Otuz Sekizinci Bölüm - Part 2

11.8K 809 110
                                    

Bileklerinde hissettiği keskin acı, gözlerini yakıyordu. Fırat, bileklerini sımsıkı kalın bir iple bağlamıştı. Kolları arkasında, atın üzerinde iki büklüm saatlerce durmaktan ölüyordu. Bu işkencenin ne zaman biteceğini bekliyordu. Ya da daha büyük bir işkenceye mi maruz kalacaktı? Fırat, onunla ne yapacaktı?

Bunları düşününce delireceğini hissediyordu. Kızılkara ve Şahranbolu savaşçılarını geride bırakmıştı. Artık yapayalnız ve düşmanın elindeydi. Savunmasızdı. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Şahranbolu'ların elindeyken bile bu kadar korkmamıştı. Fırat'ın gözlerinde gördüğü şey onu ürkütüyordu. Bu adamda vicdan hissi yoktu ve Evra'yı en çok endişelendiren şey buydu. Şahranbolu savaşçıların her zaman ona karşı ne kadar kibar ve iyi olmaya çalıştıklarını şu anda daha yeni yeni farkına varıyordu.

Tam arkasında atın üzerinde oturan ve elinde dizginleri tutan Fırat, kulağına fısıldadı. "Merak etme, yakında rahat bir yatakta yatarsın."

"Seni de rahat yatağını da istemiyorum!"

"Şştt... Uslu ol, canımı sıkma."

"İlhan, beni kaçırdığını öğrenince seni öldürür!" Evra her ne kadar sert ve güçlü olmaya çalışsa da yeşil gözlerindeki korku ve çaresizliği gizleyememişti.

Fırat büyük bir kahkaha patlattı. Sağ eliyle genç kızın siyah saçlarına dokundu ve kokusunu içine çekti. "Onun senin arkandan geleceğini hiç sanmıyorum. Yanlış anlamadıysam, sen onu Mehmet'le beraber kaçarak terk etmedin mi?"

"Hayır... Ben... Ben sadece annemi görmek için Mehmet'le beraber gittim."

Genç adam, Evra'nın saf haline karşılık sırıttı. "Seni aptal... Annen hasta falan değil."

Evra, başını hızla arkaya çevirdi ve Fırat'ın buz gibi gözleriyle karşılaştı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

"Kızılkaralılar seni kandırdı diyorum. Annen hasta falan değil, kendi kalesinde her zamanki sağlığıyla oturuyor."

"Yalan söylüyorsun, Mehmet bana yalan söylemez. Asla..."

Fırat, alaycı bir ifadeyle, "Ona çok fazla güveniyorsun... Yazık... Mehmet, seni Şahranboluların elinden kurtarmak için bu yalana başvurdu. Sana sahip olmak için," dedi ve keyifle Evra'nın hayal kırıklığıyla parçalanan yeşil gözlerine baktı.

Annesinin aslında hasta olmadığını öğreniyordu ama neden sevinemiyordu? Ya da seviniyordu ama bu sevincine çomak sokan Mehmet'in ihanetine mi kızıyordu? "Bu doğru değil," diyerek başını iki yana salladı. Doğru olması için dua etmiyor muydu günlerdir? Annesinin sağlıklı olmasını istemiyor muydu?

Ama... O Mehmet'e inanıp İlhan'a ihanet etmişti. Evet, bunu yapmıştı. Çocukluk arkadaşına güvenip Şahranbolu savaşçılarını yarı yolda bırakmıştı. Yaşadığı şoku atlatmak için derin derin soluk almaya çalıştı.

İlhan'a yaşattığı hayal kırıklığı için şimdi kendini eskisinden kat be kat daha fazla suçluyordu. Şimdi onu boşu boşuna yarı yolda bırakmış olacaktı. Bırakmıştı da...

Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Nasıl böyle kolay kandırılmıştı? Ama en yakın çocukluk arkadaşları değil miydi onlar? Onlara inanmayıp da ne yapacaktı ki? Evra, en güvendiği insanlar tarafından ihanete uğramanın acısını en derinde yaşıyordu. Bu ihanet yüzünden Şahranbolu savaşçılarını ve her şeyden önemlisi İlhan'ı yarı yolda bırakmıştı. Kahretsin!

"İlhan, senin ona ihanet ettiğini zannediyor..."

"Hayır... B-ben bilmiyordum... Annem için gittim."

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin