İkinci Bölüm

22.3K 1.3K 24
                                    











Yanağındaki sıcaklığı fark edince gözlerini güçlükle açmaya çalıştı. O sıcaklığın simsiyah atın sıcaklığı olduğunu anladığında büyük bir çabayla yerinden kıpırdanmaya çalıştı. Kolundaki inanılmaz acı bütün vücudunu halsiz kılıyordu. Atın hiç durmadan koşuşuyla bütün bedeni sarsılıyor ve bu da daha da acıya sebep oluyordu.

Başı döndüğü için doğrulamıyor, kendini sımsıkı tutan güçlü kolların sahibine bakamıyordu. Nereye gidiyorlardı böyle? Ama bunun için bile kafa yoramıyordu. Konuşmak için yutkundu ama bir şey söyleyemedi. O kadar güçsüzdü ki tekrardan gözlerini yumdu.

Uzun bir süre sonra atın sıcaklığını artık hissedemeyince ter içinde uyandı. Sırılsıklamdı. Şimdi de yabancı bir adam onu güçlü kollarında taşıyordu. "Bıı...rak be... ni..." dedi kısık bir sesle. Ama hiç etkili olamamıştı.

Kadir duyduğu sesin sadece bir fısıltıdan ibaret olduğundan genç kızın dediğini anlayamadı. Tek bildiği genç kızın ateşler içinde olduğuydu. Kolundaki kanamayı Evra'nın başındaki örtüyle bağlayıp biraz olsun durdurmaya çalışmıştı ama yinede fazlasıyla kan kaybetmişti.

Yol boyunca elinden geldiğince hızlı olmaya çalışmıştı ama yinede kaleye varmaları uzun sürmüştü. Kadir şuuru yerinde olmayan Evra'yı kollarında taşıyarak hızlı adımlarla kalenin iç avlusuna yürüdü.

"Kadir! Oğlum kim bu genç kız? Ah yaralı!" Kalenin temizliğinden sorumlu orta yaşlarında Nezahat teyze endişeyle Evra'nın ateşine baktı. "Oğlum kız ateşler içinde yanıyor, hemen odaya çıkaralım. Sende Sıddık amcayı çağır."

"Tamam Nezahat teyze, sen ilgilen ne olur ben Sıddık amcayı çağırıyorum hemen." Bu genç kıza bir şey olmaması gerekiyordu. Kadir, bu kızın Şahranbolu Beyliğin kaderini değiştirebilecek bir piyon olabileceğini farkındaydı. Bu yüzden onu kaçırma görevi ona verilmişti.

Kaleden çıkıp büyük dağın eteğine doğru yürüdü hızlı ve büyük adımlarla. Acil durumlarda kısa bir sürede hemen gelebilmesi için Sıddık amcanın evi kaleye en yakın olanıydı. Küçük evin kapısına varır varmaz kapıya eliyle vurdu. Biraz bekledikten sonra yaşlı adam kapıyı açtı.

"Buyur Kadir, bir şey mi oldu?"

"Yaralı var Sıddık amca, acele hazırlan."

"Tamam evladım, hemen çantamı alıp geliyorum."

Yılların getirdiği alışkanlıkla kısa sürede hazırlanıp hızla koşarak kaleye gittiler. Evra'nın çıkarıldığı odaya girdiklerinde Kadir, yatakta yüzü bembeyaz olan kızı görünce korktu. "Sıddık amca, çok kan kaybetti. Kolu yaralı, derin bir yara var..."

Yaşlı tecrübeli eller önce genç kızın yüzüne dokundu. Aldığı ısı onu ürküttü. Genç kız ateşler içindeydi. Daha sonra örtüyle sarılmış koluna baktı. Yarayı inceledikten sonra çantasını hemen açtı. Yaranın dikilmesi gerektiğine karar vermişti. Acı verici olacaktı ve genç kızın zaten şuuru yerinde değildi. Nezahat teyzeden temiz su ve el bezi istedi. Elinden geldiğince yavaş davranarak önce yarayı temizledi. Sonra hafif hareketlerle yarayı dikmeye başladı. Genç kız hissettiği acıyla yerinden yavaşça kıpırdadı. Hala gözleri kapalıydı.

"Dayan kızım." Sıddık amca elinden geldiğince temiz dikişler atmaya çalıştı. Fazla iz kalsın istemiyordu. Yarayı diktikten sonra çantasından merhem çıkarıp sürdü. "Bu yarayı iyileştirir."

Sıddık amca tekrar Nezahat teyzeye döndü. "Bana temiz uzun bir örtü getir, kolunu saracağım."

Nezahat teyzenin getirdiği örtüyle de kolunu sarınca rahat bir nefes aldı. "Yirmi dört saat hiç yatağından kalkmadan dinlensin, şu şişedeki karışımdan sabahları ve akşamları birer kaşık içirin. Ateşi düşecektir. Bu kızı tanıyamadım Kadir oğlum, bizlerden mi?"

Kadir, Beyi gelmeden bir şey söylememeyi tercih ederek, "Bir süreliğine misafirimiz olacak, sağ ol Sıddık amca," dedi.

"Hadi hadi, ilaçlarını vermeye unutma kızın. Nezahat hanım sende bir üzerini değiştir kızın, su içinde..."

"Tamam Sıddık amca."

"Yahu kaç defa söyleyeceğim bana amca deme diye, sen deyince kendimi daha da yaşlı hissediyorum."

"Peki, peki Sıddık Bey..."

Sıddık amca gidince Nezahat teyze aynen söylenenleri yaptı ve Evra'nın üzerini değiştirdi. Kalede çalışan genç kızlardan bir tanesinin elbisesini almıştı. Aynı zamanda temiz bir bezle bütün vücudunu temizledi. Sonra sessizce dinlenmesi için odadan çıktı.







***





"Ben nerdeyim! Beni çabuk evime götürün! Ahh, kolum!" Kolundan güç alarak yataktan kalkmaya çalışınca korkunç bir acı genç kızı yatağına mühürlemişti. Gözlerini açar açmaz hiç tanımadığı bir yerde olduğunu fark edince korkmuştu. Bağırmasıyla beraber hızla içeriye giren uzun boylu iri adama öfkeyle baktı.

"Nerdeyim ben? Ve burada ne işim var?"

En son hatırladığı şey Şahranbolu Beyi tarafından ağır bir darbe yediğiydi. Sonrası hafızasında hayal meyal yer ediniyordu. Yol boyunca şuuru gidip gidip gelmişti.

Kadir, bir anda canlanan genç kıza hayretle baktı. Yemyeşil gözleri cam gibiydi. Yay gibi kaşları öfkeyle çatılmıştı.

"Şu anda Şahranbolu Beyin kalesindesin."

Evra duyduklarıyla adeta dehşete düştü. Hızlı bir hareketle ayağa kalkmaya çalıştı ama Kadir daha hızlı davrandı. Yanına gidip onu durdurdu.

"Bırak beni! Burada bir saniye bile kalamam! Bırak!"

Kadir kollarında çırpınan genç kızı sakinleştirmeye çalıştı. "Buradan hiçbir yere gidemezsin. Bey geldiğinde derdini ona anlatırsın ama şimdi burada uslu uslu duracaksın."

"Beni nasıl kaçırırsın, ne hakla! Başına gelecekleri hiç düşünmedin mi?"

Kadir keyifle gülümsedi. "Başıma ne gelecekmiş?" dedi kendinden emin bir şekilde.

"Ağabeyim Celal, seni öldürür."

"Demek sen Kızılkara Beyinin kardeşisin. Güzel..."

Evra, söyledikleriyle daha da keyiflenen adamı görünce sinirlendi. "Benimle ne yapacaksınız? Beni öldürürseniz onları daha da öfkelendirmekten başka bir şey elinize geçmez."

"Seninle ne yapacağımızı bilmiyorum. Buna Bey karar verecek."

"Nerde beyiniz?" Evra artık sinirlerine hakim olamıyordu. Sesi çok hırçın ve aksi çıkıyordu.

"Unuttun mu, en son sınırda ona saldırmaya kalkışmıştın?" dedi Kadir hafifçe ses tonunu sertleştirerek. Yataktan yavaşça kalktı. Ellerini belinin üzerine koyunca kasları daha da iri göründü.

Evra sınırda olanları hatırlayınca yutkunma gereği duydu. Beklemekten başka hiçbir şey aklına gelmiyordu.
Çaresizce omuzları çöktü. Nasıl onların eline düşebilmişti? Kendini şimdi koz olarak kullanmalarına nasıl göz yumabilirdi? Ağabeyini, bütün beyliği şimdi zor durumda bırakacaktı. Her şey onun söz dinlememesinden olmuştu. Bir kez daha yaptığından pişman oldu.

"Bu odadan çıkmak yok, anladın mı?"

Genç kız, adamın kararlı koyu kahverengi gözlerine baktı. Hiçbir şekilde ona cevap vermeyecekti. Başını yana çevirdi ve adamın odadan çıkmasını bekledi. Kapanan kapı ardından derin bir nefes aldı. O saniyede gözyaşlarına hakim olamadı. Yaralı olmayan sol eliyle gözyaşlarını sildi. Hayatında ilk defa korkuyordu. Ailesinden uzaktaydı. Ağabeyi ve Mehmet yoktu. Onu koruyacak hiç kimse yanında değildi. Yalnızlık hissiyle ürperdi. Uzun bir süre ağladıktan sonra gözleri daha fazla yorgunluğa dayanamadı ve uykuya daldı.

Ancak saatler sonra duyduğu sesle aniden uykudan uyandı.

"Evra Kızılkara, bana yine saldırabilecek kadar iyileştin mi?"

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin