-Cevap verecek misin?
Tekrar konuşunca kendime geldim.
-Iıı şey. Biz şey için geldik de.
-Ne için?
-Şey siz cama eleman aranıyor yazmışsınız da onun için.
-He iş için yani.
-Hı hı.
İkimize de bakarak..
-Biz bir kişi ariyrız.
Berrağa fırsat vermeyerek.. Ben! dedim. Bu ani patlama iyi olmamıştı. Berrağa fısıldadım. ‘Ben buraya başlayayım bence. Sen çok yorulursun burada. Sana daha güzel bir yer bulalım olur mu? Ama burayı da kaçırmayalım.’ Berrak istemeyerek de olsa kabul etmişti.
-Parayı sormadunuz?
-Hı?
-Parayı diyirım. Alacağınız maaşı sormadunuz. Öğrencisiniz galiba.
-Nerden anladınız? Sizde mi öğrencisiniz?
-Yok. Öğrenciyken bende senin gibiydum da ondan.
Kalp ritmin hala bozuk ve hızlıydı. Tek fark ettiğin şey şivesi Karadenizli gibiydi.
-Benim gibi?
-Sen hep böyle soru mu sorarsun? dedi gülerek. Güldüğünde gözleri nasıl küçülüyordu nasıl tatlı oluyordu bir bilseniz... Aptal aptal şeyler geçiyordu aklımdan. Rahat bir şekilde okulumu okumak için gelmiştim ben buraya. Böyle saçma şeyler düşünemezdim. Okulumu en iyi şekilde bitirip arta kalan zamanda paramı kazanmak olmalıydı tüm düşüncem. Silmeliydim aklımdaki bu saçma büyüyü.
-Yoo. Diyebildim sadece.
-Neyse soracak bir şeyin yok gibi. Ben söyleyeyum o zaman. Burası Trabzon’daki kum şirketimizin küçük işlerini yaptuğumuz, şirketi tanıtmak için kurduğumuz bir yer. Sen burada küçük muhasebe işlerini yapacasun. Çok iş yok zaten şimdilik. Ama sen yine de çalıştığın kadar hakkını da alursun.
-Anladım.
Evet ya. Tam tahmin ettiğim gibi. Konuşması da benziyordu zaten. Demek Trabzonlu. E genelde Trabzonlular memleketinden ayrılmaz aslında ama.. O da benim gibi ayaklarının üstünde kendi durmak isteyenlerden mi acaba? O yüzden mi burada? İçimden 1 saniyede böyle 100 soru geçmiştir herhâlde.
-Tanışalum? Ben Tahir Kaleli. dedi elini uzatarak.
Titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışarak bende uzattım elimi.
-Bende Nefes. Nefes Zorlu.
Elleri sıcacıktı. Çokta yumuşak. Bi an gözlerim gözlerine değdi. O an etrafım karanlık bir tek gözleri bakış açımdaydı sanki. Nefesim ve kalbim birbiriyle yarışıyordu.. Ortam sessiz olmuştu birden bire. Yutkunmamla sessizlik bozuldu. Kendime gelmeye çalışırken birden çektim elimi. Artık gerçekten saçmalıyordum çünkü. Bu saçma hallerim neydi Böyle? Çocuk muyum ben? Ne bu hareketler Nefes? Kendine Gel! Diyordum içimden kendimle cebelleşerek. Bir kez daha yutkundum, gözlerimi sıkıca kapatıp açtım ve yine güçlü modeli oynadım.
-Ne zaman başlayayım Tahir bey?
-Bugün de başlayabilirsin yarın da. Sana nasıl uygunsa.
Bugün başlayamazdım. İmkanı yoktu. Benim kendime gelmem lazım, şu saçma duygudan çıkmam kurtulmam lazımdı.
-Iıı.. Ben yarın başlasam? Bir kaç işimiz daha varda..
-Tamam tamam olur. Yarın sabah 8'de burada olursun, akşam 5-6 gidi de çıkarsın.
-Tamam Tahir Bey. Teşekkür ederim yarın sabah 8 de görüşmek üzere o zaman.
-Tamamdır. Dedi gülerek yine istemsizce gözlerini küçültüp.
Sakin olmaya çalışıp arkamı döndüm dışarı doğru yol almaya başlamıştım ki..
-Nefes!
NEFES diye seslendi bana Tahir Kaleli. Beni çağırıyordu. Anlam veremediğim bir kriz kalbimde.. Allahım.. Bu duygunun bir adı yok muydu? Tarif edemiyordum. Nefes Zorlunun yaklaşık 10 dakikadır tanıdığı Tahir Kaleli’nin yanında aklı duruyordu. Ben nasıl çalışacaktım böyle.. Aniden arkamı döndüm.
-Buyrun Tahir bey.
-Numaran?
Birden bire şaşkın şekilde bakakaldım. Sorumluluk sahibi, kendinden emin, zeki ve temiz bir adama benziyordu. Çocuk gibi numaramı istemek ne alakaydı?
-Numaran derken?
-Bir sıkıntı falan olur. Bir şey olur. Nasıl ulaşacağım sana?
Salak Nefes! O değil asıl sen çocuk gibisin. E adam haklıydı tabi. Hemen adamı suçlamanın verdiği utançla bir kağıda numaramı not ettim.
-Kusura bakmayın dalgınlık. Numaramı vermem gerekiyordu. Dedim çekinerek.
-Neyse.. Senin bu dalgın hallerinle idare edebilecek miyiz bakalum? Dedi sessizce içinden fısıldayarak ve aynı zamanda gülerek.
-Pardon?!.. Dedim yüzüme söylemesini bekleyerek.
Hemen berrak atıldı.
-Iıı.. Nefes numaranı da verdiğine göre gidelim mi artık?!
Arkamı döndüğüm gibi çıktım. “Dalgınmışım bak bak bak! Bi anlık dalgınlık yüzünden söylediği şeye bak" berrağa söylene söylene yürüyordum. Berrakta anlamıştı içimdekileri.
-Nefes, canım arkadaşım benim. Buraya geleli yaklaşık 2-3 saat oldu değil mi? Buradaki insanları tanımıyoruz. O yüzden böyle şeyler düşünmenin pek de sırası değil gibi..
- Ne gibi şeyler sırası değil anlamadım?
-Yani klişe olacak biraz ama.. Tahir Kaleli’ye nasıl baktığını gördüm. İnkâr edemezsin çünkü halin baya ortadaydı.
-Berrak! Bu aralar gerçekten çok saçmalıyorsun.
-Hı hı Tamam!
-Berrak saçma sapan guluyorsun ama yanlış düşünüyorsun bak. Yani Tahir Kaleli....
-Anladı! Dedi sözümü keserek.
- Ne?
-Tahir Kaleli diyorum! Anladı!
-Yok artık! Diyebildim sadede korkarak. O zaman o son sözü dalga geçmek içindi. İnanmıyorum. Rezil olmuştum. Ne yapsam da zamanı geri alabilsem diye düşünüyordum ama öyle bir ihtimal yoktu. Ne yapayım doğaçlama davranmaya çalışacaktım mecbur. Diğer türlü daha da çok kaptırıyordum çünkü kendimi.
Yol üstündeki dükkanlara baka baka yurda geçtik. Günün en güzel şeyi berrakla ikimize aynı odayı vermeleriydi. Ayrı kalmayacaktık. Çok yorulmuştuk. Biraz yatıp uyumak istedik. Yastığa koydum kafamı ama Tahir Kaleli hala aklımdaydı. Uzun boylu, geniş omuzlu, esmer, gözleri bal rengiydi. Elleri.. Ah elleri.. Sıcacıktı. Yumuşaktı da. Elimi sıktığında benim elimi tamamen sarmıştı onun eli. Gözleri.. O kadar derindi ki. Deniz gibi.
Ama benim böyle şeyler düşünmemem lazımdı. Sırası değildi. Benim her şeyden önce okulu göz önünde bulundurmam gerekiyordu. Buraya geliş amacımı unutmamam lazımdı. Kendimi başka hiç bir şeye kaptırmamam lazımdı. Bunları düşünürken uyuyakalmışım. Yaklaşık 4 saat uyumuşum. Bir telefon sesiyle uyandım. Odanın telefonu çalıyordu. Hemen aceleyle yataktan kalktım ve telefonu açtım.
-Alo?
-Nefes sen misin canım. Ben danışmandan Meryem ablan.
Uyku sersemiydim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açarak kendime gelmeye çalıştım.
-Bir şey mi oldu Meryem abla?
-Canım biri geldi. Adı Tahir Kaleli’ymiş. Tanıyor musun?
Duraksadım..
- Ne? Tahir Kaleli mi?