Sınıfa giren edebiyat öğretmeni beni kurtarmıştı.
İkisi de bana şaşkınca bakarken "Ne?! Burak'ın yanına oturmak istedi canım, bu yüzden de ikiniz oturmak zorundasınız." dedim. Eylül omuz silkerek "Bana ne, oturmam ben onunla!" diye inat ettiğinde Bulut "Sanki ben çok meraklıyım sana!" dedi ve yanına oturdu. İkisi de kollarını göğsünde birleştirmiş sırt sırta oturuyordu. Onlara gülüp geçerken kafamı Burak'a çevirdim. Gözlerini kapatmış uyumaya çalışıyordu.
İstemsizce elim alnına düşen saçına gidince birden zehir yeşili gözlerini açtı. Ne yaptığımı anlamak ister gibi gözlerini üstümde gezdirirken zehirin gözlerinden bana bulaştığını hissettim. Saçını geriye doğru düzeltip "Huylandırmasın." diyerek ona açıklama yaptım. Bana mırıldanarak teşekkür ettiğinde gülümsedim. Bizim edebiyatçımız bugün gelemediği için başka bir edebiyatçı derse girmişti. Sınıfta yoklama alırken isimlerimizi okudu...
Buse Dinçer
Burak Keskin
Emre Özkan
Esen Akdemir
Merve Demirtaş
Nihal Özdoğan
Eylül İlkay
Bulut Tekin
Hoca bizi serbest bıraktığında Burak uyumaya devam etti. Başımı hafifçe yana çevirip onu izlemeye başladım. Eskiden olsa hiç çekinmeden bakardım ona ama şimdi bakarken beni yakalayacak diye ödüm kopuyordu. Sahi eskiden derken ne kadar önce? Üç gün, bir hafta, bir ay önce mi? Resmen bebeklik arkadaşımdan hoşlanıyorum. Yani galiba... Belki... Tamam, tamam itiraf ediyorum. Biraz... Çekinerek başımı Burak'ın kolunun üstüne koyduğumda hiçbir tepki vermedi. Halbuki benim kalbim deli gibi atyor.
Acaba o bir şey hissediyor mudur? Kalp atışı hızlandıysa eğer belki olabilir. Ama kalbini mi dinleyeyim çocuğun? En iyisi bileğinden nabzına bakmak. İki parmağımı bileğine bastırırken Burak birden yattığı yerden doğruldu. Parmaklarım bileğinden kayarken uykulu gözlerle "Buse bir gün şu nabzımı durduracaksın. Tam uykuya yeni dalıyordum korkuttun." dedi. Utanarak bakışlarımı ondan kaçırdım. "Özür dilerim, korkutmak istememiştim. Bir an nefes alamadın gibi geldi."
Burak sabah giydiği montu masanın üstüne koyup "Özür dilemene gerek yok, gel." dedi. Burak montu yastık gibi kullanırken ben tekrardan başımı koluna yasladım. Rezil oldum daha demin, rezil. Niye çocuğun nabzına bakmak istersin ki? Aptal Buse, aptal. Bakışlarım bizimkilere kayınca Esen'in kitap okuduğunu gördüm.
Emre kafasını kitabın önüne koymaya çalışırken "Benimle ilgilen, benimle." dediğini duydum. Daha sonra gözlerim arkalarında oturan Bulutlara kaydı. İkisi de ciddi bir şekilde oturmuş boş boş duvara bakıyorlardı. Şu an onlarla hiç uğraşamam. Yattığım yerde Burak'a biraz daha sokuldum ve gözlerimi kapattım. Çok uykum vardı, dün geç yatmıştım. 'Eğer şimdi uyursam belki uykumu alırım.' düşüncesiyle uykuya daldım.
××××××××××××××××××××
Rüyamın arasına giren mırıltı sesleriyle uyanmaya başladığımı hissederek yaslandığım yere daha çok sokuldum. Uyanmak istemiyorum, salın beni. Esen'e benzettiğim bir ses "Kanka uyandırmasak mı?" diye sorduğunda galiba Eylül de "Ya çok tatlı uyuyorlar, kıyamam ben bunlara valla." dedi. Ne diyor bunlar ya? Kim tatlı?
Sanırsam Bulut'a ait olan erkek sesi "Uyandırın işte lan, neyi tatlı bunların? Burak kutup ayısı gibi yatmış." deyince 'Sensin kutup ayısı!' demek istedim ama gözlerimi bile açamıyordum. Bulut tekrardan "Emre sen videoya çek, ben Burak'ın burnuna dokunarak onu uyandırmaya çalışayım." dedi gülerek. Tam bize doğru bir el geldiğini hissettiğimde Emre "Rahat bıraksana insanları azıcık." dedi ve Bulut'un eline vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
HumorBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...