İlhan başını hızla ona doğru seslenen savaşçıya çevirdi. Gözleri bir adamı öldürebilecek kadar keskindi. Bütün vücudu gerginlik yayıyordu etrafa. Kadir ve Kemal'le bakıştı ve aniden hareketlenmeye başladı.
"İlhan! Rahat dur, herkes perişan olacak."
"Artık çok geç Tuğrul Bey, ne olacaksa olsun," dedi sert ve bıçak kadar keskin ses tonuyla.
Evra, Kızılkara adını duyar duymaz dehşete düştü. Genç kızın yüzü aniden solgunlaştı, bedenindeki kan akışı durdu. Kendini toparlar toparlamaz İlhan'ın önüne attı kendini. Gözleri, korkutucu kara gözlere kilitlenmişti. "Onlara dokunmana izin veremem. –sesi kısıklaştı, gözleri dolmaya başladı- Onlar benim ailem, anlamıyor musun?"
"Onlar senin ailense benimde düşmanlarım Evra! Şu anda onlar bizimle savaşmak için geldiler, ne yapmamı bekliyorsun? Kendi beyliğimi tehlikeye atmamı mı? Hayır, ben Şahranbolu beyiyim... Buna müsaade edemem."
Sert adımlarla genç kızın gözlerine son defa baktı ve yanından geçip gitti. Arkasından adamları onu takip ediyordu. İç avluya doğru hızla ilerlerken duvarda asılı olan beyliğin renklerinden kumaş parçasını çekti aldı ve beline sardı. Beyaz keten gömleği sert kaslı göğsünü açıkta bırakıyor, esmer tenini gösteriyordu.
Siyah ve altın sarısıyla kuşanarak kendini daha güçlü ve yenilmez hissediyordu. Küçüklüğünde babası ona beyliğini ne koşullar altında olursa olsun koruması için yemin ettirmişti. Bu yemini onuruydu ve bu onuru hayatıydı.
İlhan, iç avludan sesli adımlarla geçti ve büyük kapıya doğru ilerledi. Savaşçıları emirler üzerine hemen toplanmış ve arkasında birikmişti. Kalenin yüksek duvarları üzerinde yüze yakın savaşçı oklarını gergin bir şekilde tutup vur emri bekliyordu.
"Kapıyı açın!" diye seslendi İlhan gür sesiyle.
Tonlarca demirden yapılmış geniş ve heybetli kapı yavaşça açıldı. İlhan ve hemen arkasındaki adamlar kapıya daha da yaklaştı. Kapı nihayet sonuna kadar açıldığında İlhan, Kızılkara beyiyle göz göze geldi. Korkunç gerginlik sert rüzgarla daha bir hırçın hal almaya başladı. İlhan, Celal'in arkasındaki kalabalığa baktı ama gözü korkmadı. Kendi kalesindeydi ve adamları her koşulda daha fazlaydı.
Celal öne doğru adım atıp, koyu yeşil gözlerini kıstı. İlhan, bir anda Celal'in gözlerinin Evra'nın gözleriyle aynı olduğunu düşündü. Bu düşünceyi hızla aklından sildi ve Celal'in hareketlerine odaklandı.
"Lanet olasıca aşağılık herif! Kardeşimi ver bana!" diyerek kılıcını yöneltti ona doğru ve birkaç adım daha yaklaştı. Birkaç metre mesafe kalmıştı aralarında.
İlhan da hızlı bir hamleyle kılıcını çekti kuşağından. İri vücudu güç yayıyordu etrafa. Kasları gerginlikten parlıyor, esmer teni karanlık gözlerine kuvvet veriyordu. Yakışıklı yüzü karşısındaki adama odaklanmıştı. Sert adımlarla iri cüssesiyle ona doğru hareketlendi.
"Kardeşini alabilmen için önce beni ve sonrada arkamdaki adamlarımı geçmen lazım Celal!"
"Küçük bir kızı bu işe karıştırmayacaktın İlhan, hata yaptın!" Celal, beyliğin getirdiği güçle aradaki mesafeyi kapattı ve İlhan'a karşı ilk hamleyi yaptı. İlhan ilk başta Celal'in kuvvetli vuruşuyla yerinden sarsıldı ama daha sonra aynı şekilde Celal'e karşılık verdi. İki güçlü ve kudretli savaşçı karşı karşıya kılıçlarının gücünü konuştururken diğerleri de beylerinin emrini hazır olda bekliyordu.
"Zaaflarına dikkat et Celal, bak sana pahalıya patlıyorlar. Kız kardeşin bu kaleden bir daha çıkmayacak..."
Celal'in bu sözlerden sonra gözü iyice döndü. Bu adam kız kardeşinden, Evra'sından nasıl böyle bahsederdi? Onu bu kalede bırakabileceğini nasıl düşünürdü? Kaslı göğsünde oluşan sıkışmayla kendinden geçti. Bedenine yayılan dehşetle İlhan'ın göğsüne indirdi kılıcını. İlhan kuvvetli refleksiyle arkaya doğru aniden sıçrasa da kılıcın göğsünü sıyırmasına engel olamadı. Teni yanıyor, adeta kavruluyordu acıdan. Göğsü kan içinde kalmasına rağmen yerinde zedelenmedi bile. Acıya göz yumdu ve hissettiği acının verdiği öfkeyle kılıcını gerdi ve sert bir darbeye hazırlanırken, "Kendinize gelin! Durun! Durun dedim! Sözümü çiğneyeni pişman ederim," diye arkasından bağıran sesi duyunca kılıcı hava da kaldı.
İlhan, Tuğrul Beyin sesinin geldiği yöne çevirdi başını. Celal de bakışlarını yaşlı adama yöneltti. İkisi de sessizliklerini korudu bir süre. Celal, Tuğrul Beyin arkasından koşarak gelen Evra'yı görünce bütün bedeni sevinçle doldu. Kız kardeşi sağlıklı bir şekilde ona doğru koşuyordu.
Tam ona yaklaşmışken İlhan genç kızın önünde durdu. "Hayır, geri git Evra!"
Evra, tam bu emre karşı gelecekken İlhan'ın kanla örtülmüş göğsünü görünce dehşetle gözlerini ayırdı. "Sen... Sen iyi misin?" diye sordu endişeyle.
İlhan bu soruyu duymazdan geldi. Gözlerini genç kızdan aldı ve Tuğrul beye yöneltti. Göğsündeki acıyı unutmaya çalıştı ama vücudundan akan oluk oluk kanın farkında olmamak elinde değildi. Sonunda dayanamayarak kılıcını tutmadığı elini yarasına bastırdı.
"Yeter artık, beyliğinizin insanları yıllardır sürüp giden bu savaşlardan yoruldu. İnsanlarınız artık huzur istiyor... Daha nereye kadar bu düşmanlığı sürdüreceksiniz? Bu gece birinizden biri burada ölecek... Bunu mu istiyorsunuz? Siz ölünce koskoca beyliğinize ne olacak, insanlarınız perişan olmayacak mı? Bırakın bu inadı, adınıza yaraşır şekilde davranın ve bu gece barış için ilk adımı atın."
"Olmaz öyle şey..." diye çıkıştı İlhan.
Celal de geri kalmadı. Katı bir sesle, "Kız kardeşimi kaçıran adamla ben el sıkışmam... Kardeşimin adını çıkardı, bir haftadan fazla bu adamların yanında..."dedi ve Evra'ya doğru bir atım attı. İlhan hala aralarında duruyordu. Genç kızı önünde tutuyor ve ağabeyine doğru gitmesini engelliyordu.
"İşte buna bir çözüm bulalım istiyorum... Ancak kız kardeşinin adı İlhan'la evlenirse temize çıkar."
"Asla!" diye bağırdı Evra.
"Kesinlikle olmaz! Bunu kabul edemem, bir tanecik kardeşimi düşmanıma teslim etmem ben!"
"Benim sözümün üstüne söz mü söylüyorsun Celal? Babanla aramızdaki hukuku çok çabuk unuttun, benim dediğimi yapacaksınız!" diye gürledi. Tuğrul Beyin otoritesi gecenin gerginliğini parçaladı.
"İlhan, bu kızla evleneceksin. Eğer daha fazla kan dökülsün istemiyorsan, bu kızla evlenmeyi kabul edeceksin. Şahranbolu beyliğine karşı sorumluluğunu getir ve bu kızla evlen!"
Evra, bedenine şok dalgası yayılır yayılmaz dilsiz olmuştu adeta. Konuşamaz hale geldi. Dili tutuldu, gözleri görmez oldu. Bedeni uyuştu, hareket edemez hale geldi. Bu adamla evlenemezdi! Ağabeyi buna müsaade etmezdi. Hayır, böyle bir şeye kesinlikle göz yummazdı. Yummazdı değil mi? Başını yana eğdi ve ağabeyiyle göz göze geldi. Yeşil gözleri yaşlarla dolmuştu.
Celal, bulunduğu duruma lanet ediyordu. Kenara sıkışmıştı. Kardeşinin gözlerine bakamıyordu. Onu nasıl teslim edebilirdi bu adama? Düşmanı dediği adamla nasıl evlendirebilirdi? Güçlü elini sıktı ve yumruk haline getirdi. Bütün öfkesini, çaresizliğini eline veriyordu. Tuğrul Beyle göz göze geldi ve o an Evra'sını kaybettiğini anladı.
Genç kız, ağabeyinin çaresiz hallerini görünce daha da perişan oldu. Ağabeyi Celal'in de istemeyerek bu duruma göz yumduğunu anladı. Evra, ağabeyi eğer gerçekten zor durumda olmasaydı buna hayatta izin vermeyeceğini biliyordu. Gözlerini yumdu ve acı gerçeğin farkına vardı. Genç kız, eğer evlenmeyi kabul etmezse burada aynı anda onlarca adamın-buna ağabeyi de dahil olabilirdi- kanı dökülecekti. Kapalı gözlerinden yanaklarına yaşlar süzüldü. Kızılkara beyliği için kendini seve seve feda edebileceği düşüncesiyle başını 'tamam' anlamında salladı.
Gözlerini açtı ve yaşla parlayan yeşil gözlerini karşısındaki adama kilitledi. "Kabul ediyorum," dedi kısık bir sesle. Her an düşüp bayılacağını hissediyordu. İlhan'ın kara gözlerinde boğulacaktı. Bu adamla evlenecekti, cehenneme dönüşen hayatının ilk akşamını yaşamış bulunuyordu.
"Allah kahretsin!" diye tısladı İlhan. Bir kızla zorla evlenmek isteyeceği en son şeydi. Neden karşı çıkmıyordu bu kız? Tuğrul Beye karşı gelmeyip evlenecekler miydi? Göğsündeki elini daha da bastırdı bedenine. Kan kaybından bedeni güçsüzleşiyordu. Bakışlarını Tuğrul Beye yöneltti. Yaşlı adamın kararlı bakışları karşısında sessiz kalmaya mecbur kaldı. Celal Kızılkara bile kız kardeşini vermeye göz yummuşsa ona ne demek düşüyordu? İnadını sürdürüp beyliğini tehlikeye atmaya hakkı var mıydı? Başını aynı şekilde onaylayarak salladı.
Tuğrul tatmin olarak dudaklarını tek bir çizgi haline getirdi. "Hadi git yarana baktır, kan kaybından öleceksin."
Celal o sırada İlhan'nın hemen yanındaki kız kardeşine yaklaşmıştı. Yenilmez, güçlü savaşçı şimdi küçük kardeşi karşısında çaresiz haldeydi. Onun önünde durdu ve yüzünü avuçlarının arasına aldı. Uzanıp alnına derin bir öpücük kondurdu. Ağabeyinin gözlerinin dolduğunu gören Evra, dayanamayıp ağlamaya başladı. Celal Evra'nın ağlamasına karşı kaş çatarak, "Ağlama, güçlü ol... Her zaman olduğun gibi ol ve kendini ezdirme," dedi kısık bir sesle.
Tekrar Evra'nın alnına derin bir öpücük kondurdu ve ellerini yüzünden çekti. Anında yüz ifadesini değiştirip sert bir görünüme dönüştü ve İlhan'ın karşısına dikildi. "Onun kılına bile zarar verirsen seni öldürürüm Şahranbolu. Kıymetlimi senin eline veriyorum... Ona iyi bak."
İlhan, Celal'in gözlerine baktığında gerçekten çok üzgün olduğunu anladı. Onun bir ağabeyi olarak neler hissettiğini anlamaya çalışarak güven veren bir şekilde başını salladı. Bu baş sallanış birçok sözle eş değerdi. 'Kız kardeşin bana emanet, ona iyi bakacağım,' sözünü veriyordu adeta bu baş sallayışı.
Celal, başka hiçbir şey söylemeyerek yanından geçti. Tam gitmek için adamlarına işaret verecekken arkasını tekrar döndü. "Mehmet, o da sizinle mi?"
"Evet," diye cevap verdi İlhan.
"Onu getirin."
İlhan, Kadir'e bakışıyla getir emri verdi. O sırada elini göğsüne daha sıkı bastırmaya çalıştı. Bütün bedeni boncuk boncuk terlemeye başladı. Evra, kendi üzüntüsünden onun bu halini unutmuştu. "Çok kan kaybediyorsun, git hemen Sıddık amca baksın sana!"
"Şimdi onun sırası değil Evra. Bana bir şey olmaz."
Evra, onun bu haldeyken bile güçlü ve kararlı olduğunu görünce hayrete düştü. Birçok savaşçı onun aldığı bu yarayla şimdiye yerlerde yatıyor olduğunu düşündü. Daha fazla inat edip ayakta kalmayı denerse yere yığılıp kalacağını hissediyordu genç kız.
Kadir, Mehmet'i getirdiğinde onun sesini duyar duymaz hemen başını ona çevirdi. Mehmet ona doğru koştu ve sarıldılar. Elini sımsıkı tuttu genç adam."Hadi eve gidiyoruz, serbest bıraktılar," dedi güvenli ve sevinçli bir ses tonuyla.
Evra başını olumsuz anlamda salladı. "Ben gitmiyorum, sen ağabeyimlerle gidiyorsun."
"Ne demek oluyor bu? Sende bizimle geliyorsun," diyerek daha sıkı tuttu genç kızın elini ve onu kendiyle birlikte sürükledi. Önünde duvar gibi duran İlhan'ı fark edince durmak zorunda kaldı.
"Evra, bizimle kalıyor. Sen gidebilirsin."
Mehmet, anlayamayarak isyan yüklü bakışlarıyla İlhan'ın arkasında duran Celal'e baktı. "Evra? Onu burada mı bırakacağız? Peki ama neden!" diye sordu en sonunda bağırarak.
"Evlenecekler, öyle karar verildi."
"Hayır... Hayır, öyle bir şey olamaz. Hayır..." Bu sefer Evra'ya bakıyordu. "İstemiyorsan onunla evlenmek zorunda değilsin Evra, hayır."
Evra, Mehmet'e bakarak daha da kahroldu ve göz yaşlarına hakim olamadı. "Git Mehmet, ben burada kalacağım."
Mehmet, Evra'nın yüzünü kavradı ve yüzüne çok yaklaştı. "Hayır, onunla evlenmek zorunda değilsin Evra. Ben seni koruyacağım, onun elinden alacağım."
Genç kız bu sözlerden sonra içgüdüsel olarak kırmızı dudaklarını büktü. Yüzü yaşlardan dolayı ıslaktı. Başını iki yana salladı. "Git, Mehmet... Onunla evleneceğim ben." Son kez sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Mehmet perişan halde Evra'dan ayrıldı.
Evra, gözleri yaşlı bir şekilde arkalarından baktı. Gençliğinin, tüm hatıralarının onlarla birlikte gittiğini izledi. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Ağabeyinin söyledikleri geldi aklına. "Güçlü ol, her zaman olduğun gibi ol..." İçini çekti derin bir şekilde ve sonra başını dikleştirdi. Eğer onu bu evliliğe mecbur bırakanlar onlarsa, o da bu evliliği onların burnundan getirmesini bilirdi.
Omzunda sıcak bir el hissedince irkildi ve arkasını hızla döndü. İlhan'ın ışığı sönen kara gözlerine baktığında onun hiç iyi olmadığını anladı. "Hadi içeriye gir," dedi İlhan.
Evra, İlhan'ın esmer teninin terden parladığını görünce endişeyle, "Sen iyi değilsin, Kadir Sıddık amcayı çağır hemen!" diye bağırdı.
***
Bölümü yazarken birazcık duygulandım, umarım bu duyguyu az da olsa size hissettirebilmişimdir. Düşüncelerinizi duymayı merakla bekliyorum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )
Historical Fiction#2 24 Kasım 2017 Kızılkara beyliğinin biricik kızı Evra Kızılkara, küçük yaşta savaşta babasını öldüren gözü kara Şahranbolu Beyinden intikamını almaya kararlıydı. Tüm hazırlıklarını yapmıştı. Gizlice ağabeyi Celal Kızılkara'nın savaşçıların arasına...