-Alo?
-Nefes sen misin canım. Ben danışmandan Meryem ablan.
Uyku sersemiydim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açarak kendime gelmeye çalıştım.
-Bir şey mi oldu Meryem abla?
-Canım biri geldi. Adı Tahir Kaleli’ymiş. Tanıyor musun?
Duraksadım..
- Ne? Tahir Kaleli mi?
Telefon elimde, arkadan konuşan Meryem abla.. Duyuyordum ama anlamıyordum söylediklerini, aklım durmuştu. Rüyada mıyım acaba diye düşündüm. Tekrar gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. Yok.. Rüyada falan değildim. Ama neden?.. Neden buraya gelsin ki? Hem benim burada kaldığımı nerden biliyor? Yaklaşık 5 dakika telefonda sessizce bu ve bunun gibi milyon şey geçti aklımdan. Bi an..
-Nefes! Duyuyor musun güzelim? Dedi biri arkadan.
-Hı? Diyebildim sadece. Ama Meryem ablanın konuşması beni kendime getirmişti.
-Canım eğer tanımıyorsan yolluyorum bu adamı?!
-Yok! Yok Meryem abla tanıyorum. Dedim aniden. Gitmesin diye uğraşır gibi.
-Tamam o zaman hadi in aşağı da görüş.
-Hı hı.. Geliyorum.
Telefonu kapattım. Hala aklımdan 40 şey geçiyordu. Niye geldi? Niçin geldi? Nerden buldu da geldi?.. Bir yandan da korkmaya başlamıştım. Gitsem mi gitmesem mi diye kararsız kaldım. Gitmessem olmazdı.. Olmazdı tabi ya!! Diyerek hemen bi anlık gazla aşağı indim. Bekleme salonunda oturuyordu. Kollarını dizlerine dayamış, elinde de bir telefon dizlerini titretiyordu. Sabırsız gibiydi. Merdivende durmuş onu izliyordum istemsizce. Yine kalbim durmuyordu yerinde, yine bana kendini belli etmişti. Göğsüme göğsüme çarpıyordu hızlı ve sertçe.
Vazgeçmiştim. Onu her gördüğümde yaşadığım heyecan ve kalp krizi ağır gelmişti bi an. Hemen arkamı döndüm hızlıca yukarı kaçacaktım ki!..-Nefes!!
Allahım.. Yakalanmıştım. Hemen sakince derin bir nefes aldım ve sanki Tahir Kaleli yi hiç görmemiş gibi, onu bulamamışım da yukarı çıkıyormuşum gibi yapacaktım. Tahir Kaleli ye döndüm.
-Aa Tahir bey!
Tam bir flash tv oyunculuğu.. Hiç de beceremem.
-Niye geri döndün seni bekliydım?
Bir şey düşünmem lazımdı. Cevap arayan gözleri bana dikilmişti Tahir Kaleli'nin. E ama öyle bakınca da daha çok kitleniyordum.
-Şey ya.. diyebildim sadece yalan bulmaya çalışarak.
Ne? Der gibi bir bakış attı bana.
-Üşüdüm! Diye bağırdım aniden. "Üşüdüm de üstüme bir şey alayım inmeden diye.. Şey ettim" dedim yüzümde inandırmak için takındığım o sahte gülümsemeyle.
-Bu sıcakta?!.
E inanmadı tabi. Zaten "salak mı bu kız" der gibi bakıyordu bana. Gittikçe rezil oluyordum. Heyecandan ve korkudan organlarım yer değiştiriyordu sanki içimde.
-Neysa! Telefon numaranı yazacakken masanın üstünde telefonunu unutmuşsun. Giderken "bi anlık dalgınlıktı. Tahir Kalelinin söyleduğune bak" diye söylendun ama demek ki bi anluk dalgınlık değilmiş.
Tahir Kalelinin bu söylediğine kızmam gerekiyordu ama bu söylediklerini gülerek söylemişti. Ve nedense hiç kızasım gelmedi. Aksine gülümsedim.
-Siz bir telefon için mi buraya kadar geldiniz? Nerden biliyorsunuz ki benim burada kaldığımı?
- Yani aslında trabzonda yaşiyrım. Buraları pek bilmem ama bildiğim kadarıyla bu civarlarda ki tek kız yurdu burası. En azından şansımı deneyeyim dedum.
Tam da tahmin ettiğim gibi Trabzonlu. Konuşmasından belliydi zaten. Hareketleri de bir ankara yada istanbul erkeğine benzemiyordu çünkü. Benim bir teşekkür etmem lazımdı.
-Şey.. Çok teşekkür ederim. Benim için cok önemliydi..
-He Yok! Teşekküre gerek yok. Dalgın olma yeter. Dedi gülümseyerek.
Bende gülümsedim o gülünce. O güldüğünde ben de mutlu oluyordum çünkü. Bi anlık cesaretle..
-Dışarı mı çıksak! Dedim. Dedim ama nasıl dedim hangi mantıkla söyledim bilmiyorum.
Çizilmiş gibi duran kaşlarını çattı şaşkınca. Anlam vermeye çalışıyordu o an.
-Yani şey.. O kadar zahmet edip getirdiniz telefonumu ben kuru kuru teşekkür edemem size. En azından yemekhanede bir kahve ısmarlayayım.
-Yok gerek yok.
-Lütfen... Dedim gülerek ve gözlerimi küçülterek.
Böyle biri değildim normalde. Şirinlik yapan kendini sevdirmeye çalışan kızlardan hiç olmadım. Ama birden bire istemeden yaptığım bu şirinlik onun hoşuna gitmiş gibiydi. Bi an gülümsediğini gördüm. Sonra hemen kendini toparladı.
-Peki. Ama çok da zamanım yok. Dedi "istemem yan cebime koy" misali.
Yemekhaneye indik. Hizmetli ablalar yoktu. Dezgahın arkasına geçtim kahveyi kendim yapmaya başladım. Ona da uygun bir masaya geçmesini söyledim. Kahveyi getirmek için tepsiyi elime aldığımda bana baktığını gördüm. Resmen sınanıyordum. Benim farkettiğini anladığında da yüzünü geri çekti. Hiç bir şey anlamamış gibi kahveyi ikram ettim. Ve oturdum karşısına.
-Sağol. Dedi yüzünü kaldırmadan büyük bir ciddiyetle.
-Afiyet olsun.
Bana bakmasını isteyen gözlerimle bakıyordum ona.
-Yanlış anlamazsanız.. Kaç yaşındasınız Tahir bey?
-25. Hem bana Tahir bey deme. Yaşlı şirket sahibi ukala patron gibi. Tahir bey nedu? Tahir diyebilirsin.
Şaşırmıştım. Evet fiziksel olarak 25 gösteriyordu ama hareketleri 30 yaşındaki insanlar gibi olgundu ve güven veriyordu. Tahir demek de acaip olurdu ama. Utanırdım yani.
- Sen Nefes..
-Hı?
- Sen kaç yaşındasın?
-23. Dedim utanarak.
-Bavulla geldin büroya. Ankaraya yeni mi geldin sende?
-Evet. Okulum için.
-Anladım.. Ne okuyorsun?
-Hukuk. Siz? Yani sen.. Okumuyorsun galiba.
-He yok. Okulum bitti benim. Abimle birlikte babamdan kalan trabzondaki kum şirketiyle ilgileniyoruz.
-Burası Ankara ama?
Yüzü düşmüştü. Belli ki bu konu biraz karışıktı. Onun için de kötü bir şey vardı bu konuda. Üstelemek istemedim. Ama o, benim içimdeki en acı yerimi görmek istemişti.
-Senin de buraya gelme sebebin ailen değil mi?
Yutkundum.
-Bu konuya hiç girmesek? Okulum için geldim. Okulumu bitirmek tek amacım. Bu kadarını bilsen yeterli.
Sanki söylemek istediği bir şey var gibiydi. Bekliyordum söylemesini. Ve aniden...
-Neden ailenden kaçtın? Ailenden kaçıp buraya geldiğini biliyorum Nefes..