Haftalar sonra ilk defa adını söyledim.
Yeşil gözlerini gözlerimden ayırmadan bana bakarken o da şaşırmış gibi görünüyordu. Ruhum acı içinde kıvranıyordu ama bedenim ayaktaydı. Onun isminin arasından çıkan dudaklarım yanıyordu.
"İsimsiz yok, kayboldu. Evde yok, bahçede yok. Bulamıyorum. Lütfen onu bana getir."
Bilincimden izinsizce kurulan cümlelerim onu harekete geçirmişti. Hiçbir şey söylemeden arkasına dönüp giderken karanlıkta kaybolmuştu. Gözyaşlarımla buğulanan gözlerimi kapatıp apartmanın girişindeki basamağa oturdum. Bacaklarıma kollarımı dolayınca yüzümü de oluşturduğum küçük boşluğa gömdüm. Gözlerimden akan yaşlar siyah kotumu ıslatıyordu.
Birkaç dakika sonra uzaktan onun sesini duydum. Çok uzaktan geliyordu ve "İsimsiz, İsimsiz?!" diye bağırıyordu.
Daha ne kadar öyle durdum bilmiyorum ama ömrümden ömür gitmişti. Sanki birkaç dakika sonra şurada bayılacakmış gibi hissediyordum. Başım ağlamaktan zonkluyordu. Cılız bir miyavlama sesi duyduğumda başımı hızlıca yukarıya kaldırdım ve karşımda duran kişiye baktım. Yeşil gözleri rahatlamış bir şekilde bakarken siyah saçlarının dağılmış olduğunu gördüm. Elleri İsimsiz'i sıkıca tutuyordu.
Aklım aylar önce gördüğüm manzaraya gidince yanağımdan bir gözyaşı daha süzüldü. İsimsiz'i ilk bulduğumuz gün de karşımdaki halleri aynıydı.
Hızlıca oturduğum yerden kalktım ve onlara doğru koşmaya başladım. Eliyle bana hafifçe İsimsiz'i uzatırken daha çok bekleyemeyip İsimsiz'e sıkıca sarıldım. Siyah tüylerinin üstüne defalarca öpücük kondururken "Çok korktum, çok korkuttun beni. Bir daha evden kaçmak yok." diyerek mırıldandım. Gözyaşlarım gözümü kapatıp açarken bile durmadan akıyordu. Kollarımı biraz daha sıktığımda ondan bir öksürük sesi geldi.
Bakışlarımı ona çevirsem mi diye kararsız kalırken en sonunda yenilip gözlerimi ona çevirdim. "Şey, kolumu alabilir miyim?"
Kaşlarımı çatarak baktığı yere bakınca İsimsiz'le birlikte onun da eline sarıldığımı fark ettim. Biraz geç olmuştu bunu anlamam. Sadece İsimsiz'i tutarak bir adım geriye doğru gittim. Eli boşluğa düşerken kalbim hızlı hızlı atıyordu. Bugün gereğinden fazla garipti. Normalde her günüm garipti ama bugün... Haftalar sonra ilk defa göz göze geldim, adını söyledim, eline sarıldım.
Eskiyi ne de çok özledim. Neredeyse her dakika onunlaydım. Gülebiliyordum o zamanlar. Onu özlediğim gibi gülmeyi de özlemiştim.
İsimsiz'in başına bir öpücük daha kondurduğumda kısık sesle miyavladı. O sırada onun sesini bir daha duydum. "İsimsiz bir gün bende kalabilir mi? Uzun zamandır görmüyorum onu."
Acaba hayal falan mı duyuyorum? Beklerim kendimden. Gözlerimi ona çevirmeden "Tabii, olur. Benim İsimsiz'i temizlemem lazım. Ondan sonra getiririm." dedim. Bana başını salladığını hissettiğimde ürkek bir şekilde ona baktım. Yeşil gözlerini hiç kırpmadan bana bakıyordu. Bana bu kadar dikkatli bakması kalbime yüksekten atılıyormuş hissi veriyordu. Gözlerinde yeşilin her tonu vardı. Ama şu anda açık yeşil hakimdi gözlerinde.
Gözlerimi hızlıca ondan kaçırıp "İyi akşamlar." dedikten sonra apartmana doğru ilerledim. Yanından hemen kaçmıştım ama yine de bana cevap vermedi. Yani söyleyip de duymama ihtimalim çok düşük. Bir an gerçekten eskiye döndük zannetmiştim. Sanki bu olaylar hiç yaşanmamış gibi davranmıştı. Yoksa ben mi gereğinden fazla abarttım?
Evet, ben abarttım. Resmen çocuğun duygularıyla oynar gibi onu terk ettim, sonra da onun hiçbir şey olmamış gibi davranmasını bekliyorum. Benden nefret etse az kalır. Ama böyle olmak benim suçum değil. Bunu ben istemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
HumorBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...