"Şerif şunu yıkamaya götürsene. "
Galerinin camlarla örülü kısmında köşede, iş arkadaşı ile muhabbet eden genç koşarak yanına geldi. Arabanın anahtarını eline verip yine camlarla çevrelenmiş bürosuna girdi.
Burası, çalışmaya ilk başladığı yerdi. Şehrin en çok satış yapan otomobil bayisi. Yanında çırak olarak -ikinci el araba alım satımı ve müşteri hizmetleri gibi işler yaparak- başladığı Samet'ten devraldığı bayi.
"İki saate lazım. Söyle çabuk çıkarsınlar."
Şerif anahtarı alır almaz fırlamıştı dışarı. Bir gün onun da kendisi gibi sıfıra yakın mesafeden yükselip yükselemeyeceğini düşündü. Kimse kendisi kadar azimli olamazdı, bunu biliyordu.
Deri koltuğuna oturmadan önce elindeki davetiyeye son kez baktı. Yakın olmasa da arkadaşlarından biri evleniyordu. Düğününe gitmeliydi. Normalde böyle yerlere annesiyle katılırdı ama bu defa işler karışıktı. Birkaç aydır beraber olduğu Seda vardı ve hasbelkader de olsa arkadaş ortamına sokmuştu. Onunla gitmesi en doğrusu olacaktı.
Aslında kız hoştu. Güzel bir yüzü ve düzgün bir ailesi vardı. Öğretmendi ve yeterince ilgili bir sevgiliydi. Aralarında olmayan tek şey aşktı. Seda'nın ona karşı ilgisi olduğunu bildiği ve geçici ilişkilerden sıkıldığı bir dönemde denk gelmişlerdi. O talep etti, Muhammet de hayır demedi. Bu durumdan şikayetçi olduğunu söylerse kör olurdu zira kolunda Seda gibi alımlı bir kızla dolaşırken huzurlu hissediyordu, bu duyguyu elinin tersiyle itemezdi.
Yine de hem ona hem de çevresine ümit vermek istemiyordu. Beraber bir düğünde görünmek, yakın zamanda aynı mutlu sona ulaşmayı istemek diye algılanırdı. Muhammet'in ise böyle bir planı kesinlikle yoktu. En azından deli gibi âşık olmadığı biriyle sabahları uyanmaya katlanamayacağını biliyordu.
Böyle bir takıntısı vardı Muhammet'in. Pretty Woman'daki Julia Roberts gibiydi. Prensipleri olan bir yollu yani.
Lise sonda yaşadığı ilk aşkıyla geçirdiği birkaç sıkıntılı gün ve felaket gecenin ardından, yaşadığı tüm ilişkilerde geçemediği bir eşik olmuştu bu: Uyurken sırtını anca güvendiği birine dönebilirdi. Aksi teklif dahi edilemezdi.
Bu yüzden türlü bahaneler bulup evlerine yolladığı kadınlarla sürekli tartışırdı. O anlatmak istemez, onlar da zaten anlamazlardı...
Yerine oturup bilgisayar başına geçtikten sonra bu düşüncelerden sıyrıldı. Çalışmak onun endorfiniydi ve her şartta işe yarıyordu.
...
Galerinin servis tarafındaki işlerini halledip döndüğünde sürpriz bir yüzle karşılaştı. Derya... Deli doktoru...
Arabalardan birini inceliyor, çalışanlardan biri de ona bilgi veriyordu. Yine farklıydı, her şeyiyle. Saçını geçen günkü gibi tepeden toplamış, ensesini iyice görünür kılmıştı. Sırtına doğru indiği belli olan dövmesini gösterecek kadar hem de... Arabanın içine doğru eğildiği için de iyice belirginleşmişti. Acaba şeklin tamamı neydi?
Altında bu defa, şalvardan bozma bol bir pantolon vardı. Kalçasının hemen üstünde bitiyor ve iç çamaşırının lastiğini gözler önüne seriyordu. Belli ki bu manzara düşünülerek giyilmişti kıyafet zira hiç de rahatsız edici durmuyordu.
Ne konuştuklarını duymak maksadıyla biraz daha yaklaştığında Derya aniden diklendi ve elemanın baktığı yöne döndü. Göz göze geldiklerinde onu arkasından incelerken yakalanmamak için gözlerini kaçırmakta çoktan gecikmişti. Bu da kıl kuyruğun yine sırıtmasına sebep olmuştu. Can alıcı, can yakıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.