Gözlerimi yavaşça açtığımda Burak'ı gördüm.
Dalgalı saçları dağılmıştı ve hızlı hızlı nefesler alıp veriyordu. Son saniyede kediyi yoldan çekip kucağına almıştı. Yavru kedinin iyi olup olmadığına baktıktan sonra bana uzattı ve "Sakın bir yere ayrılmayın, geliyorum ben." deyip gitti. Nereye gidebilirdim ki zaten bu yavru kediyi bırakıp?
Minik siyah kediyi sıkıca sarınca titrediğini fark ettim. Kediye doğru "Tamam, geçti." diye mırıldanırken yavru kedi miyavlamaya çalıştı ama beceremedi. Aç mıdır acaba, ya da arabalardan mı korktu? Burak olmasaydı belki de bu yavru kedi ölecekti. Bu arada, Burak nereye gitti böyle? Umarım hemen gelir. Bakışlarımı yavru kediye çevirdiğimde gözlerini kapatmış hareketsizce kucağımda yattığını gördüm.
Kedinin başının üstüne yatıştırıcı bir şekilde okşarken Burak'ın "Benimle gel." diyen sesini duydum. Ne çabuk gelmişti. Parkın içine girip bir banka oturduğumuzda Burak'ın elindeki süt kutusunu ve şırıngayı gördüm.
Şırınganın içine süt çektikten sonra kediyi kucağımdan alıp sütü içmesi için kendi kucağına yatırdı. Kedi koyduğu yerde hareketsizce dururken gözlerini hiç açmadı. Bakışlarımı Burak'ın yeşil gözlerine çevirip "Burak kedide bir terslik var, bence aç. Acaba annesi terk mi etti?" dedim.
Burak yavru kediyi kucağında sırt üstü çevirdi ve bana şırıngayı uzatıp "Sütü sen içirir misin?" dedi. Kaşlarımı şüpheyle çatarak "Yavru kediye soğuk süt mü içireceğim? Isıtılması lazım bunun." dediğimde bana cevap olarak "Bunu ısıtana kadar kedi ölebilir. Üstelik dolaptan almadım, dışarıda sıcak üfleyen klimanın önündeydi. Ilık yani." dedi. Burak'ın istediğini yapmak için kediye yaklaştığımda şırıngayı ağzına götürüp azar azar içirmeye başladım.
Yavru kedi hiç durmadan sütü içtiğinde ne kadar çok acıktığını fark ettim. Bir kez daha şırıngaya süt koyup kediye içirdiğimde derin bir nefes verdim. Eğer biraz daha geç gitseydik yavru kedi yaşamayacaktı.
Kedi, Burak'ın kucağında uyuklarken gözlerimi parkta gezdirdim. Manzarası çok güzeldi, her yerde ağaç vardı. Gerçi yaşadığımız şehrin her yerinde ağaç vardı ama neyse. O yüzden buraya 'Yeşil Bursa' diyorlardı.
Kafamı Burak'a çevirip "Burası çok güzel." dediğimde "İstersen her zaman geliriz." diye yanıtladı beni. Kafamı olumlu anlamda salladıktan sonra oturduğumuz banktan kalktık. Burak, kediyi kucağından indirmeden "Yol üstünde veteriner vardı, oraya uğrarız." dedikten sonra hızlıca parktan çıkıp yola koyulduk. Bir ara kafamı onlara döndürünce gördüğüm manzaraya gülmeden edemedim. Yavru kedi iyice Burak'a sokulmuş uyuyordu. Burak'sa bir eliyle kediyi tutarken diğer eliyle de kedi soğuktan etkilenmesin diye üstünü kapatıyordu.
Veterinerin önüne geldiğimizde Burak'a baktım. Normalde biri onu dışarıdan çok umursamaz zannedebilir ama içi çok güzel bu çocuğun. Burak'la hızlıca veterinere girince kediyi nasıl bulduğumuzu ve beslediğimizi anlattık.
Veteriner yüzündeki gülümsemeyle "Bize birkaç kişi 'Yavru kedi gördük.' demişti ama biz her parka gittiğimizde bulamamıştık. Büyük ihtimalle annesi onu terk etti ama annesi geri de dönebilir. Yavru kedilerin annesiyle yetişmesi en iyisi ama bu yavru için yapacak bir şey yok. En kötü ihtimalle annesi ölmüş olabilir." dedi. Bize nasıl besleneceğini ve birkaç önemli bilgi daha söylediğinde eve götürmemize onay vermişti.
Burak'la apartmanın önüne geldiğimizde "Kimin evinde kalacak?" diye bir soru sordum. Burak yavru kediyi benim kucağıma bırakıp "Ben beceremem tek başıma, sen daha iyi bakarsın." dediğinde "Öyle deme, daha demin benden daha ilgiyle baktın kediye. Ama çok ısrar ettin bende kalsın kedicik." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
HumorBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...