Bu son küfürü duyan Evra, hızla başını sesin geldiği yöne çevirdi. İlhan tam karşısında, gölün kenarında duruyordu. Genç adamın yüzünden boynuna doğru ter damlaları akıyordu. Esmer teni parlıyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde ona ateş fışkıran gözleriyle bakıyordu.
Evra, gölün derinliklere daha çok daldı. Onu bu halde görmesini istemiyordu. İlhan'ın öfkesinden ilk defa bu kadar korkmaya başlamıştı."Senin ne işin var burada?" diye sordu öfkeyle Şahranbolu beyi.
"B-ben yıkanıyordum."
"Gölün ortasında mı?" Bu soruyu yüzünü buruşturarak sormuştu.
"Ben kimsenin olmadığını görünce... Şey kimse görmez diye..."
"Gölden çık hemen!"
İlhan'ın kükreyen sesiyle irkildi Evra. Onun sözünü ikiletmeden gölden çıktı yavaşça. Üzerindeki iç gömlek bile onun vücut hatlarını gizleyemiyordu, çünkü çok ıslaktı. Sudan çıkar çıkmaz ağacın yanındaki küçük havluyu aldı ve üzerine sarmaya çabaladı.
"Seni kaleye, odaya kiltlememi mi istiyorsun?" diye sordu İlhan sesini daha da yükselterek.
Bu söze kayıtsız kalamadı Evra. "Bunu yapamazsın!" diye karşılık verirken yeşil gözlerini kısmış İlhan'a dik dik bakıyordu.
Genç adam, Evra'ya baktı bir süre. Onun açıkta kalan bacaklarında, ıslanmış siyah saçlarında gezdi kara gözleri. Karısı hangi cesaretle bu halde her tarafı açık bir gölde yıkanabilirdi? Başka birinin onu bu halde görmesini hayal bile edemiyordu. Bu düşünceler kalbini sıkıştırdı.
Evra, İlhan'ın bedenine olan bakışlarıyla huzursuz oldu. Elindeki küçük havluyla üzerini daha iyi kapatmaya çabaladı. Ama nafileydi. Her yeri meydandaydı. Yalnızca yüzüne değil bütün vücuduna sıcaklık yayılmaya başladı. Utanıyordu.
İlhan, düşüncelerinden kendini sıyırır sıyırmaz devam etti kaşlarını çatıp bağırmaya. "Emin ol Evra, bunu çok iyi yaparım. Değil gölde yüzmek, nefes almak için bile benden izin almak zorunda kalırsın!"
Evra, alayla güldü. Başını iki yana salladı. İlhan'ın bu söyledikleri ona imkansız geliyordu. "Bunu yapabilmen için önce beni öldürmen gerekir."
"Beni kışkırtma Evra, seni çok fena yaparım."
"Yap da görelim!"
İlhan, ani hareketle genç kızın kolunu bir mengene gibi kavradı. Acıyla yüzünü buruşturan Evra'ya baktı kısılmış gözleriyle. "Sen de bey kızısın, nasıl davranılması gerektiğini çok iyi biliyorsun. Gölde bu şekilde yüzmemen gerektiğini çok iyi biliyorsun."
"Ben kendi beyliğimde de gölde yüzer ve yıkanırdım."
Genç adam kaşlarını kaldırdı. "Nasıl?"
Evra, onun boşluğundan yararlanarak kolunu hızla çekti. "Öyle işte..."
"Buna nasıl izin veriyorlardı? Ağabeyin, annen?"
"İzin vermiyorlardı. Ben izin almıyordum. Hala anlamadın mı İlhan? Ben yasaklara uyamıyorum. Bana yasak koyarak benimle baş edemezsin!"
"Yaramaz küçük bir kız gibi davranıyorsun... Artık büyüdün, bir bey hanımı oldun. Aklına estiği gibi davranamazsın. Buna mecbursun."
"Ben hiçbir şeye mecbur değilim."
İlhan, hızlı bir şekilde onu kendine çekti. "Mecbursun."
"Kimsenin seni bu halinle görmesini istemiyorum. Sana başka gözle bakıyorlar diye beni bir başkasını öldürmeye mecbur bırakma. Anladın mı?" dedi İlhan çok ciddi bir sesle. Sesi daha önce hiç bu kadar derin çıkmamıştı. İlhan'ın öfkeden deliye dönmüş kara gözleri bu söylediği sözleri yapabileceğini ispatlar gibiydi.
Evra, anlamıştı. Şahranbolu beyin bu sözleri bütün bedenini ürpertmişti. Genç kız ne kadar basite indirmişti bu göl olayını? İlhan ise bir o kadar önem veriyordu bu duruma. Genç adamın hiç kendi yüzünden bir adamı öldürebileceğini düşünmemişti. Bunun olacağını bile düşünemiyordu. Düşündüğünde yüreği daralıyordu. Bu derece gözünü karartmıştı yani karşısındaki adam? Neden bu kadar sahipleniyordu onu? Anlamıyordu...
Zorunlu olarak başını 'tamam' anlamında salladı.
İlhan, sonunda onu ikna edebildiği için rahaladı. Gözlerini yeşil gözlerden aldığında bir adım ötesinde duran genç kızın titrediğini yeni fark etti. "Hemen kaleye dönelim, üşüyorsun."
Elleriyle Evra'nın kollarına dokundu ve onu ısıtmaya çalıştı. Bu temasla her iki tarafın bedeni de çok etkilenmişti. İlhan, kendine hakim oldu ve ondan uzaklaştı. Yerde duran genç kızın elbisesini aldı ve onun başından geçirdi. "Bununla idare et şimdi, kimse görünmeden odaya girdiğimizde üzerini değiştirirsin."
İlhan, siyah heybetli atına bindikten sonra genç kızı kucağına çekti. Onu yakınında tuttu ve burnuna gelen gül kokuyu yok saymaya çalıştı. Islak saçları o kadar güzel kokuyorlardı ki büyülenmemek elde değildi. Ama ona o kadar çok kızgındı ki güzel karısının ıslaklığından etkilenmeyi bile düşünemiyordu. Onun yaptığı bu deliliği bir türlü sindiremiyordu.
Kaleye vardıklarında fazla ses yapmadan iç avluya girdiler. İlhan, atından indi ve sonra Evra'ya yardımcı oldu inmesi için. Onu kendine çekti, sanki kimsenin karısını görmemesi için kendi vücuduyla gizliyor gibiydi. Oldukça da başarılıydı bu konuda. Geniş omzu, uzun boyu bu görevi çok iyi yerine getiriyordu.
Kimseye görünmeden odaya girmeye başarmışlardı. İlhan, Evra'ya fark ettirmeden derin bir nefes alıp verdi. Başını iki yana sallayarak kendi haline güldü. Bir kıza bu kadar bağlanmayı nasıl başarabilmişti?
"Sen üstünü değiştir, saçlarını kurut ben seni bekliyorum."
"Burada mı?" diye sordu Evra panikle.
İlhan, içini geçirdi. "Hayır. Çıkıyorum şimdi."
Evra, İlhan odadan çıktıktan sonra rahatladı. Onun gözleri önünde zaten yeterince çıplak kaldığını hissediyordu, birde karşısında üzerini değiştirmek herhalde ona bir ömür gibi gelebilirdi.
Hiç vakit kaybetmeden üzerine yeşil bir elbise giydikten sonra saçlarını kuruttu yeni bir havluyla. Saçlarını özenle taradı ve serbest bıraktı. Siyah saçları parlıyordu yine her zamanki gibi. Aynada kendine bir süre baktı. Aşağıya inmeye hazır değildi. Üzerine odaklanan bakışlara hazır değildi. Odasında yeselerdi keşke bugünlük diye içinden geçirmeden edemedi.
Geniş odanın kapısından çıktığında kapıda duran İlhan'ı görünce şaşırdı. Onu kapıda mı beklemişti bu kadar süre boyunca? Bu ilgiye karşı farklı duygular hissetmeye başladı Evra. İlhan, ona çok ilgili davranıyordu. Kaba bir adamdan çok ilgili bir erkeğe mi dönüşüyordu?
"Burada niye bekledin ki?"
"Bensiz aşağıya inme diye burada bekledim."
Evra'nın güzel yüzünde büyük bir tebessüm belirdi.
"Biliyorum ki hiç bekletilmeye gelmiyorsun," diye devam etti İlhan.
"Merak etme, bu sefer beklerdim seni. Çünkü yalnız inmeye cesaretim yok."
"Hadi gir koluma da, daha fazla bekletmeyelim insanları kahvaltı masasında."
İlhan, onun koluna girmesini mi istemişti ondan? Kahvaltıya bu şekilde inerek neyi ima etmeye çalışacaklardı? Biz mutluyuz ve huzurluyuz rolü mü yapacaklardı? Bunları düşünmekten vazgeçti Evra ve İlhan'ın koluna girdi. Birlikte salona girdiklerinde genç kız karşısında daha farklı bir kalabalık bekledi ama öyle değildi. Her zamanki gibi kalede yaşayanlar vardı ve tabii ki misafirleri Fırat.
Şahranbolu beyin adamları, saygılı bir şekilde kalktılar yerlerinden. İlhan ve Evra hiçbir şey olmamış gibi her zamanki yerlerine oturdular ve "Günaydın," dediler. Herkes dünün yorgunluğunu çektiğini yüz ifadesiyle gösteriyordu.
Fırat, İlhan'a baktı ve imalı bir ses tonuyla, "Günaydın İlhan," dedi.
İlhan, başıyla karşılık verdi. Bu sabah onunla fazla muhatap olmamaya karar vermişti. Yoksa kendine hakim olamayıp onu kendi beyliğine sağ göndermeyebilirdi.
"Sabah sabah göl sefanız nasıldı?"
Şahranbolu beyinin beynine ok saplandı adeta bu sözlerden sonra. Kara gözlerini kıstı ve tam karşısında oturan Fırat'ı bakışlarıyla bitirdi. Ama Fırat onun aksine bir o kadar rahattı. Gülümseyerek bir ona bir Evra'ya bakıyordu.
Göl olayından Fırat bahseder etmez İlhan'ın diğer adamları da dikkat kesildi sohbete. Beylerinin bu sözü inkar etmesini bekliyorlardı. Düğün gecesinin sabahında göl sefası da neyin nesiydi?
"Bu seni hiç ilgilendirmez Fırat." İlhan, Fırat'ın onları gölde görmesine inanamıyordu. Evra'yı o şekilde görmüş olması onu içten içe çıldırtmıştı.
Sözleriyle İlhan'ı deliye çevirerek istediğini alan Fırat, bu durumu fazla uzatmadı. "Peki, öyle olsun." Genç adam, oturduğu yerden kalktı. "Size afiyet olsun. Yol uzun, erken çıksak iyi olur."
"Bugün mü çıkıyorsunuz yola?" diye sordu Fırat'ın yanında oturan Kadir.
İlhan, bundan haberdar değildi. Fırat'ın daha uzun kalacağını tahmin etmişti ama hiç bu duruma itiraz edecek değildi. Erken gidiyor olmasına sevindi, yoksa her an elinden bir kaza çıkabilirdi.
"Evet, dönmem gerekiyor."
İlhan da ayağa kalktı. Bakışlarıyla hala Fırat'ı ezip geçiyordu. Yüzü çok ifadesizdi.
"Hayırlı olsun tekrar Şahranbolu," diyen Fırat'a sadece başını sallayarak cevap verdi.
Birlikte iç avluya çıktıklarında, Fırat'ın adamlarının atlarını hazırlayıp hazır olda beklediklerini gördü. "Size mutluluklar," diyerek atına bindi.
Bu adamın her sözünde bir ima sezen İlhan huzursuzca, "Babana selamımı ilet ve hediye için teşekkür ettiğimi söyle," dedi boğuk bir sesle.
Fırat başıyla onayladı ve adamlarıyla birlikte kalenin çift kanatlı büyük demir kapısından çıktılar. İlhan, onların gitmesini izlerken yumruğunu sıkıyordu. Çok öfkeliydi. Sadece Fırat'a değil, Evra'ya da çok kızıyordu.
Masaya tekrar döndüğünde derin bir sessizlik vardı. Genç adam Evra'ya, "Gördün mü yaptığını," der gibi bakıyordu.
Evra, anlamıştı suçunu. Fırat, onu nasıl görebilmişti? Yabancı bir adamın onu o halde görmesi genç kızı utandırmıştı. İlhan'ın yüzüne bakamıyordu. Bu sefer haklıydı genç adam. Ne diyebilirdi ki? Rezil olmuştu ikisi de kahvaltının ortasında.
Kahvaltı sırasında kimse birşey söylemeye, herhangi birşey sormaya cesaret edemedi. Sessizlik devam etti. Evra, zorunlu olarak birşeyler yedikten sonra kalktı ve odasına gitti.
***
İlhan'la aralarındaki sessizlik günlerce sürdü. Genç adam, geceleri yanına gelmiyordu. Nasıl gelebilirdi ki? Adama aynı odada kalmayalım, aynı yatağı paylaşmayalım diyen kendisi değil miydi? Şimdi neden onun odaya gelmemesine üzülüyordu. Artık ona yaklaşıp izinsiz öpmediği için neden ona kızıyordu?
Onun kokusunu niçin özlüyordu? Bu düşünceler genç kızı boğuyordu. Her gece yatmadan önce onu hayal etmek bir işkence haline dönmeye başlamıştı.
İlhan, gece yanına gelmeyipte kimin yanına gidiyordu? Kimin odasında yatıyordu? Acaba kendine oyalanacak başka bir kız bulmuş muydu?
Evra, içini kemiren bu soruları silip atmak istedi aklından. Günlerdir yaptığı gibi yorganı burnuna kadar çekip gözlerini kapattı. Uyumak istiyordu. Onu düşünmeden huzurlu bir şekilde uyumak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Ficção Histórica#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...