Topuk... Bir erkeğin topuğu bu kadar narin olur muydu?
Muhammet kendine bakan bir erkekti. Aynı segmentteki diğer yaşıtları bira içmekten göt göbek salmışken onun sıkı vücudu, bu bakımın en büyük kanıtıydı.
Topuktan baldıra çizdi rasat yolunu. Çok kılsız bir yapısı yoktu. Ama ortalama yurdum insanı kadar da değildi. Seyrek ve kıvrık tüyleri geçip kalçasına vardı gözleri.
Çıplak yatmak gibi bir alışkanlığı yoktu. Ama Derya'da kaldığı zamanlar onun kıyafetlerini giymeyi tercih etmediği için genelde yarı çıplak uyuyordu. Ekseri siyah ve koyu gri iç çamaşır tercih etmekteydi. Tabii ki avm'lerdeki en pahalı markaların kakaladığı donlardı bunlar. Site site dolaşıp farklı şeyler seçecek kadar moda takipçisi değildi.
Derya, Muhammet'in en çok sevdiği yönünün bu olduğunu düşündü. Kazandığı kadar harcayan tiplerdendi. Bunu hayatının her ayrıntısında görebilirdiniz. Tanıştıklarından beri Amarok'u dışında en az iki kez değiştirdiği kişisel bir garajı vardı mesela. Adamı araba seviyordu. Pahalı bir hobi.
Ailesine sunduğu yaşam standardı da bunun başka bir göstergesiydi. Zaten Umut'a çok kızmasının temelinde de bu ruh hali vardı. Her imkanı tanıdığını düşündüğü için fire de istemiyordu.
Kalçasında hafif bir hareketlilik sezdi. Uyanmak üzereydi belli ki. Derya'nın seyir defteri, iç çamaşırı lastiğinden sırta doğru yazılmaktaydı.
Kalın bir beli vardı. Zaten onu Derya'dan bir iki santim kısa gösteren de buydu. Sevişirken sarılmayı denediği halde becerememiş olmasının da asıl nedeni sayılırdı. İri kıyım belalısı...
Omuzlara doğru genişleyen üst bedeni, çıplakken daha net algılanan bir emeği gözler önüne seriyordu. Bu vücut anca spor salonunda geçirilen saatlerin sonucu oluşabilirdi ve günün hangi saatlerinde bunu halledebildiğini bir türlü anlamıyordu.
Derya şanslı erkeklerdendi. Doğuştan şekilli bir bedeni vardı ve haftada sadece iki defa sıkı bir çalışma ile yola soktuğu halde göz kamaştırırdı. Bu yüzden Muhammet'in temposu başını döndürüyordu. Tebrik edilesi...
Ensesine ulaşan gözler, yastıktan düşmüş olan kafasında sevdiğinin yüzünü aradı. Bakmaktan çok bakılmayı seviyordu. Hele hele Muhammet'in saklayamadığı yiyici bakışları, tutkuya dönüşmüştü. Uyansın ve ona baksın istiyordu.
İnsanlar bu şekilde tek eşli oluyorlardı galiba. O sırada mühürlendiği kim varsa onun gözünün değdiği tek şey olmak için didinip duruyorlardı. Çokluk, hayal kırıklıklarının nedeni...
Neyse ki Derya bu konuda da şanslıydı. Her ne kadar Seda denen kadın aralarında bir sorunmuş gibi dursa da Muhammet'in onu uygun bir mesafede tuttuğunu da biliyordu. Bunda, yaptığı minik sosyal medya taramalarının da katkısı vardı elbet.
Kızın tüm hesaplarını takipteydi ve Muhammet'le ciddileşmeye başladıklarından beri Sahra Çölü'nü andıran bir hareketliliğe sahip olduğunu gözlemlemişti. Ona da üzülüyordu. Ama elden bir şey gelmezdi. Kazanamıyorsa kaybettiğini de bilme lüksüne erişemezdi.
Bir anda Muhammet'e dokunma isteğiyle yanıp tutuştu. Dokunmak istediği beden, enteresan bir şekilde sürekli soğuktu. Dışarıdan hiç de öyle görünmeyen ten renginin, dokunan herkesi şaşırttığına emindi. Alev görünümünde buz dağı... Muhammet... Derya'nın yediği her şeye değen adam... Bazen dayak, bazen yarak tabii ki.
...
"Bir konser var."
Pazar kahvaltısı için geldikleri mekan şehir dışında sayılırdı. Sık sık dışarı çıktıkları için aynı mekanlara üst üste gitmemeye çalışıyorlardı. Daha doğrusu Muhammet bunun için çırpınıyordu. Derya'yı güldürmek için daha iyi bir yol seçemezdi. Ses etmiyordu çünkü bu sayede memleketin görmediği yeri kalmıyordu. Adam çırpınırken bile öğrenmeye, öğretmeye devam ediyordu. Pedagojik formasyonumsu...
"Kimin?"
Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra cevap verdi Derya.
"Bir DJ. Pek tanınmış değil."
"İsmini söylemek yerine geçiştirdiğine göre tanımayacağımı düşünüyorsun."
Derya hinlikten kırılan taraflarına selam çaktı. Muhammet cidden değişmişti. Eski, suskun halinden eser kalmamıştı. Ortayı gördü mü doksana çakıyordu.
"Hayır, sadece tarzın olmadığını bildiğim için o ayrıntıyı geçmeyi tercih ettim."
"Çünkü sen benim arabesk dinleyip Ankara bebesi izleyen bir hıyar olduğumu düşünüyorsun."
Tabaktan aldığı salatalık dilimini ağzına yerleştirirken durumun ne kadar komik olduğunu düşündü.
"O zaman gidiyoruz."
"Kimle gidiyorsun?"
Güneşten korunma amacıyla üzerlerine gerilmiş tentenin delikli noktalarının gölgesi Muhammet'in yüzüne vuruyordu. Disko topu gibiydi şu an. Doksanlara dönülesi...
"Gelmek istersen seninle."
"Ben dinleyebilir miyim ki? Var mı bu konuda kabiliyetim?"
Kıkırdamamak için kendini zor tutuyordu. İlk defa tatlı tatlı atışıyorlardı ve Derya cidden yanlış taraftaydı. Çünkü derdini anlatamıyordu.
"Bilmem. Bir dener bakarız. Baktık yapamıyorsun, kapının önüne koyarım."
Tek kaşını kaldırarak espriyi tehdide bağlayan Muhammet ise şu an dünya üzerindeki en şirin şeydi.
"Saat kaçta?"
"Dokuz yazıyor ama on, on buçuktan önce başlamaz."
"Tamam."
Döneli daha beş gün olmuştu ve her şey olması gerektiğinden daha güzel ilerliyordu. Artık normal çiftler gibi takılıyorlardı. Yani asıl sorunlardan kaçıyor, saçma ayrıntılar yüzünden kavga ediyorlardı. Her ne kadar konuşmak için erken olsa da olmuşlardı.
"Yalnız olmayabiliriz."
Adamın yediği her lokmayı boğazına dizmeye kararlı olduğunu gösterircesine nefes almadan gönderiyordu. Muhammet'in gözleri yine ondaydı.
"İzin mi istiyorsun?"
Gülmemek için harcadığı çaba hiç olurken 'Muhammet'le normalleştirme çalışmaları'nın hep böyle eğlenceli geçmesini umdu.
"Olabilir. Sonuçta senin de söz hakkını gözetmemiz gereken bir mağarada yaşıyoruz."
Oluşmasını umduğu şaşkın bakış belirmeye başlarken Muhammet'in elinin, masadaki kuru yemiş tabağına gittiğini göremedi.
Yüzüne doğru gelen bademi bu sebeple yakalamakta gecikti. Artık kendini tutmayıp kahkaha atarken Muhammet'in önündeki tabağa yumulmaya devam etmesi havayı daha sıcak kılmıştı.
"Taş gibi birini buldun, yaşadığın çağı karıştırdın tabii."
"Vuuu! Sen iyice megaloman oldun bakıyorum."
"Bakmaya devam edeceksen kanalıma abone olman gerekecek."
Derya daha şiddetli gülmeye devam ederken:
"Neymiş o? Su kanalı mı?"
Muhammet son lokmasını yuttuktan sonra Derya'nın şimdiye kadar görmediği bir ateşle gülümsedi. Bunu tekrar tekrar görmek için her şeyi yapabilecek gibi hissetti.
"Cine5. Bol şifreli ve kalın çizgili."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.