Nefesten;
Sabah uyandığımda kapalı gözlerimi zorla araladım ve bir süre tavanı seyrederek aklımı toparlamaya çalıştım. Yangından kurtulmuşuz, deniz babasına- ben Tahirime kavuşmuşum, hasret bitmiş, ayrılık bitmiş, Özcan ölmüş, Gürkan...
N: Bi dakika! O gece?
Aklıma gelen şeyle istemsizce kaşlarımı çattım ve aniden yatakta doğruldum. Aklımdan olan biten film şeridi gibi geçerken o yangının olduğu gece Gürkanı da konağın içinde gördüğümü hatırladım. Ayaklarımı pikenin altından çekip yatağın köşesine oturdum ve aklımı biraz daha zorlamaya çalıştım. Evet! O yangın gecesi dışardan onun sesini duyduktan biraz sonra denizi kucaklayıp çıkarmış, ardından da beni sırtlayıp çıkarmıştı. Hatta ambulansı ve itfaiyeyi çağıran da oydu. İyi de neden? Hem almak istediği intikam için konağı yakıyor, hem de yanmayalım diye bizi kurtarıp konağın sönmesi için itfaiye çağırıyor? Aklım karışmıştı. Bu olan bitenin burada son bulmuş olmasını umut ederek yataktan kalktım ve duş almak için banyoya gittim. Tahir odada yoktu. Genel de beni Deniz uyandırırdı ama bugün o da gelmemişti yanıma. Belki çok erken uyanmışımdır diye düşünerek saate baktım ama saat 10:00 olmuştu bile.
Üstümü giyinip odadan çıktım ve Mutfağa doğru ilerledim. Asiye abla, Berrak ve Büşradan başka kimse yoktu evde. Asiye abla beni görür görmez hemen bana doğru yöneldi.
A:Guzuum. Günaydın.
N:Günaydın ablam. Tahir ile Deniz nerde? Hatta evin KALELİ ERKEKLERİ nerde?
B:Onlar toplanıp balık tutmaya gittiler. Deniz istedi.
N:Bu saatte?!
BÜŞ: ''Denizin umrunda mı saat Nefes? Çocuk işte. Kırılmasın, üzülmesin diye bütün Kaleli erkekleri seferber oldular.'' dedi masumca gülerek.
N:E kahvaltı etmeden mi çıktılar?
A:Yoo.. Deniz hanım kahvaltıyı bekleyemedi. Zorla bizi mutfağa sokup yiyecek bir şeyler hazırlattılar. Orda yiyeceklermiş.
N:''Ah Deniz ah.. Gelince annesini uyandırmamanın hesabını versin bakalım o yaramaz prenses.'' diyerek oturdum bende masaya.
Eltiler olarak başbaşa sohbet ederek yaptık kahvaltımızı. O sohbet içinde Tahirin, Mustafa abinin, Muratın ve Fatihin dedikodusu yapılmıştı. Hatta köydeki ölmeyi unutan teyzelerin bile dedikodusunu yapmıştık. İyi de gelmişti yalan yok.
A:Egı yeter! Çarpılıcaz dedikodudan.
Ben, Büşra ve Berrak hepimiz gözlerimizi belertip şaşkınca asiye ablaya baktık.
N,B,BÜŞ: Yuh!!
A:E neeyy?
N:Asiye abla köydekilerin kokmuş çoraplarının bile dedikodusunu yaptın. Dedikodu yapacak konu kalmayınca mı günah geliyor aklına?
B:''Asiye abla işte..'' dedi nispet yaparcasına.
Asiye ablanın öldüresi bakışları da hemen Berrağın üstünde yerini almıştı. Ama bu kısa sürdü. Çünkü bu sefer haksız olan taraf Asiye ablaydı. Ama bunu kabullenmişmiydi? Hayır.
Haklı çıkmak için gözlerini masum eltim Büşraya yöneltip sordu.
A:Büşracum, eltucum. Ha bunlar beni sevmiyler ondan böyle konuşiyler. Sen söyle guzum kim haklı?
dırırırım. O malum soru Büşrayı aynen şu duruma düşürmüştü. ''Peynire ulaşmak isterken kapana kısılan minik farecik. Kandırılan, ve haberi olmadan sıkışan farecik.''