İlhan atından hızlı bir hamleyle indi ve uzun adımlarla onların yanına vardı. Evra'yı kolundan tuttuğu gibi aşağıya çekti. Mehmet öfkeli yüz ifadesiyle İlhan'a karşı çıkarak, "Bırak onu!" dedi ve aynı şekilde atından indi.
İlhan Evra'yı kolundan çekerek arkasında tuttu. Kemal ve Kadir de yanlarına geldi. Diğer savaşçılarda etraflarında daire şeklinde atlarıyla duruyorlardı. Mehmet çevresine bakındı ve çaresiz bir şekilde sıkıştırıldıklarını kısa sürede anladı. Evra'nın İlhan'ın kollarında kıvranmasına dayanamayarak saldırmaya kalkıştı ama aynı saniyede Kemal ve Kadir tarafından zapt edildi. Kolları güçlü eller tarafından sımsıkı tutulu halde öfke püskürüyordu. "Onu bırak Şahranbolu, başına büyük dert alacaksın!"
İlhan, Mehmet'in aksine çok rahat bir tavırla, "Benim kimseden korkum yok... Sabırsızlıkla Evra'yı almalarını bekleyeceğim. Tabii bu sefer sende bizim misafirimiz olacaksın."
"Onu bırak beni al."
İlhan seslice güldü. "Sen onun kadar değerli değilsin."
"Mehmet'i bırakın gitsin, ona ihtiyacınız yok!" Bu sefer konuşan Evra'ydı.
İlhan başını arkasında duran genç kıza çevirdi. "Bu adam için bu kadar endişelendiğine göre senin için çok değerli olmalı?"
Evra gözlerini korkusuzca İlhan'a dikti. "İlhan, onu bırak gitsin."
"Onunla gerçekten evli değilsin, değil mi?"
"Biz evliyiz!" diye yanıtladı hemen Mehmet arkalarından.
İlhan, Mehmet'in endişeli yüz ifadesini inceledi. "En son duyduğumda Kızılkara beyinin kız kardeşi evli değildi, yolda nikah kıymış olamayacağınıza göre evli değilsiniz. Bana bir daha yalan söyleme, canına okurum! Sende bizimle geliyorsun."
Evra'yı sürükleyerek kendi siyah asaletli atına bindirdi ve o da arkasına yerleşti. Genç kızın hiç korkmadığını gösteren yüz ifadesine rağmen korkudan titreyen bedenini hissetti. Evra'yı belinden tuttu ve ellerini arkasından birleştirip yüzünü kulağına yaklaştırdı."Kalemden kaçarsın ama benden kolay kolay kaçamazsın güzelim."
Evra duyduklarıyla hırsla başını yana çevirdi ve siyah saçları sağ omzuna döküldü. Hiçbir şey söylemeden genç adamdan olabildiğince uzak durmaya çalıştı. İlhan onu o kadar çok yakınında tutuyordu ki onun sıcaklığını hissetmemek mümkün değildi. Evra başını arkaya çevirdi ve arkalarından gelenlerin arasında Mehmet'in olup olmadığına baktı. Mehmet, Kızıl'ıyla birlikte beş savaşçının etrafını çevirdiği yolda ilerliyordu. Onun oradan kaçamayacağını bir iç çekişle farkına vardı.
"O Mehmet denen adam gerçekte kim?" diye sordu İlhan gergin bir ses tonuyla.
Evra sessiz kalarak soruya cevap vermedi .
"Bir soru sordum. Yerinde olsam cevaplardım."
Adamın sert ses tonu genç kızın kalp atışlarını hızlandırdı. Yutkunduktan sonra sorusunu cevapladı. "Çok yakın arkadaşım."
"Ne kadar yakın?"
"Olabildiğince yakın!" diye karşılık verdi Evra sertçe.
"Senin peşinden ta buralara kadar geldiğine göre sana aşık olmalı."
İlhan'ın söyledikleri onu kızdırdı. Mehmet onun en yakın arkadaşıydı, nasıl ona aşık olabilirdi? "Hayatta aşktan daha önemli değerler de vardır, mesela dostluk gibi..."
Genç adam bir şey söylemedi. Mehmet'in bakışlarındaki anlamın dostluk olmadığını çok iyi biliyordu ama bunu Evra'ya anlatacak değildi. Genç kızın kokusunun büyüsüne kapılmamaya çalışarak yoluna devam etti. Bütün bir gün boyunca yollarda geçirmenin getirdiği yorgunluk vardı üzerinde. Atını hızlandırıyordu çünkü biran önce kalesine dönmek istiyordu. Evra'yı bulmanın getirdiği rahatlık tüm bedenini sarsa da asıl rahatlamanın evine döndüğünde hissedeceğini biliyordu.
Yaklaşık bir saat boyunca hiç konuşmadan dörtnala atıyla yolda ilerlerken Evra'ya aklına bir gün boyunca takılan soruyu yöneltti. "Kaleden nasıl kaçabildin?"
Evra, gecenin getirdiği serinlikle beraber bütün bedeni uyuşmuştu. Soruyu duyduğunda gülümsedi. "Çok zor olmadı. Siz erkekler kadınlara o kadar dalmıştınız ki kalenin kapısından kolaylıkla çıkabildim."
İlhan'ın göğsünün öfkeden kalkıp indiğini hissetti. Genç adamın vücudu o kadar sıcaktı ki bu serinlikte ona sokulmamak için kendini zor tutuyordu.
İlhan kadınlara olan zaafından bir kez daha nefret etti.
"O kadınları yollayan Mehmet'miş, erkeklerin zayıf noktasını iyi biliyor doğrusu."
Genç adamın bütün bedeni gerildi. "Bu Mehmet benim canımı sıkmaya başladı."
Evra, İlhan'ın daha da öfkelendiğini hissedince susmayı denedi. Şu an en son isteyeceği şey onu daha fazla sinirlendirmekti. Her ne kadar bundan zevk alsa da, sonunda yine zararlı çıkan kişi kendisi ya da Mehmet'in olacağını biliyordu. İlhan'ın bu kadar yakınında olmaktan dakikalar geçtikçe rahatsız olmaya başlamıştı. Elinde olmayarak onun sıcaklığından hoşlandığını düşünecekti neredeyse. Bu nedenle kendini zorla öne doğru yöneltti. "Beni biraz rahat bırakır mısın?"
İlhan onu daha da kendine çekti. Neredeyse genç kızın sırtı onun göğsüne değiyordu.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun! Kendine beni bu kadar yakın tutamazsın! Ben bir genç kızım."
"Sen benim tutsağımsın. Seninle istediğimi yaparım."
"Yapamazsın! Ağabeyime beni teslim ettiğinde bunu fena ödetirler sana."
"O günü sabırsızlıkla bekliyorum güzelim."
"Bana güzelim deme!"
"Peki güzelim."
Öfkeyle nefes alıp verdi. Bu adam sinirlerini bozuyordu adeta. Onunla baş edemeyişi Evra'yı daha da öfkelendiriyordu. İlhan'ın onu tekrar yakınına çekmesine müsaade etmek zorunda kaldı. Bu adam onu bu şekilde mi cezalandırıyordu?
Sırtını onun göğsüne değdirmeme çabası onu oldukça yoruyordu. Bu şekilde hareketsiz kalmayı daha ne kadar dayanabilirdi bilmiyordu. İlhan kendi gibi yenilmez güçlü atını yavaşlatınca dalgınca baktığı yoldan gözlerini genç adama çevirdi.
İlhan genç kızın yüzüne hiç bakmadan, "Burada bir iki saat dinleneceğiz," dedi. Atından hızlı bir şekilde indi. Evra'yı belinden tutup aşağıya çekecekken genç kız onu durdurdu. Belinde tuttuğu ellerini ufak elleriyle çekmeye çalıştı. "Ben kendi başıma attan inebilirim, senin yardımına ihtiyacım yok."
İlhan rahat bir şekilde gülümsedi ve ellerini genç kızın belinden çekti.
"İyi in bakalım ama dikkat et atım seni düşürmesin. Yabancılara karşı pek anlayışlı değildir."
"Atın da aynı senin gibi o zaman. Ama merak etme ben kolay kolay attan düşmem." Bunu söylerken Evra atın simsiyah saçlarını öpüyordu. Küçük elleriyle başını okşadı ve sonra attan tecrübeli bir hamleyle aşağıya indi. Atları uysallaştırma konusunda fazlasıyla tecrübe sahibiydi. En huysuz atı bile kolayca dizginleyebiliyordu.
İlhan, Evra'nın atlarla olan ilişkisine yarı şaşkınlık yarı hayranlıkla izliyordu. Hemen kendine gelerek genç kızın verdiği asi cevaplarına karşılık başını iki yana salladı ve homurdandı.
"Şuradaki gölün yanına gidiyoruz İlhan, Mehmet de yanımızda..." Kadir, İlhan'ın arkasından sesleniyordu.
"İyi, bizde geliyoruz."
Tertemiz gölde ellerini yüzlerini yıkadıktan sonra herkes bir ağacın önünde sırtını dayamış oturuyordu. Geceyi aydınlatan ayın ışığı göle yansıyordu. Çimin üzerine Mustafa bir örtü serdi. Savaşçılar çantalarından bir önceki handan aldıkları yiyecekleri çıkarıyor ve örtünün üzerine koyuyorlardı.
Mehmet, kolları bağlı bir şekilde karşılarındaki ağacın önünde oturuyordu. Yüzündeki ifadeden çok öfkeli olduğu okunuyordu. Adeta tiksintiyle bakıyordu onlara. Savaşçılardan biri yiyecek bir şeyler götürdüğünde, "Sizin elinizden bir şey yiyeceğime ölürüm daha iyi!" dedi ve yiyeceği reddetti.
İlhan, bu sözleri duyduktan sonra yakışıklı yüzünü buruşturdu. "Bizim kalemizde bir süre misafir kalacağına göre açlıktan öleceksin o zaman."
"Bizi o kadar uzun süre kalende hapsedemeyeceksin Şahranbolu!"
Genç adam gerginlikten kasılmış güçlü bedeniyle hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Uzun adımlarla Mehmet'in yanına vardıktan sonra onun çenesini kavradı. Evra bu manzara karşısında korkuyla bağırarak yanlarına koştu.
"Beni iyi dinle, yerinde olsam Kızılkara beyliğine o kadar çok güvenmezdim. Sesini kes ve hala sağ olduğuna şükret, yoksa..." İlhan, öfkeden Mehmet'in çenesindeki elini daha da güçlendirdi. Gözleriyle ateş saçıyordu.
Evra korkuyla, "Bırak onu, bırak dedim!" diye bağırdı arkasından ve İlhan'ın güçlü kolunu elleriyle kavrayıp çekmeye çalıştı.
İlhan, sonunda ellerini Mehmet'ten çektikten sonra Evra'ya döndü. "Sen güzelim, eğer öfkemi üzerinde hissetmek istemiyorsan sus ve bir kenarda otur!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Historical Fiction#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...