Adım koridorda yankılanıyordu.
Vücudum bir çift kol tarafından tutulmuştu. Eylül yanımdan "Buse?!" diye bağırınca tutan kişinin o olduğunu anladım. Sıkışan kalbim acımı artırırken kendimi toparlayamadım. Gözlerim açık mı kapalı mı bilmiyorum. Sadece karanlıktaydım, acı çekiyordum ve nefes alamıyordum.
Kızların hepsi adımı bağırırken başka gür bir sesin bize yaklaştığını duydum. Burak'tı. Bana sesleniyordu. Yere düşmek üzereydim, Eylül beni zor tutuyordu. Başka bir el sırtımı sardığında Eylül tersçe "Bırak, sakın dokunma ona." dedi. Burak onu umursamayıp koluyla bacaklarımın arkasından sardı ve beni kucağına aldı. "Şu an tartışmanın sırası değil."
Nöbetçi öğretmen telaşla "Müdür yardımcısının odasına götürün, koltuğa yatırın." dedikten birkaç saniye sonra sırtım deri koltuğa değdi. Nöbetçi öğretmen tekrardan "İçeriye girmeyin, herkes dışarıda beklesin." diye bağırdı. Ciğerlerim yanıyordu, kalbime taş oturmuştu. Şu an Azrail'i görsem hiç yadırgamam. Ölecek gibi hissediyordum.
Burak bir elini yanağıma yaslayarak "Buse nasıl hissediyorsun?" diye sorunca "Nefes alamıyorum." dedim. Kalan son mecalimle elimi boynumun biraz altına göğüs kafesimin üstüne götürüp "Çok ağrıyor." dedim. Nöbetçi öğretmen "Camı açın! Başından çekilin kızın, nefes alsın." dediğinde Merve "Tansiyonu düşmüş galiba." dedi.
Nihal "Bulut, kantinden bir şeyler al, gel. Koş!" deyince nöbetçi öğretmen bir daha "Odayı boşaltın." dedi. Eylül sinirle "Arkadaşımızı yalnız bırakmayız." dediğinde kadın derin bir nefes verdi. Camdan gelen temiz hava ciğerlerimi rahatlatırken biri bileğime kokusundan anladığım kadarıyla kolonya döküyordu. "Ne oldu burda?!"
Aramıza müdür yardımcısı da katılmıştı. Nöbetçi öğretmen "Öğrencinin tansiyonu düştü. Ambulansı ve velisini arayalım." deyince "Hayır, gerek yok. Birazdan geçer." dedim. Müdür yardımcısı "Velini aramak zorundayız." dediğinde Nihal "Ben ararım." dedi.
Uzun bir sessizlikten sonra kendimi iyi hissetmeye başlamıştım. Kapının önündeki insanların konuşmasını duyabiliyordum. Bulut bir ara gelip kantinden aldığı tuzlu atıştırmalığı ve suyu bırakmıştı. Sonra müdür yardımcısı onu da dışarıya yollamıştı. Yani kapının önüne.
Kalbimdeki ağrı git gide azalmıştı. Gözlerimi hafifçe araladığımda bulanık bir aydınlıkla karşılaştım. Tekrardan gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda Burak'ın yeşil gözleri kadrajıma girdi. Endişeyle "Daha iyi misin?" diye sorunca cevap vermedim. Bakışlarımı başka yöne çevirdiğimde kızları gördüm. Hepsi telaşlı bir şekilde bana bakıyordu. Eylül yanıma gelip "İyi misin Buse?" diye sorunca "Evet." diye fısıldadım.
Burak'a bakışlarım tekrardan kaydığında kaşlarının çatık olduğunu gördüm. Hiçbir şey demeden dizlerinin üstünden ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Acaba ona çok mu kaba davrandım. Hakkediyor ama. Dün sabah yaptıklarından sonra her şeyi hakkediyor. Kapının önüne geldiği sırada dayanamayıp "Burak!" diye seslendim çatallı çıkan sesimle. Olduğu yerde durup hafifçe bana doğru döndüğünde yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı. Sadece o değil kapının önünde onu bekleyen arkadaşları da çok şaşkındı.
Yattığım yerde başımın dönmemesine dikkat ederek oturur pozisyona gelmeye çalışırken "Teşekkür ederim." dedim. Bana burukça gülümsedikten sonra önüne geri döndü ve yürümeye devam etti. Odadan çıkarken kapıyı da kapatmayı ihmal etmemişti. Muhtemelen dışarıdakilerden rahatsız olacağımı düşünmüştü. Hayır Buse, kendine gel.
Müdür yardımcısı "Şimdi velinle görüştüm. Geliyormuş." deyince "Nihal arayacaktı." dedim. Nihal'e söyleseydim aramazdı ve okulda kalırdım. Huysuzca yerimde kıpırdanırken ders zili çaldı. Nöbetçi öğretmen koridora çıkıp öğrencileri zorla sınıfa sokmaya başladı. Ben kapıda bize şaşkınca bakan Esen'i görünce bize "Ne oldu burda? Tuvalete gidip geldim olanlara bak. Emre söylemese ruhum duymayacak." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
Hài hướcBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...