Otuz Dokuzuncu Bölüm

12.1K 777 84
                                    

Bir şeyler ters gidiyordu. Sert kayalar birer birer üzerine yığılıyor, onu hareketsiz bırakıyordu. Ölmüş müydü? Yaşla dolan gözlerini yumunca, yanağına yaşlar süzüldü. Bayılmamak için kendini zor tutuyordu. "Sen..." dedi kısık bir sesle.

"Evet, ben... Cihat Demirdağ. Unuttuğun sözlün..."

Gözlerini tekrar açtığında onu tam karşısında buldu. Heybetli savaşçı, Fırat ve Evra'nın üzerinde bulunduğu atın önünde duruyordu. Adamın açık beyaz teni yağmurun altında olmasına rağmen hemen farkına varılmasını sağlıyordu. Evra, adamın keyifle sırıtan yüz ifadesine bakınca yavaşça yutkundu.

"B-bana ne yapacaksın?" diye sordu tereddütle.

"Duydum ki benden habersiz Şahranboluya gelin gitmişsin. -başını iki yana salladı- Sen benimsin güzelim..."

Genç kız yerinde kıvrandı. Ellerini çözüp buradan hızla uzaklaşmak istiyordu. Neresi olursa... Koşup uzaklaşmak ve yok olmak istiyordu. Bu adamın pis ellerini üzerinde hissetmemek için her şeyi yapabilirdi. Her şeyi...

Fırat, genç kızın kollarından sımsıkı tuttu ve sakin durmasını sağladı. Yavaşça kulağına yaklaşıp, "Uslu dur, yoksa canını yakarım," diye fısıldadı.

"Bırakın beni! I-ıhh... Ben İlhan'dan başkasına ait değilim! Bunu kafanıza yerleştirin."

Cihat, Evra'ya yaklaştı ve onun isyan eden yeşil gözlerine gülümseyerek baktı. Elini onun bacağının üstüne koydu. "Hiç değişmemişsin, hala inatçısın. Ama bir o kadar da güzelleşmişsin."

Evra, bacağının üzerindeki güçlü eli hisseder hissetmez korktu. Vücuduna gizlice sızan korkuyu kısa sürede ensesinde hissetti. "Sen de hiç değişmemişsin, hala zalim bakışların seninle," dedi Evra büyük bir nefretle. Yeşil gözlerini öfkeyle kısmıştı.

"Yeter bu kadar konuştuğun. İn aşağıya!" Cihat, onu koludan tuttuğu gibi aşağıya kucağına çekti ve yere indirdi. Genç kızın kollarında kıvranmasını hiç umursamıyordu. Sonunda bu güzelliği kollarının arasında hissettiği için memnundu.

Onu Şahranbolu itine veren Celal'le yaptığı tartışmaları unuttu. Artık genç kız onundu. Hiçbir kuvvet onu elinden alamazdı. Bu güzelliğe sadece kendisi sahip olmalıydı. Başkaları değil... Yüzünü, onun yağmurda ıslanan saçlarına yaklaştırdı ve akıl almaz kokuyu içine çekti. Çok güzel kokuyordu...

"Fırat, adamlarına söyle kaleye bizimle kaleye gelsinler. Akşama şölen var."

Fırat, keyifli bir şekilde sırıttı. "Cihat, kız kardeşin Dicle iyidir umarım."

Cihat'ın ilk önce ifadesizleşti ama sonra zorunlu bir tebessüm yüzüne yerleştirdi ve başını salladı. "İyi, merak etme," dedi ve sonra Evra'yı güçlü kollarına hapsetti. Onu atına bindirdi ve adamlarına, "Haydi!" diye seslendikten sonra kalesine doğru zafer edasıyla ilerledi.







***






Geçen günlerle beraber Evra'nın bir zamanlar etrafı dolduran kokusu da unutuluyordu. Ya da unutulmak isteniliyordu. Etrafta artık onunla ilgili bir kelime bile edilmiyordu. İlhan, kesinlikle yasaklamıştı. Kimse, hiçbir şekilde onunla ilgili konuşmayacaktı. Onunla ilgili hiçbir hatıra bırakılmayacak, hiçbir sözcük dahi söylenmeyecekti.

Günler sonra İlhan, savaşçılarıyla beraber haftanın belli günlerinde yapılan kılıç çalışmalarına katıldı. Sonbahar mevsimi kapıyı çalmıştı. Havalar serinlemiş, yağmur kendini hissettirmeye başlamıştı. Yağmura rağmen dışarıda hiç durmadan karşılıklı kılıçlarını konuşturan savaşçılara baktı.

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin