Acı neydi?
Acı, şu an kalbimi saran bir duyguydu benim için. Nefretti, öfkeydi. Ama neye? Geçmişi geçmişte bırakıp kendi yoluna giden biri için miydi bu öfkem? Bakışlarımı ruhsuzca önüme çevirip karşıda duran tuvaletin kapısına doğru yürümeye başladım. Hiçbir sesi duymuyordum, hiçbir şeyi anlamıyordum, hiçbir şeyi hissetmiyordum. Kapıdan içeriye girince sinirle üstümdeki Sweatshirt'ü çıkarttım. İlk başta sinirden titreyen ellerim buna engel olsa da sonrasında hızla asılınca çıkartabilmiştim.
Ellerimde duran kıyafeti lavabonun mermerine fırlatır gibi attığımda Merve son anda yakalamıştı. Elime sabun sıkıp kolumdaki yazının üstüne sürdüm. Suyu açarak sabunu köpürttüğümde tırnaklarımla yazıyı kazımaya çalışıyordum. Bir el kolumu tutunca bakışlarımı elin sahibine çevirdim. Esen kaşlarını çatarak "Buse, şunu yapmayı kes." dediğinde "Sadece geçmişten arınıyorum." dedim. Hiçbir şey yaptığım yok.
Yazının çıktığına emin olduktan sonra keyifle kızaran koluma baktım. Kızlara bakmadan "Siz sınıfa gidin, ben tuvalete girip geliyorum." dedim ve hızlıca tuvalete girdim. Kapıyı ardımdan kilitledikten sonra derin bir nefes aldım. Üşüyen ellerimle önüme gelen saçlarımı geriye attım. Yanan yüzümü ellerimle kapatıp titrek bir nefes çektim içime.
Acı böyle bir şeydi. Kalbinin sıkışması, ellerinin titremesi, nefes alamama... Bunlar sadece fiziksel olanlar. Kimse bir insanın iç acısını anlayamayacak. Derin bir nefes vererek tuvaletin kapısını açtım ve dışarıya çıktım. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadıktan sonra aynaya baktım.
Duruşumu dikleştirip aynaya bakmaya devam ettim. Yüzüme samimiyetsiz bir gülüş eklediğimde başımı da dikleştirdim. Şimdi hiçbir şey olmamış gibiydim. Bu benim acılarımı kapatma yöntemimdi. Sınıfa doğru yürümeye başladığımda kızların çoktan tuvaletten çıktığını fark ettim. Kaloriferin önündeki görüntüleri görmemek için direkt sınıfa bakarak yürüdüm. Her yer karanlıktı, bir tek baktığım yer gözüküyor gibiydi.
Sınıfa girdiğimde dersin çoktan başladığını gördüm. Ders matematikti. Kapıda ben hocaya boş boş bakarken hoca da bana öyle bakıyordu. Birkaç saniye bakıştığımızda sınıftan kıkırdama sesleri geldi. Matematik öğretmenine şirince sırıtmaya çalışarak "Girebilir miyim hocam?" diye sorduğumda kafa salladı.
Yerime yürümeye başladığımda hoca "Bu soğuk havada kısa kolluyla üşümüyor musun kızım?" diye sorunca "Yok hocam." diye yanıtladım onu. Hoca kendi kendine söylendiğindeyse de tüm sınıf gülmeye başladı.
"Bu okulda herkeste var bir şey, herkes garip. Neyse, ben de garibim. Bulmuşum yerimi."
İstemsizce hocaya ben de güldüm. Ne olursa olsun gülüşümü kaybetmeyecektim. Son günlerde öğrendiğim tek şey buydu. Hayatımda olmayanlar kadar olanlar da vardı. Ve bana acı verenleri düşünmektense sevdiklerimle mutlu bir gün geçirirdim. Esen bana yavaşça "Daha iyi misin?" diye sorunca sırıtarak "Tabii ki. Neden iyi olmayayım?" diye sorusuna soruyla yanıt verdim. Arkama hafifçe dönüp baktığımda Eylül'ün 'Salak mısın?' diyen yüz ifadesini görünce "Mükemmelim arkadaşlar, hiç daha önce bu kadar iyi olmamıştım." dedim.
Bana inanmıyorlardı. Gerçekten iyi hissediyordum. Tamam... Kimi kandırıyorum? Şaşkınım, hâlâ olayın şokundayım. Acısı sonradan çıkar. Ama şu an hiçbir şey olmamış gibiyim.
Ders bittikten sonra kızlarla kantine ineceğimiz sırada Bora ve Umut'la karşılaştık. Ben hariç herkes onları umursamadan merdiven inmeye devam ederken ben selam vermek için durdum. Umut da benim gibi durunca Bora bize kısa bir bakış atıp sınıfa gitmeye devam etti. Umut bana gülümseyerek "Nasılsın?" diye sorduğunda "İyiyim. Sen?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
HumorBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...