Cynan kapıyı çalmadan içeri girdi.
"Ne yapıyorsunuz siz?" diye bağırdı asker kalabalığının arasında ikizleri gördüğünde. Ona haber veren asker arkasından içeri girip kapıyı kapattı.
"Rein'i aramaya gidiyoruz" dedi Alon gözlerini beline takmaya çalıştığı kılıcından ayırmadan.
"Dışarı çıkın" dedi Cynan askerlere. İçerde neredeyse yirmi kişi vardı ve Cynan bu kadar askerin içinde konuşma yapmak istemiyordu.
"Gitmek için kimden izin aldınız?" diye sordu Cynan, içerde sadece üçü kaldığında.
"Kimseden.." dedi Alin kaşlarını çatarak. "..izin almak zorunda değiliz!"
"Rein bizim kardeşimiz ve biz onu aramaya gideceğiz!" diye ekledi Alon da hemen arkasından bağırarak.
"Rein'i zaten arıyorlar" dedi Cynan öfkeyle soluyarak. "Oturun oturduğunuz yerde!"
"Oturmuyoruz!"
"Oturmayacağız!"
İkisi birden bağırdığında Cynan onlara doğru yürüdü.
"Oturacaksınız!" diye bağırırken Alin'in belindeki kemere yapışmış ve tek seferde çözerek kılıcını almıştı. "Rein kayıpken bir de sizle uğraşamam!"
"Uğraşma!" diye bağırdı Alin kılıcını Cynan'ın elinden geri almaya çalışarak. "Etrafta boş boş dolaşacağına git sen de Rein'i ara!"
Cynan sinirlenerek yanındaki sandalyeye bir tekme attı. Sandalye hızla savrulup başka bir sandalyeye çarptığında iki sandalye de gürültü çıkararak yere düşmüştü.
"Üzgünüm" dedi Alin. "Öyle demek istemedim, bunu biliyorsun."
"Boş versene.." dedi Cynan soğuk bir sesle. "Üç binden fazla askeri organize edip bilmediğim topraklara dağıtan benim. Kral Melioth'a her şeyin hesabını veren benim. O kadar kişiden 'onu bulamadık' sözünü duyan ve başını eğe eğe sizlere söyleyen de benim. Odama gidip onun boş yatağıyla karşılaşmamak için kıyıda köşede uyumaya çalışan da benim.. Sanırım senin dediğin gibi etrafta başıboş dolanmayı bırakmalıyım!"
"Özür dilerim.." diye fısıldadı Alin. "Öyle demek istemedim. Öfkeyle ağzımdan çıktı işte."
"Her neyse" dedi Cynan başını sallayarak. "Şimdi ben de bir öfkeyle sizi bir yere kilitlemeden düşün önüme."
"Nereye?" diye sordu Alon.
"Rein'i son gören kişilerin anlattıklarını dinlemeye."
"Cynan bunu dün ve ondan önceki gün yaptık zaten."
"Belki bir ayrıntı gelmiştir akıllarına" dedi Cynan. "Hem elimizde bunlardan başka ne var ki?"
"İyi de hiçbir şey söylemiyorlar!" diye bağırdı Alon. "Önümüzden yürüdü, merdivenden indi, bahçede gördüm.. bu kadar işte. Beyefendi giderken yüzünü kapattığı için kimse onun nereye gittiğini bilmiyor!"
"Yapacak daha iyi bir şeyin varsa söyle, seni dinliyorum" dedi Cynan kaşlarını çatarak.
Durumun tam olarak o da farkındaydı. Rein'i doğru düzgün gören biri yoktu. En son onu ahırlar ile çiçek bahçesinin ortalarında bir yerde bir seyis görmüştü, bu kadar. Dış kapılardan da çıkmamıştı. Cynan o gün giren çıkan şeyleri tek tek incelemiş ve sorgulamıştı. At arabaları, birkaç soylu ve Phandor grubu dışında saraya giren çıkan yoktu. Phandor grubunu kendisi göndermişti ve Rein'in onlarla olmadığını biliyordu. Soylular ve eşya arabaları da içeri girerken aranmıştı. At arabaları da aynı şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL EJDERİN UYANIŞI
FantasyKIZIL EJDERİN KANI hikayesinin 2. kitabıdır. "Baba?" "Ben babamız değilim" diyerek Rein'e doğru bir adım attı Dha. Rein kaşlarını çattı. Babamız sözü kafasını karıştırmıştı. "O zaman.. sen kimsin?" "Ben senim."