Uzun bir yarıyıl tatilinden sonra okulun ilk günüydü bugün.
Bir tatil ne kadar berbat geçirilebilirse o kadar berbat geçmişti. Gündüzleri uyumuştum, geceleri film izlemiştim. Gözyaşlarım ve sümüklerim eşliğinde...
Hiç bu kadar uzun süre yalnız kalmamıştım. Genelde yanımda hep kızlar olurdu. Tatillerde bile telefonla iletişim kurardık. Ya görüntülü konuşurduk ya da mesajlaşırdık. Bazen de telefonlarımızdan uzak kalırdık. Böyle zamanlarda da yanımda hep 'O' olurdu. Ama bu sefer kimse yoktu.
Kızlarla kavgamızdan beri bir tek karne gününde konuştuk. O da kuru bir 'Görüşürüz.'den ibaretti. O ise karne gününe bile gelmemişti. Hatta o günden sonra hiç görmemiştim.
Benim onu terk ettiğim gün eve nasıl gittiğimi hiç hatırlamıyorum. Aklımda kalan tek şey soğuk kaldırımlara sarsak adımlarla basarak hıçkırıklarım ve gözyaşlarım eşliğinde yürümemdi.
O gün akşam su içmek için mutfağa gittiğimde camdan onun apartmandan çıktığını görmüştüm. Sırtında çantasıyla birlikte karanlık sokakta yürümüştü. Ben de gözden kaybolana kadar onu izlemiştim.
O hafta hiç okula gelmemişti. Zaten karnenin alınacağı hafta kimse okula gitmemişti. Ben hariç. Evde durmamak için elimden geleni yapıyordum. İki hafta da tatil vardı. Yani üç haftadır ne yüzünü görüyordum ne sesini duyuyordum. Muhtemelen İstanbul'a kuzenlerinin yanına gitti.
Yavaş yavaş onsuzluğa alışıyordum. Yalnızlığa alışıyordum.
Sırt çantama öylesine bir defter ve okuma kitabı attım. Kalem kutumu da atmadan önce içinden yeşil bir kalem çıkartıp her gün yaptığım şeyi yaptım. Hırkamın kolunu sıvayarak sağ bileğimdeki yazının üstünden geçtim.
'Yeşili hatırla.'
Dudağımın iki kenarı burukça yukarıya kalkarken kendi kendime mırıldandım. "Yeşili hatırla."
Aynı yazıyı silinmesin diye telefon kılıfımın üstüne de yazmıştı. Ama ben oradan da silinmesin diye yazdığı günden beri hiç kullanmamıştım.
Siyah hırkamın kolunu geri indirip haftalardır gözyaşlarımın üstüne aktığı yazıyı kapattım. Bacağıma sürtünen İsimsiz'e bakışlarım dönünce ona şefkatle baktım. Kimsenin ona dokunmasına izin vermiyordum. Günümün çoğunluğunu onunla geçiriyordum. Artık büyümüştü, daha yaramaz bir kedi olmuştu. Siyah tüyleri çok bakımlıydı. Yeşil gözleri hep haylazca bakıyordu etrafa.
İsimsiz'i biraz okşadıktan sonra kulağıma kulaklığımı taktım. Hemen ardından telefonumdan müziği açarak odamdan çıktım. Hızlıca montumu giydim ve evin dış kapısını açarak ayakkabılarımı giymeye başladım.
Birkaç dakika sonra müzik eşliğinde okula doğru yürürken buldum kendimi. Peki ben sınıfa gidince ne yapacağım? Onunla karşılaşmak zorundayım. Ama onu görmek istemiyorum. Canım yeterince yanıyor zaten. Kalbim, tıpkı kaktüse sarılmış gibi acıyor.
Soğuktan kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp sıcak nefesimi titrekçe dudaklarımın arasından bıraktım. Kendimi soyutlamak istercesine sırtımın tam ortasına kadar uzanan saçlarımın önüme düşmesine izin verdim.
Dinlediğim müziğin sesini iyice açtıktan sonra düşüncelerimi bir süre boşluğa bıraktım. En azından beynimi bir süre böyle uyuşturabiliyordum. Acım, birkaç dakikalığına müziğin sesiyle bastırılıyordu.
Okula geldiğimde adımlarımı hızlandırıp sınıfa gittim. Merdivenleri üç saatte anca çıkabilmiştim. Allah katına mı çıkıyor bu merdiven ya, niye bu kadar fazla basamak var?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz
HumorBirbirlerinin kardeşi gibi olan, mutsuzken bile birbirlerini güldürebilen, kavga etseler de iki dakika sonra unutan beş kız. İşte bu hikaye onlara ait. ×××××××××××××××××××× Beşimiz aynı anda sarıldığımızda "Ne olursa olsun ayrılmak yok." d...