2. Bölüm - Yok

1.1K 116 20
                                    

Başımı yavaşça arkama çevirdiğimde gördüğüm kişiye şaşırmadım desem yalan olur.

Esen gülümseyerek bana bakıyordu. Ben şaşkınca ona bakarken "Hadi, konuşalım." dedi. Aklıma şimdi Umut'la konuşmaya gideceğim gelince bakışlarım Umut'a döndü. O da durumu anlamış gibi bana gülümsedi ve ellerini cebine koyarak başıyla 'Git.' diye işaret verdi.

Bir an beynim durmuş gibi hissedip boş boş yere bakmaya başladım. Ne yaptığımı kesinlikle bilmiyorum. Sanki gri bir duman beni kontrolü altına almış istediğini yaptırıyordu. Uykusuzdum, ondan olabilir. Umut bana son kez kısa bir bakış atıp okuldan çıktığında yavaşça Esen'e doğru döndüm. Esen'le ne konuşacaktım ki? Acaba Umut'la gitmemi istemediği için miydi? Olabilir. Esen'in, Eylül'ün ve Nihal'in aksine Umut'tan pek de hoşlandığını söyleyemem.

Vücudum tamamen Esen'e döndüğünde arkasında beni izleyen kızları görünce şaşırdım. Merve, Eylül, Nihal ve Esen sakince bana bakıyordu. Asıl şaşırdığım bana bakmaları. Dört haftadır doğru düzgün konuşmadık bile. Üstelik ben onlarla göz göze gelmekten sakınmıştım. Ettiğimiz o kavgaya rağmen sakince bakmaları beni ürkütüyordu. Fırtına öncesi sessizlik gibi. Gerçi fırtına kopalı çok oldu.

Esen "Çardakta oturalım. Konuşacak çok şeyimiz var." deyince hepimiz onun dediğine uyup çardağa gittik. Herkes karşılıklı olan bankın bir köşesine otururken Esen beşinci kişi olarak Merve'yle arama oturdu. Kahverengi gözlerimi bankın masasına diktiğimde omuzlarım düşük bir şekilde boş boş oturuyordum. Uzun dakikalar boyunca kimseden ses çıkmadı. Kendimi, sanki her şey benim suçummuş gibi kötü hissettim. Hatta bir ara oradan arkama bakmadan kaçmak istedim. Ama biri konuşur umuduyla bekledim.

Esen derince bir nefes verip "Böyle susup oturacak mısınız yani? Hepimiz buraya niye geldiğimizi biliyoruz. Artık konuşmalıyız, sorunlarımızı halletmeliyiz." dedi. Merve mırıldanarak "Her şey benim suçummuş gibi hissediyorum." dediğinde kendi içimden 'Ben de.' dedim. Bence herkes içinden kendinin suçlu olduğunu düşünüyordur.

Yaklaşık beş dakika sonra Eylül oflayarak gözlerini devirince sinirli bakışlarımı ona döndürdüm. Nihal bıkkınca "Konuşmayacaksak eve gideceğim, otobüse yetişemezsem bir sonraki geç gelecek." dediğinde sert çıkan sesimle "Konuşacağız." dedim.

Eylül kaşlarını çatarak "Konuşalım o zaman. Niye buraya topladın bizi Esen?" diye sordu. Esen saçlarını geriye doğru düzeltirken "Niye getirdiğim ortada değil mi Eylül, ne bu halimiz ya? Birbirimizden kopmuş durumdayız. Sen sadece Bulut'la konuşmak istiyorsun, Nihal kendi kendine takılmaya çalışıyor, Merve zaten konuşmuyor." dedi. Sonra da bakışları bana dönüp sinirle konuştu.

"Sen ne halt yemeye çalışıyorsun? Bizimle konuşmuyorsun, yüzümüze bile bakmıyorsun, hatta benimle hiçbir sorunun yokken başka yere oturdun, Burak'tan ayrılmışsın... Daha saymamı ister misin? Şu yüze bak ya! Seni 9. sınıfta ingilizceci 'Sınıfta en çok gülen kişi' diye ayağa kaldırıp alkışlattı, şimdi olsa 'En depresif kişi' diye yuhlatır."

Ruhsuz bakışlarım Esen'i bulduğunda kalp atışlarım onun adını duyduğu için karmakarışık bir ritim tuttu. Nihal sessizce gülüp "Cidden niye ingilizceci öyle değişik bir şey yaptı?" diye sorunca Eylül "O kadın senin okul çantanı camdan atmaya çalışmıştı, bence hiç sorgulama." dedi.

Hepsi Eylül'ün dediğine gülerken montumun kapşonunu kafama geçirdim. Yağmur çiğselemeye başlamıştı. Çardağın üstü ağaç dallarıyla kapalı olsa da yaprakların arasından yağmur damlaları düşüyordu. Karşımda oturan Eylül derin bir nefes verdikten sonra "Kavga ettiğimiz gün biraz ileriye gittim. Merve'yle öyle dalga geçmemeliydim." dedi ve Merve'ye dönüp "Özür dilerim." dedi.

İsimsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin