Otuz Beşinci Bölüm

13.6K 796 38
                                    


Sabahın ilk ışığında Evra gözlerini açtığında İlhan'ın nefesini boynunda hissetti. Bu hissiyat onun varlığının bir rüya değil, gerçek olduğunu fark ettirdi. Rahatlayarak derin bir nefes aldı. Onun varlığıyla huzur bulduğunu yeni yeni anlıyordu. Hafifçe kıpırdanarak yerinden kalktı. İlhan'ı uyandırmamaya özen göstermeye çalıştı çünkü dün gece onu uykusundan ettiğini biliyordu.

Yavaş adımlarla göle doğru yürüdü. Elini ve yüzünü yıkayıp biraz olsun dün gecenin etkisinden çıkmak istiyordu. Kendine gelip sabaha renk katan güneş ışığın tadını çıkarmak istiyordu.

Gölün parlak rengine hayran kalarak elini suya saldırdı. Yüzüne gelen ıslaklıkla gözleri açıldı. Kendini çok daha iyi hissediyordu. Dağınık saçlarına göz ucuyla baktığında onları örmeye karar verdi.

Saçlarını örmekle meşgül olurken arkasından gelen genç adamı fark etmemişti. Beline dokunan ellerle irkildi.

"Günaydın."

Çekici, erkeksi sese karşılık verdi. "Günaydın."

"Nasıl oldun?"

"Çok daha iyiyim."

"Güzel."

"Dün hayatımı kurtardın."

İlhan, güldü bu sözlere karşılık. "Sadece masum bir yılandı."

Evra, hızla ona doğru döndü. Saçlarını örüp iple bağlamıştı. "Masum mu? Onların ne kadar masum olduğunu sen benden daha iyi bilirsin!"

Genç adam, parlayan yeşil gözlere baktı. Yavaşça elini genç kızın yanağına götürdü. "Bu gölü hatırlıyor musun?"

"E-evet... Hatırlıyorum," diye karşılık verdi karısı tereddütle.

"O zaman seni ilk defa öptüğüm zamanı da hatırlıyorsun?"

Evra, kaşlarını çattı. İlhan'ın onu zorla öptüğü sahne aklına getirdi ve, "Evet... Sana nasıl vurduğumu da çok iyi hatırlıyorum," dedi başını dikleştirip haince gülerek.

"Bu göldeki hatıramızı değiştirmeye ne dersin?" İlhan, cevap beklemeden Evra'nın dudaklarına uzandı. Onu derin ve tutkulu bir şekilde öptü. Sanki hiç bırakmayacakmış gibi... Sanki hiç ayrılmayacaklarmış gibi dudakları birbirlerine kenetlendi.

Evra, nefessiz kalarak en sonunda dudağını İlhan'dan ayırdığında, "Birisi görecek," diye fısıldadı utanarak.

"Umurumda değil."

"Ama benim umrumda."

"Umurunda olmasın. Kimse umurunda olmasın... Evra, oradan hemen dönmeni istiyorum."

"Annem için gidiyorum İlhan, bunu biliyorsun... O iyi olmadan dönemem."

"Zehra Kızılkara'nın bir an önce iyileşmesi için dua edeceğim hiç aklıma gelmezdi," diye karşılık verdi İlhan başını iki yana sallayarak.

"Kızılkaralılardan nefret ettiğini biliyorum ama annem hakkında artık daha farklı düşünceler de olmanı istiyorum."

Şahranbolu beyi yüzünü buruşturdu. "Denerim."

Dün sabah handan aldıkları birkaç parça yiyecekle kahvaltılarını yaptıktan sonra yola koyuldular. İlhan, sınıra çok az kaldığı için Evra'ya biraz daha yakın olma isteğiyle onu kendi atına almıştı. Kızıl, usulca arkalarından geliyordu.

Yaklaşık beş saatlik yorucu bir yolcuğu hiç durmadan sürdürmüşlerdi. Genç kız eğer İlhan'ın yakınında olmasaydı bu yolcuğun bu kadar keyifli geçmeyeceğini biliyordu. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Onunla ilk defa sohbet ederek atın üzerinde ilerlemişti. İlhan'ın farklı yönlerini keşfetmek gün geçtikçe genç kız için inanılmaz bir keyif haline dönüşüyordu.

Evra, İlhan'ın kollarında olmanın tadını çıkarırken genç adama başını çevirdi ve yeni yeni kendine itiraf ettiği duyguyu ona fısıldadı. "Senin kollarında olmayı sanırım seviyorum."

"Sizden böyle şeyler duymak ne kadar şaşırtıcı Evra hanım?"

Genç kız dudaklarını düz bir çizgi haline getirdi ve masum bir şekilde omuzlarını silkti. "Bu aralar duygularıma söz geçiremiyorum."

İlhan'ın bu sözle birlikte gözleri ışıldadı. Genç kızın belindeki elleri daha da sıkılaştı ve onu çok daha yakınına çekti. "Sınıra yaklaşıyoruz."

"Evet... Ama nedense kendi beyliğime döndüğüme sevinemiyorum. Geri döneceksin, değil mi?"

İlhan, çok istiyordu onunla birlikte devam etmeyi ama şartlar buna müsaade etmiyordu."Sanırım en doğrusu geri dönmem."

Evra, onaylarak başını salladı. En doğrusu buydu... İlhan'ın kendi topraklarına ayak bastığında, Kızılkara beyliğinde olacakları tahmin bile edemiyordu.

İlhan, siyah atını durdururken Evra da attan inmeye hazırlanıyordu.

Her ikisi de attan indikten sonra birbirlerine baktılar bir süre. İlhan, duygularını bu aralar çok fazla açığa çıkardığını hissederek rahatsız oldu. Sadece en fazla bir iki ay ayrı kalacaklardı. Bunu neden bu kadar büyütüyordu? Sorun sadece ayrı kalmak değil, ona bir şey olacak korkusundaydı da ondan... Diye payladı kendi iç sesini.

"Dikkat et kendine." İlhan, onu alnından öptü ve Kızıl'ına binmesine yardımcı oldu. Dizine dokunarak ona tekrar baktı ve fısıldadı. "Kendi beyliğine geri dönersin değil mi?"

Genç kız sadece yavaşça başını salladı ve daha sonra atını hareketlendirdi. O yolda ilerlerken İlhan da Kemal ve Kadir'e döndü. "Size emanet. Kendinizden fazla onu düşüneceksiniz. Onu sağ salim görmek istiyorum."

Onlar da sadece başıyla onayladılar ve Evra'nın arkasından ilerlediler. İlhan, kendi atına bindi ve tozlu toprağı birbirine katan savaşçılarına baktı. En sonunda atının yönünü çevirdi ve kendi beyliğine doğru yol aldı.







***







Evra, çok yorgundu... Sınırı geçtikten sonra iki gündür yollardaydılar. Yaklaşık bir haftadır yolda olmanın kötü hissi üzerine sinmişti. Yıkanamamıştı ve bu onu çok huzursuz ediyordu. Kendi topraklarında olmanın huzurunu bile doyasıya yaşayamamıştı. İçindeki burukluk bir türlü yok olmuyordu.

Etrafına baktığında bu yoldan bir iki defa geçtiğini anımsadı. Biraz ileride bir gölün olduğunu biliyordu ama orada yıkanmaya cesareti yoktu. Belki savaşçılardan çok uzaklaşırsa güvenli bir şekilde yıkanabilirdi? Bu fikir ona bir an için çok mantıklı geldi.

"İleride bildiğim bir göl var... Orada dinlenelim mi?" diye seslendi yanında ilerleyen Kadir'e.

Yabancı topraklarda çok fazla durmak istemeyen Kadir, yüzünü buruşturdu ama en sonunda tamam anlamında başını salladı. Genç kızın dinlenmeye ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyordu.

Evra'nın dediği yere vardıklarında savaşçılar atlarından indi teker teker.

"Ben yıkanmak istiyorum Kemal. Siz, biraz uzaklaşsanız bir süreliğine..."

Kemal, tereddütle Kadir'e baktı. "Ya bir şey olursa?"

"Olmaz Evra," dedi Kadir.

"Lütfen... Beni konuşturmayın, yıkanmaya ihtiyacım var. Merak etmeyin benim beyliğimde bana birşey yapan olmaz."

Evra'ya ne zaman hayır diyebilmişlerdi ki? Deseler bile ne kadar fayda ederdi? Çaresiz kabul ettiler. Evra, yanına aldığı gül kokulu sabununu ve temiz çamaşır aldıktan sonra daha önce bir kez geldiği göle gitti. Arkasına dönüp baktığında savaşçıların hızla oradan uzaklaştığını gördü. Onların bu hali çok hoşuna gitti. Söz dinleyen halleri çok tatlıydı.

Üzerini çıkarmaya başladığında arkasından gelen ayak sesleriyle irkildi ve hemen toparlanıp panikle arkasını döndü.

"Sonunda seni yalnız yakalayabildik. Şahranbolular nefes aldırmadı bir türlü..."

Genç kız sıçradı duyduğu sesle. "Mehmet?"



---

Evra'yı  bakalım ne sürprizler bekliyor ☺️🤔
Tahminlerinizi bekliyorum

İSYANIM AŞKA ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin