Dişlerimi sıktım. İçimden gelen hıçkırıkları güçlükle bastırmaya çalıştım. İçim kor gibi yansa da aklımdaki tek şey Tahirin hayatıydı.
N:Olucak. Ayrılıyoruz.
A:Nefes sen ne diyisın. Ne oldu da böyle şeyler soyliysin sen.
N:Tahirin benim gibi biriyle olmasını istemiyorum çünkü.
A:Guzum saçmalama. O ne demek senin neyin var ki?
N:Kanserim...
Asiye abla şaşkınlıktan ağzını kapatmış, Mustafa abi duyduğu kelimeyle sarsılıp kendini sandalyeye bırakmış, Berrak suratına çarpılmış bir tokatmış gibi şaşkınlıkla bakakalmış. Yangazlarsa hala söylediklerime inanamamıştı. Hepsi bir tarafa dağılmış gibiydi. Kanser olmamı sindirmeye çalışıyorlardı. Tahir..
Ah Tahir... Kocam.. Hayatımı güzelleştiren adam. Kolum, kanadım. Arkamda duran dağ. Ömrümün en güzel mevsimi. Sevdiğim...
Bakma öyle gözlerimin içine. Ruhum eziliyor. Canım gidiyor. Ömrüm eksiliyor.
Seni bırakayım derken kendimden vazgeçiyorum ben aslında haberin yok. Zor. Çok zor ama ne kadar zorlasa da mutlaka unutacaksın.
Ben içten içe konuşurken Tahir de içimi okuyormuş gibi kabullenmeyerek "UNUTMAM" der gibi kafasını salladı. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Tahirin o bakışlarının altında eziliyordum. Canımı alıyordu sanki o mahsun bakışları.
Tahire yaklaşmadan uzaklaşarak oradan ayrıldım ve odaya çıktım. Kendimi odaya atar atmaz, içeri girer girmez kapıyı kapatıp olduğum yere yaslandım. Sırtım kapıya dayanmış önümde Tahirle beraber uyduğumuz yatak. Hissettiklerimin tarifi yok. Eğer hissettiklerimin birazını açıkla derseniz tek söyleyeceğim şey, acı. Acı demek bile az kalıyor sanki. Kanser beni öldürür mü bilmem ama galiba bu acı öldürecek. Kapıya yaslanmış odayı izlemeye başladım. Evlendiğimizden beri bu odada geçen her anı film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Yatağa doğru yöneldim ve yere oturdum. Tahirin yastığını kucağıma aldım ve yüzümü o yastığa gömdüm. İçim gidiyordu. Bu içimdeki acıdan beslenen yumruk yüreğime yüreğime vuruyordu. Bırakacaksın diyordu başka bir şey demiyordu. Kendi acımla boğulurken içeri Berrak girdi. Hızlıca kapıyı kapatıp yanıma koştu ve kendini yere attı. Yanıma süründü ve sımsıkı sarıldı. İçimde biriktirdiğim her bir damla gözyaşını fazlasıyla Berrağın kollarında akıtmıştım. Ne o sustu ne ben. Ikimizin de ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamıştı artık. Hiç konuşmadık. Sadece sarılıp ağladık bir süre. Kendime gelmem lazımdı artık. Berrak kendini geri çekti. Ve elleriyle yüzünü tuttu.B:Arkadaşım. Canım. Nefesim benim.. Sana hiç bir şey olmayacak, bunu da atlatacaksın. Az önce söylediklerini de unutacaksın tamam mı. Bak Tahir senin söylediklerinden beri kendinde değil. Sen kanser değilsin ve eşinden de ayrılmayacaksın. Özellikle kanser olduğunu unutacaksın. Sen kanser değilsin! Değilsin!
N:Kendimizi kandırmanın hiç bir anlamı yok. Sizde boşuna kendinize yalan söylemeyin. Tahirle de..
B:Hayır! Sakın o cümleni bitirme. Hadi tamam yalan söylemeyelim o zaman birbirimize. Madem sen öyle istiyorsun. Söyle o zaman ayrılmayı gerçekten istiyor musun? Senin aklın alıyor mu böyle bir şeyi. Nefes Kaleli, Tahirden nasıl ayrılacak? Mümkün mü böyle bir şey?
N:Ne yapmam gerekirdi böyle bir durumda? Bu yaptığımdan başka ne yapmam gerekirdi Berrak!? Mecbur. Mecburuz biz.
B:Saçma salak konuşma Nefes! Senin şuan yaptığın, dizilerdeki o saçmalıklardan ibaret. Siz evlenirken birbirinize söz vermediniz mi?! Verdiğin sözü böyle bir an da unutabilecek misin gerçekten? Tahirin kalbini söküp atabilecek misin Nefes?
N:Peki ben ölür...
B:Hayır!! Hayır ya Hayır!! Yok öyle bir şey!
N:Var! Öyle bir ihtimal var! Siz bunu göz ardı etsenizde var böyle bir ihtimal, neden anlamıyorsunuz?!