Gecenin karanlığı her şeyi gizliyordu. Yağmurun sert ve seri damlaları yolları çamur yapıyor ve atların hızını azaltıyordu. İlhan artık nefes alamıyordu. Ya da yaşamıyordu. Bilmiyordu. Gözleri hiç durmadan karanlıkta dolaşıyor. Ama yoktu işte... Hiçbir işaret yoktu!
Umut kırıntıları her attığı adımda birer birer dökülüyordu bedeninden. Onu bulamıyordu... Yoksa... Yoksa onu kaybetmiş miydi? Bu düşünceyle kalbi sıkıştı. Sanki demir bir pençe kalbini avuçluyor ve hiç durmadan sıkıyordu. Göğüs kafesine biri sürekli güçlü yumruklar indiriyor ve nefes almasını engelliyordu.
Ormanın içinde ufacık umut kırıntılarıyla devam etti yoluna. Onu bulmalıydı... Onsuz olmazdı. Yapamazdı. Evra'sız yaşayamazdı... Dizginleri daha sıkı kavradı. Elleri ve giysileri yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Her şey sanki her geçen dakika da daha da zorlaşıyordu. Onu bulma ihtimali zayıflıyordu.
"İlhan, Evra bu nehirden geçmiş olamaz. Geldiğimiz yolları tekrar arayalım."
Kemal'in sesi duyuldu arkadan. İlhan o ana kadar Dicle nehrine yaklaştığını fark etmemişti. Bu deli dolu akarsudan karşıya yüzemeyeceğine göre, neredeydi karısı? Öfke ve sabırsızlıkla atından indi. Her yere bakmışlardı! Buralarda olmalıydı... Olmak zorundaydı... Yoksa Evra bir delilik yapıp bu hırçın nehrin sularında yüzüp karşıya geçmeye mi kalkışmıştı? Hayır... Bu düşünce bütün zihnini sarstı. Hayır... Evra'sı böyle bir hata yapmazdı. Bu nehrin kendisini öldüreceğini bilirdi. Bunu bile bile karşıya yüzmeye kalkışmazdı...
Her şey bitiyordu...Onu kaybediyordu...
"Ahhhhhh... Kahretsin!" Çaresizlikle kuşağındaki kılıcı çekip sert bir biçimde toprağa sapladı.
"Bir ayakkabı buldum İlhan!" diye bağıran Kadir'in sesini duyunca şaşkınlık ve umutla başını ona doğru çevirdi.
"Hani, nerde?" O sırada Kadir'in yanına doğru koşuyordu. Ona uzatılan ayakkabıyı eline aldı. Bir kadın ayakkabısıydı ama Evra'nın olup olmadığını bilmiyordu. Yine de umutlandı ve etrafına daha bir dikkatle baktı.
Dicle nehrine çok yakınlardı. Bu yakınlık İlhan'ın aklına çok kötü şeyler getiriyordu. Kalp atışlarını artık dizginleyemiyordu. Her geçen saniyede daha da güçsüzleşiyordu. Sanki biri hayat enerjisini emiyordu.
Adımlarını hızlandırdı ve nehrin kenarındaki yolu takip etti. Her adımında her tarafa bakıyordu. Ufacık bir işraret görmeyi umut ediyordu. Evra'sının yaşadığına dair bir işaret...
Epeyce bir yürüdükten sonra omuzları yavaş yavaş çökmeye başladı. Yoktu! Hiçbir yerde yoktu işte... Hayatını, sevdiği karısını bulamıyordu. Onu artık kaybettiğini fark etmek derin bir acı açtı kalbinde. Hayatında hiç bu kadar acınacak duruma düşmemişti. Hiç bu kadar özlememiş, bu kadar acı çekmemişti. Neden nefes alamıyordu? Neden göğsü sıkışıyor, neden üşüyordu? Allah kahretsin onsuz neden ölüyordu?
Her şey bitmişti... Onu kaybetmişti...
"Evra! Evra sen..." Yerde yatan cansız bedeni görünce eli ayağı boşaldı. Her an yere düşebilecek durumdaydı. İlhan titreyen bedeniyle Evra'ya doğru yaklaştı ve onun yanına çöktü. "Evra... Lütfen uyan... Beni de öldürme..."
Bu sözleri söylerken Evra'nın yüzünü avuçları arasında aldı. Gözünden akan bir damla yaş Evra'nın yüzüne düştü. Karısının gözlerini açmasını o kadar çok istiyordu ki, açtığında bir türlü gerçeği kavrayamadı.
Evra'sı gözlerini açmış mıydı? O büyülü yeşil gözler yeniden ona mı bakıyordu?
"İ-ilhan..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Ficción histórica#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...