... Şahranbolu beyliğin bir tanecik gelini."
Fırat, "Memnun oldum, güzelliğinizi abarttıklarını düşünüyordum ama anladım ki az bile söylüyorlarmış," dedi ve genç kıza etkileyici bir bakış attı.
Aldığı iltifatla hoşnut olan Evra başını hafifçe eğdi ve,"Teşekkür ederim, ben de memnun oldum," dedi.
"Tanıştığımıza göre artık düğünün tadını çıkaralım değil mi İlhan? Uzun yoldan geldim, meşhur şarabından içmek isterim."
İlhan, hala Fırat'ın söylediği son sözlerde takılı kalmıştı. Bu adamın karısına olan yakın tavırları hiç hoşuna gitmemişti ama yine de gergin yüz hatlarını yumuşatmaya çalıştı. "Buyur salona geçelim, sana ve adamlarına hemen yemek hazırlasınlar."
Fırat önden giderken İlhan, Evra'yı yakınına çekti.
Evra, Fırat'ın kendisine olan ilgisinden dolayı İlhan'ın kızdığını anladı. Bunun bilinciyle keyiflendi ve biraz oyun yapmak istedi. Fırat'ın arkasından hayran hayran bakıyor gibi yaptı. "Bu beyler neden hep yakışıklı olmak zorunda? Hepsi hem karizmatik hem de yakışıklı," dedi içini çekerek. Aslında bu söylediklerini gerçekte de düşünüyordu. Bazen beylerin hepsinin özenle seçilmiş olduğunu içinden geçirmiyor değildi.
İlhan, Evra'nın belindeki elini sıkılaştırdı bu yorumdan sonra. Gereğinden fazla gerginleştiğini fark ederek gülerek cevap vermeye çalıştı. "Beylerin hanımları her zaman için güzel olunca, çocukları da doğal olarak güzel oluyor."
Evra'nın karşılık vermesini beklemeyerek devam etti İlhan sözlerine. "Bizim oğlumuzda yakışıklı olacak gibi görünüyor."
Bizim oğlumuz olmayacak. Diye geçirdi içinden Evra ama bunu sesli söylemedi. İlhan son söylediği sözü hiç dikkate almadan bir önceki yorumuna cevap vermeye çalıştı. "Ben anlamıyorum, bir bey çirkin bir kıza aşık olamaz mı yani? İlla güzel bir kızla mı evlenmek zorunda?" Bunu söylerken hafif bir sitem vardı ses tonunda.
"Bütün kızlar güzeldir bana göre..."
Evra, İlhan'dan böyle bir cevap beklemiyordu. Başını ona doğru çevirdi. Kara gözlerinin derinlerine baktı. Sanki bambaşka bir insan vardı İlhan'ın içinde. Zaman zaman kendini hissettiriyor ve kayboluyordu. Evra, o içindeki insanı istiyordu. Derin ve hisseden İlhan'ı istiyordu.
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
Az önceki içten sözleri söyleyen adam yerine yine ukala, kendini beğenmiş bir bey gelmişti. "Elbette aralarında bazıları çok daha güzel olabiliyorlar."
Evra, derince bir nefes alıp verdi. "Hepiniz aynısınız."
"Siz genç kızlar çok farklısınız sanki. Yakışıklı, güçlü ve karizmatik bir erkek görünce aklınız gidiyor."
"O saydığın özellikte bir erkek bulmak zor oluyor, bulunca da doğal olarak aklımız gidiyor. –Önden giden Fırat'ı bakışlarıyla işaret ederek- Az önce olduğu gibi."
Son sözlerini İlhan'ı kızdırmak için söylemişti. Tahmin ettiği gibi de oldu. İlhan, soğuk ve güçlü eliyle kolunu kavradı.
"Bence artık başka erkekler hakkındaki düşüncelerine dikkat etmelisin. Bir Şahranbolu hanımı gibi davran ve beni kızdırma."
"Emrin olur." Evra, kolunu bir hışımla onun güçlü elinden çekti. İlhan'ın sahiplenme içgüdüsü her geçen gün daha da arttığını hissediyordu. Bu bir yandan hoşuna gitmeye başlasa da bir yandan onu kızdırıyordu. Sınırlandırılmaya alışık değildi. O hiçbir zaman yasaklar listesine uymamıştı. Hiçbir tehditten korkmamış hep karşı gelmişti. Şimdi neden İlhan'ın bu buyruklarını yerine getirecekti ki? Bu ancak içinden geldiği zaman olabilirdi. Ancak sevdiği bir adam olduğu zaman bir başka erkeği tamamen görmezden gelebilirdi. Bu nedense şimdi ona mümkün değilmiş gibi geliyordu.
Salona gidip yerlerine oturduklarında Fırat da İlhan'ın hemen yanındaydı. Düğün neredeyse sona ermek üzereydi. Yemekler ve şaraplar servis edildiğinde Fırat keyiflendi. Ara ara Evra'yı yan gözle inceliyordu. Genç kızın güzelliği Fırat'ı büyülemişti. Onun artık İlhan'ın karısı olduğunu sık sık kendine hatırlatması gerekiyordu.
"Düğünün bir hafta sürdüğünü duydum. Şahranbolu beyliğine yakışan bir düğün olmuş, çok güzel." Fırat, İlhan'la sohbet edip dikkatini dağıtmak için elinden geleni yapıyordu.
"Sağol Fırat, darısı başına."
Seslice güldü genç adam. "Senin gibi güzel bir gelin bulursam neden olmasın."
Her fırsatta konuyu Evra'ya çeviren Fırat'a sert bir bakış attı İlhan. Konuyu tekrar değiştirmek isteyerek, "Tuğrul bey nasıl?" diye devam etti.
"Rahatı yerinde çok şükür, benimle uğraşmadıkları sürece benim de rahatım yerinde."
"Tek çocukları sensin, bırak da seninle uğraşsınlar."
"Bazen çok üstüme geliyorlar. Kendimi çok baskı altında hissediyorum. İleride bey olacağım zaten yeterince baskı var üzerimde..."
"O baskı bende de vardı ama alışıyorsun zamanla... Bu sorumluluğu her insan kaldıramaz, bey olmak için doğmak ve o sınırlar içinde yaşamak gerekiyor."
"Doğru söylüyorsun. Neyse bu konuları kapatalım, ben eğlenmeye geldim. Söyle de sevdiğim türküleri çalsınlar."
İlhan, Fırat'ın enerjik haline karşılık sakin bir şekilde başını salladı. Yanındaki adamı gönderip çalgıcıları en güzel türküleri çalmaları için uyardı. Fırat'a döndü tekrar, onun ne kadar farklı olduğunu düşündü. Fırat sadece bir iki yaş küçüktü ondan ama İlhan kendini çok daha olgun hissediyordu. Fırat'ın daha çok, eğlenip gezmek gibi düşünceleri vardı ama o, koskoca bir beyliği yönetiyordu. Büyük bir sorumluluk üstleniyordu. Küçüklüğünden beri bu sorumlulukla büyümüştü, oysa yanında oturan genç adamın öyle olmadığını düşündü bir an.
Bu düşüncelerini yanında oturan karısı böldü. Evra, yerinde kıpırdanarak İlhan'ın omzuna dokunmuştu. "Düğünün sonuna geldik, ben odama geçebilir miyim artık?"
"Nezahat teyze ve birkaç kadın gelecek az sonra yanına. Onlarla birlikte odaya çıkacaksın."
"Ben yalnız çıkabilirim odama."
"Bana derdini anlatma, usul böyleymiş... Onlarla birlikte çıkmak zorundaymışsın."
Evra, öfkeyle soludu. Gerginlik, bütün bedenini sarmıştı. Düğün gecesi olması gerekenleri bilmiyor gibi yapmaya çalışıyordu. Yanında odaya eşlik edecek olan kadınların onu gece için hazırlayacaklarını çok iyi biliyordu ama bunu istemiyordu. Bunları düşündükçe vücuduna büyük bir ısı dalgası yayılıyordu.
"Çok yoruldum, artık gitmek istiyorum."
"Biraz daha sabret. Çocuk gibisin."
"Sen de öylesin!"
"Bak geliyorlar işte, odamıza gitmek için bu kadar sabırsızlandığını bilmiyordum."
Evra, bu ima dolu sözlere karşılık sadece gözlerini kıstı. İlhan, her sözüyle genç kızı kızdırmayı başarabiliyordu.
Üç orta yaşlı kadın eşliğinde Evra salondan ayrıldı. Düğünde artık son türküler çalınıyordu. Kalabalık yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. İlhan, Şahranbolu beyi olarak misafirlerin ayrılacağı zamana kadar beklemek zorundaydı.
Genç kız saatlerce rahat olmayan elbise içinde kalmaktan sıkılmıştı. Rahat nefes alabilmeyi çok istiyordu. Artık İlhan ve Evra'nın ortak kullanacakları yatak odaya girdiklerinde genç kız derin bir nefes alıp verdi. Bu oda tamamen kendi zevkine göre dekore edilmişti. Genellikle çok rahat ve huzurlu hissediyordu bu odaya girdiğinde ama bu gece öyle değildi. Bütün vücudu daha da gerginleşti odaya girince.
"Ben artık yalnız kalmak istiyorum."
Üç orta yaşlı kadında şaşkınlıkla hanımlarına döndüler. Bir tanesi dayanamayıp konuştu. "Ama Şahranbolu gelinim, size yardım edecektik?"
"Sağ olun ama ben yardım istemiyorum."
Bu emre karşı gelemediler. Yavaş ve isteksizce odadan çıktılar. Evra, onlar gider gitmez rahat bir nefes aldı ve geniş yatağına oturdu. Artık evliydi. Evet, İlhan'la evlenmişti. İlhan, onun kocasıydı. Bu gerçekleri yalnız kaldığında yeni yeni farkına varmaya başladı. O artık evliydi. Bu duruma kendini bir iki haftadır hazırlamıştı ama yinede kendini tuhaf hissediyordu. Birine bağlı olmak, onunla yaşamak çok farklı durumlardı.
Bunları düşünürken başındaki duvağı çıkardı. Yatağın kenarında hazırlanılmış beyaz bir gecelik gözüne ilişti. Üzerini değiştirmeye karar verdi. İlhan'ı beklemeyip yatmayı düşünüyordu. Çok yorgundu ve bir an önce uyumak istiyordu.
Geceliğe uzandığında durakladı. Eğer o bu yatakta uyuyacaksa İlhan nerde yatacaktı? Aniden gözlerini yumdu. "Hayır..." Yan yana uyumaları çok sakıncalıydı. Evra, hiçbir şekilde rahat uyuyamayacağını düşündü. İlhan'ı beklemeye karar verdi. Bekleyecekti ve onunla konuşacaktı. Bu böyle olmazdı.İlhan, kendine başka bir yatak bulmalıydı.
Yine de geceliğini giyecekti. Onun yanında üzerini değiştiremezdi. Üzerindeki güzel düğün elbisesini çıkardı ve beyaz ince saten geceliğini giydi. Şimdi kendini eskisinden daha çok rahatsız hissediyordu. Bu gecelik oldukça yırtmaçlıydı. İnce bacaklarını gözler önüne seriyordu. İlhan'ın kendisini bu halde görmesine müsaade edemezdi. Yatağa girip üzerine yorganı çekti iyice.
Aradan geçen bir saatte derin düşüncelere dalmıştı genç kız. Odaya giren İlhan'ı bile çok sonra fark etmişti. Genç adam geniş odanın ortasında durmuş gösterişli yeleğini çıkarıyordu.
Evra, kaşlarını havaya kaldırdı. Bu adam gözleri önünde soyunmaya mı kalkışıyordu yoksa o mu yanlış görüyordu? "Ne yapıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla.
"Üzerimi çıkarıyorum."
"Onu görebiliyorum. Üzerini başka yerde çıkarmalısın."
"Burası benim odam Evra. İnsanlar genellikle kendi odalarında üzerlerini çıkarırlar."
İlhan, gömleğini çıkarmak üzereyken Evra hızla yorganın altına girdi ve gözlerini sımsıkı yumdu. Yüzünün kızarmış olduğunu çok iyi hissediyordu. Bu adam onu bir gün kalpten götürecekti.
"Başka bir yatak getirmeni istiyorum. Birlikte uyuyamayız."
Genç adam güldü bu sözlere karşılık. "Şahranbolu beyi, karısından ayrı yatakta uyuyor mu dedirteceksin bana?"
"Herkes bizim zorla evlendirildiğimizi biliyor."
"Bu, artık karı-koca olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Ama eğer gerçekten başka bir yerde yatmamı istiyorsan, bu geceden sonra kendime başkasının yanında bir yer bulabilirim."
"Başkasının yanında mı?" Evra, yorganın altında sesini duyurabilmek için hafifçe bağırmıştı.
İlhan, bu tepkiye karşılık güldü. "Evet."
Genç kız inatçı bir tavırla omuz silkti. "Umurumda değil, nerde yatıyorsan yat."
"İyi, öyle yaparım ama bu gece burada bu odada yatmak zorundayım."
Düğün gecesiydi. İlhan'ın başka bir odada kalması yanlış anlaşılabilirdi. Bunu asla göze alamazdı İlhan. Zaten başka bir oda ya da yatakta kalmayı düşünmüyordu. Sadece Evra'yı kızdırmaya bayılıyordu.
Üzerindeki siyah pantolonunu çıkarmamıştı. Sadece üst kısmında bir şey yoktu. O şekilde yavaşça yatağa yaklaştı. Genç kızın olduğu tarafa geldiğinde, "Demek umurunda değilim. Nedense şu anda heyecandan titrediğini hissediyorum," diyerek yatağın ucuna oturdu.
Evra'nın nefes alış verişini çok yakından duyuyordu. Onun yüz ifadesini ve bakışlarını merak ederek yavaşça üstündeki yorganı çekti. Ama genç kız, "Bırak yorganı," diyerek geri çekti yorganı.
İlhan, başını iki yana salladı ve yorganı hızla çekti aşağıya doğru. Genç kızın kızarmış yüzünü ve kapalı gözlerini görünce gülmeden edemedi.
"Komik olan ne?" diye sordu Evra öfkeyle.
"Merak etme çıplak değilim. Gözlerini açabilirsin." İlhan, yavaşça genç kızın yanağına dokundu ve daha sonra çenesinden tutarak yüzünü yukarıya doğru kaldırdı. Evra'nın gözlerini açıp onun gözlerine bakmasını istiyordu.
Evra, yavaşça çekingen bir ifadeyle gözlerini açtı. "Üzerinde bir şey yok."
"Bu kadarını ben yaralandığımda da görmüştün."
İlhan, Evra'nın üzerindeki geceliği incelemeye başladığında bedeninde karıncalar dolaşmaya başladı. Damarındaki kan lava dönüştü ve bütün vücudu yanmaya başladı. Evra, çok güzeldi...
"Ben uyumak istiyorum."
İlhan, bu sözü duymazdan gelerek gelinine doğru eğildi. Dudaklarına hafifçe dokundu. Küçük küçük öpücüklerle yanağında dolaştı. Daha sonra Evra'dan tepki gelmediğini görünce cesaretlenerek tekrar dudaklarına yöneldi. Bu sefer daha ateşli öptü genç kızı. "Benimsin." Diye fısıldadı ve boynuna doğru yol aldı.
Evra'nın boynunda bıraktığı kırmızı izi daha da derinleştirerek aşağıya doğru ilerledi. Sağ eli Evra'nın simsiyah uzun saçları arasında geziniyordu. Saçlarının ipeksi kokusu genç adamın ciğerlerini doldurmuştu. Genç kızın tatlılığı onu inanılmaz cezp ediyordu.
"Çok güzelsin."
"B-ben istemiyorum..." Evra, elini genç adamın omzuna götürdü ve onu geri doğru itti.
"Benimsin Evra... Benim olmanı istiyorum." İlhan, tekrar genç kıza doğru eğildi ama Evra'nın, "İlhan... Lütfen, dur!" sözüyle durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Historical Fiction#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...