İlhan, karısının ağlamaktan kızarmış olan büyülü yeşil gözlerine baktı. Onu öyle görmeye dayanamıyordu. Onu bu hale getiren insanı tek hamle de öldürme isteği içini kemirip duruyordu. Ellerini onun belinden çekip yüzüne götürdü ve gözyaşlarını yavaşça sildi.Şahranbolu gelini, bu şefkate karşı koyamadı ve içindeki duyguları daha fazla saklayamadı. Kısık, titreyen ve güçsüz bir ses tonuyla kocasının gözlerinin içine baktı ve, "İ-ilhan... B-ben seni s-seviyorum..." diye fısıldadı.
Genç adamın bir an için çiğerlerindeki tüm nefes yok olmuştu. Kalın bir taş tam boğazına oturmuş oksijenini sıfıra indiriyordu. Duydukları gerçek miydi? Yoksa sadece bir hayal mi? Gözlerini yumdu ve sadece burnuna gelen o güzel kokuyu hissetti. Evet, bu koku gerçekti. Sevdiğinin gül ve toprak kokusunun büyüleyici etkisi tüm hislerini uyandırıyordu.
Güçlü avuçlarının arasındaki masum yüzü kendine doğru çekti ve kuvvetli bir şekilde karısının dudaklarına yapıştı. Böyle tutkulu bir anı yaşayacaklarını ikisi de daha önce tahmin edemezlerdi. Dudaklar arzuyla birleştikleri her saniye bir ömür gibi geçiyordu.
İlhan, duyduklarından sonra içinde hissettiği çoşkuyla karısına daha bir bağlanıyor, onu daha da sahipleniyordu. Onun tatlı dudaklarında kaybolup gitti. Ruhunu ve bedenini sevdiği kadına teslim etti. Sonsuz bir sevgiyle gelinini öptü, öptü, öptü... Uzunca, sonuna kadar hissederek, sevgiyle, arzuyla, tutkuyla öptü... Ve onun tatlılığında eridi...
"Ben de... Ben de seni seviyorum gelinim."
Şahranbolu beyi, kaleyi, savaşçıları, dostunu düşmanını unutmuştu. Rüyada gibiydi ve bu rüyada sevdiğiyle beraber yok olup gitmek istiyordu. Bir elini Evra'nın beline koyup iyice kendine doğru bastırdı.
Uzun ve arzulu öpüşmeden başı dönen Evra, geç de olsa herkesin kendilerini görebilecek bir yerde olduklarını düşünebildi."İlhan," dedi arzudan kısılmış olan sesiyle.
İlhan, onu duymadı. Dudaklarını genç kızın ipeksi boynunda gezdirmeye devam etti.
Evra, İlhan'ın yanağına dokundu kibarca ve onu yana çekti. "Odamıza gidelim mi beyim?" Diye sordu utanarak. Yeşil gözleri hem ışıl ışıl hem de imalı bir şekilde İlhan'a bakıyordu.
Genç adam bu sözlerle daha da tahrik oldu. Onca zamanın özlemi sonunda bitiyor muydu? Gelini az önce artık ona teslim olmayı mı kabul etmişti? Yoksa sadece o mu kuruyordu kafasında bütün bunları? Ama onu sevdiğini söylemişti! İşte bu, her şeyi, bütün duyguları değiştiriyordu.
İlhan, hiç tereddüt etmeden gelinini kucağına aldı tek hamleyle. Evra, ufak bir çığlık attı. "Ne yapıyorsun deli! Biri görecek. İndir beni."
Şahranbolu beyi hiçbir şey duymadan güçlü kollarıyla karısını kavradı ve zaman kaybetmeden odalarına doğru yol aldı.
"Ben yürürüm İlhan!"
"Karımı kucağımda taşımak en doğal hakkım."
Evra, başını İlhan'ın göğsüne gömdü. "Utanıyorum, lütfen," diye fısıldadı yalvarırcasına.
"İstersen seni kucağımdan indirebilirim."
Bu sözlerle mutlu olan Evra hemen kucağından inmek için yeltendi.
"Ama... Bir şartla."
"Neymiş?"
"Seni indirdiğim anda kaldığım yerden devam ederim." Evra'nın omuzları öyle bir hayal kırıklığıyla çöktü ki İlhan'ın bu sözleri söylerken ki tatlı sırıtışını göremedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Fiksi Sejarah#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...