A:Nefes, Tahir! Çıkın.
Yavaşça ellerimi Tahirin başının altına koyup dizlerimi çekmeye çalışırken Tahir de uyandı. Uykunun ağırlığıyla boğuk bir şekilde konuştu.
T:Noluyo?
N:Bilmiyorum ki.
Hemen gidip kapıyı açtım. Karşımda korkuyla konuşuyordu Asiye abla.
N:Hayırdır ablam bir şey mi oldu?
A:Polis. Kapıda polisler var Tahiri istiyler.
N:Ne? Polis neden Tahiri istesin ki?
A:Cinayetten...
N,T:Ne?
_______________________________
Odada dört dönüyordum. Ne Denizin babasız kalışını, ne Tahiri kaybetmeyi, ne de Tahirin o iğrenç parmaklıklar arkasında olduğunu kabullenemiyordum. Tahir daha bugün söz vermişti bana. Denizi kaybetme korkusu gözlerini kör etmişti. Nasıl olurda ardından 1-2 saat sonra Özcanı öldürdüğüne dair kapıya dayanır ki polisler. Bugün Gürkana söylediği sözler beynimde çınlasa da Tahirin böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyordum. En azından hissediyordum. Tahirin gözlerinde Gürkanı öldürme ihtimalinin verdiği suçluluk vardı, öldürdüğü için özür dileyen bakışları değil. Saat gece 2 olmuştu ve Asiye ablanın, Mustafa abinin diretmelerine rağmen gidemiyordum Tahirin yanına. Desteğe ihtiyacı olduğuna emindim ama ayaklarım gitmiyordu. Onu orada çaresiz, üzgün göreceğime emindim çünkü, kaldıramazdım ki bunu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ben yatak odamızda Denizi kucağıma almış uyuturken Denizin sorduğu o soru yıkmıştı beni.
D:Anne? Şimdi sıya babamda mı?
N:Ne sırası annecim?
D:Sen gitmiştin ya hani. Şimdi de babam mı gidiyo yanımdan? Şayt mı ki gitmesi. İkiniz birden kalsanız olmaz mı ki?
Denizin bu söylediklerini duyacağıma ölmeyi yeğlerdim. Nasıl bir cevap verebilirim ki ben şimdi? Ben yaklaşık 6 yıl önce hamile olduğumu öğrendiğim andan itibaren doğuma kadar ne hayaller kurmuştum halbuki. Hepsi de Tahir ben ve denizi barındırıyordu. O hayallerde birimiz bile eksik değildik. Ama bu yaşadıklarımız? Kızım beş yaşında ve sadece hem annesi hem babasıyla birlikte geçirdiği tek geçirdiği güzel bir an bile yoktu. Bu ona bırakabileceğim en büyük yaraydı ve bırakmıştım. Ömrüm boyunca da kendimi asla affetmeyecektim.
Ve cevap da verememiştim tabii ki. Sadece sarılıp yaşadığı eksikliği unutturmaya çalışabilirdim çünkü. Tüm kaleliler Tahirin yanına, bilgi almaya onu çıkarmaya gitmişti ama nafile. Şimdilik btüm oklar Tahirin üstündeydi. Bugün söylediği sözler en büyük kanıtmış meğer. Deniz Tahiri sayıklamaya başlayınca daldığım yerden gözlerimi ayırdım ve alnından öperek odasına götürdüm.
Yatak odasına tekrar geçtim ve odaya girer girmez Tahirin yastığına değdi gözüm. Hiç düşünmeden yatağa uzandım ve yüzümü yastığa bastırarak içimdeki bütün acıyı sökercesine bağırarak ağladım. Bir yandan da kokusuyla rahatlıyordum. Ellerimi yastığın altına koyduğumda bir şey hissettim. Bir kağıt. Gözyaşlarımı dindirir dindirmez yatakta doğrulup kağıdı incelemeye başladım. Basit bir a4 kağıdıydı ve dörde katlanmıştı. Kağıdı açtığımda bir mektup o9lduğunu anladım ve okumaya başladım.
Sevgilim...
Bu sana son satırlarım, son bağ kuruşum. Biliyorum, beni hiç bir zaman sevmedin sen. Hep onu sevdin, Tahiri. Beni sevmeni canım pahasına istedim ama olmadı. 5 yıl boyunca yanımdayken bile o kadar işkenceye rağmen hep direndin ve bu direnişinin tek sebebi ona kavuşmaktı. Artık ondan vazgeçmediğini de anladım sonunda emin ol. Hani sen demiştin y abana, ''Ben sadece sen ölürsün rahata kavuşurum'' diye. Ben de sevdiğim kadının mutluluğu için gitmeye karar verdim. Sevdiğim kadına ulaşamayacağım bir yere. Şimdi beynimi kurşunlarla doldurarak, sevdiğim kadın için tek ve son kez iyi bir şey yaparak gidiyorum. Ve seni seviyorum. Kendine hep iyi bak. Ve benim seni üzdüğüm gibi başkasının üzmesine izin verme.
Özkan Karasu
Gözyaşlarımla mektubu okurken Özcana zerre üzülmemiştim. Ağlamamın tek sebebi Tahiri kurtaracak şeyin elimde olmasıydı. Bu kağıt Tahiri oradan kurtaracak, özgürlüğüne kavuşturacak tek şeydi. Zaman kaybetmeden hemen mektubun fotoğrafını çektim ve Mustafa abiye yolladım.
''-Fotoğraf-
Mustafa abi bu Özcanın bana bıraktığı mektup. Üstünde de kendine ait olan imzası var. Yatak odamızda buldum. Tahiri kurtaracak tek şey bu. Ne olursun bunu polise ilet ve Tahiri alıp gel.''
Ne olur ne olmaz diye mektubu atmadım ve katlayıp cebime koydum. Huzurla yatağa uzandım ve tavanı izledim. Tahir birazdan yanıma gelecekti. Yanında özgürlüğü, kızına olan sevgisi ve bana olan özlemiyle. Sabırsızdım. İçimdeki yangın sönmek üzereydi. Tahirime, sevdiğime kavuşmaya sadece dakikalar vardı.
Aradan yaklaşık 2-3 saat geçmişti ve hala ne gelen vardı ne de giden. Gözlerimden uyku akıyordu. Tam uykusuzluğa yenik düşmüş, gözlerimi kapatacakken burnuma ağır bir koku geldi. Bu ya sis kokusuydu ya da yanmış bir tahta kokusu. Anlam verememiştim. Odadan çıktığımda burnuma gelen koku biraz daha artmıştı ve bu koku ağırdı. İlk önce Denizin odasına gittim ve onu kontrol ettim. Üstündeki pikeyi açtığını gördüm ve üstünü örtüp öptüm ardından da odadan çıktım.
Alt kata indiğimde bir duman geldiğini fark ettim. Bu dumanın kaynağı ateşti ve mutfağın camından görünüyordu. Ben şaşkınca olaya anlam vermek için cama yaklaştığımda cam aniden patladı ve yüzüme çarptı. Yüzüme çarpan camların etkisiyle yere düştüm ve içeri giren dumanın ağır kokusuyla sersemlemeye başladım. Ani bir sıçramayla ateş mutfağın perdesine değdi ve perde bir anda tamamen tutuşmaya başladı. Olayın ciddiyeti gitgide artıyordu. Yüzümde kesik acıları vardı ve burnuma kaçan duman artık beni iyice mayhoşlaştırmıştı. Yaklaşık 10 dakika boyunca kalkmaya çalıştım ve sonunda başardım. Aklımdaki tek şey yukarıda yatan kızım Denizdi. Bu ateş böyle giderse tüm evi kaplayacaktı. Ciğerlerime dolan dumanı dışarı atmak için kuvvetlice öksürüyordum ama nafile. Hiç bir şey bu kokuyu duymama engel olmuyordu. Aklıma gelen bir fikirle birazdan yanacak olan koltuğun üzerinde ki tişörtü altım ve masanın üstündeki sürayiye uzanıp suyu tişörte döktüm. Bu ıslak tişört biraz da olsa engellemişti dumanın ciğerlerime dolmasını. Yalpalaya yalpalaya sürünerek büyük bir güçlükle yukarı çıktım ve Denizin kapısının koluna uzanarak kapıyı açtım. Deniz hala uyuyordu. Kapıya girmemle ateşin, konağın her yerini sardığını anladım. Çünkü ateş artık denizin camına kadar yükselmişti. Bu sefer bu camında basınçla patlamasıyla deniz korkarak uyandı.
D:Annee!? Babaa!?
Beni yerde sürünmem yüzünden görmemiş olacak ki gözleri etrafta bizi arıyordu. Elimi kaldırdım ve bana uzattığı eli tutup Denizi yanıma çektim. Elimde ki ıslak tişörtün bir ucunu da denizin burnuna yasladım. Deniz bağırarak ağlıyordu. İki eliyle koluma sarılmış korkusunu dindirmeye çalışıyordu. Elimden ne gelir, nasıl buradan çıkabilirim diye düşünüyordum ama aklıma bir türlü çare gelmiyordu. Elim kolum bağlı burada kızımla ölmeyi bekleyemezdim. Bir umut odadan çıktım ve Denizi de kucaklayıp merdivene doğru ilerledim. Merdivenden inmeye başladım. Ta ki merdivenin ilk basamaklarının da yandığını görene dek. Yangın hızla her yere yayılıyordu. Denizin ise ağzında tek sözcük vardı.
D:Babaa!!
Evet. Artık çaresizdim. Buradan çıkmak için hiç bir yol kalmamıştı artık. Yapabildiğim tek şey sırtımı bir duvara yaslamak ve kollarımla Denizi sarmaktı. Bir de ciğerlerim çıkarcasına öksürmekti.
G: BU DA SİZE SON TEŞEKKÜRÜM KALELİLEEER!!!
Bu bağırış Gürkan abiye aitti. O kadar yangının çıkardığı sese rağmen duymuştum onu. Ama duyduğum ses sert ve çok yüksekti. Bu bir intikam olanıydı ve o plana kurban giden kızım Deniz ve bendim...
Artık bilincim kapanıyordu. Zaten yangın da iyice yaklaşmıştı bize. Denizin gözlerini kapatmak için kafasını göğsüme yasladım ve gözlerini kapattım. Ben hayallerim de kızımla güler eğlenirken, birazdan hayat bizi diri diri yakacaktı. Tahirsiz...