-Ailenden kaçarak Ankara'ya geldiğini biliyrım Nefes!
Donup kalmıştım. Buz kesmişti ellerim. Gözlerim kararmış, her yerim uyuşmuştu.. Nefesim kesilmişti. Bu neydi şimdi? Kamera şakası falan mı? Oyun mu bu? Nerde kaldığımı öğrendi bi şekilde ona tamam. Peki kaçarak buraya geldiğimi nerden öğrenmişti ki? Konuşamıyordum, sesim çıkmıyordu sanki. Onun sesi bile korkutmuştu beni.
-Nefes! İyi misin?
Karşımda oturan adam nasıl oluyorda benimle ilgili her şeyi kolayca öğrenebiliyordu? İn mi cin mi bu adam? dedim kendi kendime. Masadan kalktı ve yan sandalyeme oturdu. Elini korkarak omzuma yerleştirdi. Eli, omzu açık gömleğimin tam da açık yerine, tenime değmişti. Eli tenime değdiğinde aniden irkildim ve kendime geldim. Zorlukla kekeleyerek, konuşmaya çalıştım.
-S-sen.. N-nerden biliyorsun bunu?
Dilim düğüm düğüm olmuştu sanki. Aklımdaki düşünceler o kadar ağırdı ki başımı masaya eğmiştim o yükü taşımaya çalışırcasına. Boğazım kurumuştu, yutkunamıyordum bile. Her seferinde, her zor durumda savunma gibi kullandığım güçlü görünme numarasını bile yapamıyordum. İlk defa yalandan da olsa güçlü duramıyordum. İçimdeki tüm umutlar Tahir Kaleli'nin beni aileme götürme ihtimalini düşündükçe bitiyor, tükeniyordu.
-Demek ailenden kaçarak buraya geldiğin doğru?..
Aniden kafamı kaldırdım..
-Nerden biliyorsun sen bunu?!
-Neden kaçtın?...dedi çekinerek.
-Nerden biliyorsun dedim?!
-Telefonunu unuttuğunu ben de fark etmemiştum. Telefonun çaldı, çok mesaj geldi. Bende istemeden....
-Sende 'istemeden' açtın mesajları okudun ve kaçtığımı öğrendin öyle mi?!
- Bak yanlış evet. Ama konu bu değil biliysın dimi? Sen ailenden kaçarak buraya geldin, bilmediğin bir memlekete. Ee şimdi her şey tamam mı? Kaçtıktan sonra her şey halloluyor mu saniysın? Annen var baban var..
-Benim başka çarem yoktu?!
-Her şey için var çare. Birden fazla!
-Ya sen ne biliyorsun ki? Sen benim hakkımda daha kaç şey biliyorsun! Dur tahmin edeyim.. Mesela her gün eve para getirmediğim için işittiğim hakaretleri biliyor musun mesela? Yada dur! Sırf okumak istediğim için inatla her gün gizlice okula gittiğim için okuldan döndüğümde evde yediğim dayağı da biliyorsundur sen! Sırf ders çalışmayayım, dışarı çıkmayayım diye üvey annemin beni evde durmadan köle gibi çalıştırdığını biliyor musun? Üvey annemin ettiği eziyet karşısında babamın sadece karşımda oturup izlediğini sesini bile çıkarmadığını da biliyor musun? Söylesene bundan daha fazlasını da mı biliyorsun yoksa!?
Bi anlık öfke, bi anlık patlamaydı benimki. Aniden, planlamadan, istemsizce dökmüştüm içimdekileri. Şimdiye kadar Berraktan başka kimseye anlatmadım, yansıtmadım yaşadıklarımı. Hep olmamış gibi davrandım. Ama şimdi Tahire anlatmam ne kadar doğruydu diye durup düşünürken.. Gözlerinin dolduğunu ve kollarını açtığını gördüm. Gözleri kısılmıştı ve ıslaktı. Gördüğüme inanamamıştım. Ama ailemin içime, yüreğime bıraktığı sevgi açlığıyla aniden bıraktım kendimi iki kolunun arasına.
Başım göğsüne kavuştuğunda Tahirin elleri de sırtımda kavuşmuştu. İki kolunun arasındaydım. Sımsıkı sarmıştı beni ve çıkış yolum yoktu. Çıkmak gibi bir niyetim de yoktu. Kollarının arası uzay gibiydi. Sonsuz boşluk ve huzur.. Gözlerimi kapatmıştım ve hıçkırıklarımın yankılandığı yemekhane sessizliğe bürünmüştü. Sakinleşmeye başlamıştım..
Kollarını çekti birden. Geri çekildim. Elleriyle yüzünü tuttu.-O zaman burdan da kaçmam lazım! Dedi aniden.
-Ne?
-Baban aradığında bilmeden Ankarada olduğunu söylemiş bulundum.!
-Ne? Ne yaptın sen?
-Hadi Nefes! Git eşyalarını topla! Ben seni bekliyrım burda çabuk!
Ayaklanmıştık..
-T-tamam..
Elim ayağıma dolanmıştı. Hemen yukarı çıkıp boşaltamadığım bavulumu aceleyle aldım. Tam odadan çıkacakken "Berrağı burda bırakamazsın Nefes!" Dedim kendi kendime.
Berrak uyuyordu. Yanına çömeldim ve fısıldayarak..-Berrak!
Uyku sersemiydi. Şaşırmıştı. Elimdeki bavula baktı uzunca. Gideceğimi anlamıştı.
-Nefes.. Nereye? Dedi korkarak. Onsuz gideceğimden korktuğu yüzünden belliydi.
-Berrak.. Hadi gidiyoruz.
-Nerde gidiyoruz?
- Bak şimdi anlatmam uzun sürer. Ama babamlar burda olduğumuzu öğrenmiş. Gitmemiz lazım Berrak! Hadi lütfen!
Telaş yapmıştı. Benim gibi o da çok korkmuştu. Eli ayağına dolanmıştı.
-T-tamam! Bavulumu boşalmadım daha zaten. Çıkalım hemen!
Gülümsedim.
-Hadi! Dedim.
Hemen bavullarımızı alır almaz aşağı indik. Tahir yoktu. Gözlerim onu aradı. Aniden uzunca gelen korna sesiyle Tahirin dışarıda olduğunu düşünerek dışarı çıktım.
Evet Tahirdi kornaya basan. Gitmediğini görünce sevinmiştim. Ama bi an tereddüt ettim. Tanımıyordum sonuçta. Ya başıma bir şey gelirse? Ya yanlış bir şey yapıyorsam diye düşündüm. Kapıda kararsız şekilde düşünerek bekliyordum.. Berrak aniden;-Nefes Baban!
Sağ tarafıma döndüğümde sokağın başında babamı gördüm. O an tüm umudum bitmişti. Dalmıştım, tepki veremiyordum. Her şey bitmişti. Kilitlemiştim resmen.
Biri kolumdan aniden tutarak çekti. Tahirdi..-Nefes Hadi!
Arabasının pikabını aceleyle açtı ve "Binin!" dedi. İlk önce şaşırdım. Sonra başka çarem olmadığını anlayınca hemen bindik.
Pikabı kapatmaya yeltendi. Doğruldum o anlık yaptığı fedakarlığı düşünerek sarıldım aniden.-İyi ki varsın. İyi ki çıktın karşıma Tahir.
Şaşırdı. Sonra ufak bir gülümseme tuttu yüzünü. Geri çekildim hemen pikaba oturdum. O anlık şaşkınlıkla pikabı kapattı.
Biz pikabın içinde korkuyla ne olacak diye beklerken. Babamın sesi geldi.-Nefes!
4.Bölüm sonu