Tanımsızlık...
Derya'nın hayatında pek de yeri olmayan bir olguydu. Birçok insanın handikabıydı bu, korkularının başkahramanı.
Ne hissettiğini bilememe, bilse bile dillendirememe, dillendirse dahi içselleştirememe... Teoride kolay fakat pratikte zor durumlardı. Tanımsızlık, cesaretin üvey anası. Bazen desteklese de çoğu zaman kösteği tadını çıkarmanın, önündeki engel şehvetli duyguların...
Kapıyı açtığında Muhammet'i karşısında bulmak çok da şaşırtmamıştı Derya'yı. Son görüşmelerinden sonra Umut'u usul usul örgütlemişti. Kardeşinden beklediği şefkati bulamayacak Muhammet'in, bir şekilde kollarına düşeceğini öngörmüştü, yani gelişi sürpriz değildi.
Fakat tabularını bu kadar hızlı ve gözü kara yıkacağı aklının ucundan geçmezdi. Tanımsız bir gurur duydu.
Kapının önünde öpüşmeye başlamış ve aynı hızla içeri girmişlerdi. Öyle ki kapıyı kapatmak için dahi bedenini ayıramamıştı Muhammet'ten, tutkulu partneri izin vermemişti.
Şu ansa mutfak tezgahının kenarındaydılar. Geniş bir evi yoktu Derya'nın. Oturma alanı ile mutfak iç içeydi. Stüdyo daire sayılabilecek bu evin en geniş bölümündeydiler yani. Fakat buna rağmen şu an kuşatıldığından mıdır bilinmez, her yer dar geliyordu Derya'ya, nefes alamıyordu.
Muhammet o kadar sert ve hınçla öpüyordu ki onu, dilleri birbirine değmiyor olsa kavga ettiklerini düşünebilirdi. Kalçası tezgâhın kenarına bastırıldıkça Muhammet dahasını istiyor, onu biraz daha itiyordu. Kontrolsüzdü, kontrolden eser yoktu, kontrol çığırından çıkmıştı.
Dudağını kurtarabildiği an Muhammet'in boynuna yöneldi. Bu hareketin onu biraz sakinleştirmesini umdu. Aynı sıra konuşarak neler olup bittiğini anlamaya çalışacaktı.
"Harika kokuyorsun."
Normal biri, normal şartlarda sırf bu iltifat ve harekete karşılık olsun diye çenesini kaldırır, daha çok dokunulmak için alan açardı. Lakin Muhammet'in düşünerek hareket ettiğini sanmıyordu. Gözlerini sıkı sıkı kapamıştı. Zorlandığı her halinden belliydi. Sanki yapmak istemediği bir işi yapmak zorunda olduğu için yapıyordu.
Cevap vermek yerine tekrar dudaklarına yapıştı Muhammet. Bu kez elleri de devredeydi ve onu sabitlemek için kullandığı omuzlarından aşağı doğru kaymaya başlamıştı. Dokunulmak Derya için olmazsa olmaz değildi, kadınlarla yataktayken yönlendirici taraf hep kendisiydi. Şimdi ise üzerinde, ne yapacağını bilmediği için çoğunlukla fazla sert bir tonda hareket eden erkek elleri geziyordu. Muhammet'ten naif dokunuşlar beklemiyordu elbet ama bu kadar da yakıcı olması gerekmiyordu.
Televizyondaki reklam sesi dışında öpücüklerinin sesini bastıran bir tını yoktu. O da iyi ki vardı yoksa Muhammet'in iniltiyle karışık sert soluğu canını yakabilirdi. Böyle bir ânı, merhamet ile bozmak istemiyordu.
Dudaklarını tekrar kurtarıp eliyle sabitlediği yüze alnını dayadı Derya. O da en az Muhammet kadar nefes nefeseydi.
"Sakin ol. Ağırdan al."
Muhammet göz kapaklarını ani ve korkuyla karışık bir cesaretle açtığında ona ulaşabildiğini düşündü. Oysa bu kahverengi gözlerin önündeki perdenin oradan ayrılmaya niyeti yoktu. Konuşmasını sağlamalıydı. Konuşmak onu rahatlatacaktı.
"Ne oldu?"
Sesi kısık fakat hükmediciydi. Bu defa cevap almazsa sonraki hamlede onu fizik güç kullanarak öttürecekti.
Tabii karşısındaki kafayı yemiş bir Muhammet olmasaydı. Tek kelime etmeden öylece durdu. Göz gözeydiler ve konuşmak o an en az ihtiyaç duyduğu şeydi belli ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.