Bir gün boyunca odada kilitli kalan Dicle, sonunda kapı açıldığını görünce heyecan ve öfkeyle kapıya yaklaştı. Ağabeyini kapıda görünce sinirle gözlerini kıstı. "Beni nasıl bir gün boyunca odaya kilitlersin? Ağabey seni tanıyamıyorum, bana bunu asla yapmazdın!"
"Seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu soktuğun için bu sana cezaydı. Umarım akıllanmışsındır."
"Akıllanmazsam ne olacak? Beni ömür boyu kilitli mi tutacaksın odada?"
"Elbette hayır ama ben akıllandığını düşünüyorum."
"Evra'ya ne yaptın?"
"Birşey yaptığım falan yok... Başka bir odaya kilitledim."
"Demirdağ beyliğini, herkesi tehlikeye atıyorsun. Ortalık karışacak... Zorla sahip olacağın bir kız için değer mi? O seni sevmiyor..."
"Dicle! Canımı sıkıyorsun... Kimse tehlikede falan değil, kimseye birşey olmayacak. Kızılkaralılarla anlaşırım ben..."
"Diyelim ki Kızılkaralılarla anlaştın... Peki ya Şahranbolu? Karısını kaçırdığını duyunca ne yapar sanıyorsun?"
Cihat, Şahranbolu adını duyunca pis pis sırıttı. "O duyana kadar ben çoktan Evra'yla evlenmiş olurum. Eh o zaman da Şahranbolu bana ve karıma karışamaz..."
Dicle, ağabeyini tanıyamıyordu. Hangi ara bu kadar zalimleşmişti? Böyle kötü düşüncelere ne zamandan beri sahipti? Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Seni tanıyamıyorum."
Demirdağ beyi kız kardeşinin kahverengi saçlarına dokundu. "Sen bunları düşünme, hadi benimle kahvaltıya gel."
Genç kız derin bir iç çekti. Diyecek hiçbir sözü yoktu. Ağabeyi Cihat, hiçbir şekilde söz dinlemiyordu. Artık pes etmişti. Eğer konuşarak anlaşamıyorsa o zaman kendisi de başka yollar aramak zorunda kalacaktı. Evra'ya yardım etmenin bir yolunu bulurdu elbet. Cihat'ın sözünü dinledi ve onunla kahvaltıya inmeye karar verdi. Birkaç gün uysal davranıp dikkatleri üzerinden çekmenin faydası olacağını düşünüyordu. Belki o zaman Evra'ya ulaşıp ona özgürlüğüne ulaşmasında yardımcı olabilirdi.
"Ben aşağıya iniyorum, üstünü değiştir gel sen de," dedikten sonra giden Cihat'a arkasından baktı. Acaba onu nasıl bu sevdadan vazgeçirecekti? Aslında ağabeyinin bakışlarında Evra'ya karşı sevgi görmüyordu. Sanki hırs kaplamıştı gözlerini. Ona sahip olma hırsı bütün düşüncelerini, bedenini esir almış gibi görünüyordu. Dicle, onun bu halinden ürkmüyor değildi. Onun yapacaklarından korkuyordu.
Üzerini değiştirip taş basamaklardan aşağıya doğru inerken birden karşısına çıkan adamı görünce irkildi. Fırat, gülümseyen yüzüyle tam karşısında duruyordu. "Günaydın Dicle," dedi samimi olmaya çalışan bir ses tonuyla.
Dicle, yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu. "Günaydın," dedi ve yoluna devam etmek istedi ama Fırat müsaade etmedi. Göğsünü ona karşı duvar yapmıştı.
"Biraz konuşsaydık?"
"Kahvaltıya iniyordum."
"Neden yüzüme bakmıyorsun Dicle?"
Genç kız zorunlu olarak umursamaz tavırla gözlerini ona doğru çevirdi. "Aşağıda ağabeyim bekliyor."
"Yakında sözleneceğin kişiye karşı biraz daha samimi olamaz mısın?"
"Ne dedin sen?" diye sordu Dicle şaşkınlıkla. Duyduklarının sadece bir saçmalıktan ibaret olmasını diliyordu.
"Ağabeyin bundan bahsetmedi mi sana? Seni karım olarak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Ficción histórica#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...