"Saat dörtte bir randevunuz daha var ama."
"Gelmeyeceğini bildiğimiz bir randevu Hacer."
Sırt çantasını hazırlarken içinde çoğalan heyecana gülümsedi. İyice çocuklaşmıştı.
"O gelmiyor ama gelmeyeceğine dair bilgiyi vermek için birini yolluyor."
Çantanın içindekileri sistemli bir sırayla yerleştirdiğine emin olduktan sonra fermuarı çekti. Aslında bu duyguyu tanıyordu. Tanıdığı için korkması gerekirken o yine de üstüne gidiyordu. Bağlılık, sahiplenmek ve birilerinin size muhtaç olduğunu bilme hissi... Derya bunları daha önce de tatmıştı. Bu konuda tarafgirdi. Vazgeçilmez sanıldığı günler çok da geçmişte kalmamıştı. Bundan duyduğu hazzın onu nasıl bir sefalete sürüklediğini unutamayacağı kadar da yakından biliyordu. Tanıyor, biliyor, yaşıyordu...
Aceleci tavrına bir ara verip yüzüne tedirginlikle bakan kıza döndü. Boyu ortalamanın da altında olduğu için ona her bakmak isteyişinde eğilmesi gerekiyordu.
"O zaman o birinden o bilgiyi alır, bana ilettiğini söylersin."
Son bir hareketle fermuarı çektikten sonra çantayı sırtına atıp:
"Hatta ona, geçiştirilen bu seansların beni çok endişelendirdiğini, Kemal Bey'in katılımını sağlama konusunda çok hevesli olduğumu da söylersin." diyerek eliyle omzunun kenarından tuttu Hacer'in. Amacı rahatlatmaktı. Çünkü insanlar; düştüklerinde omzun altından kaldırılır, diz çökmeleri istendiğinde omzun üstünden bastırılır, kontrol edilmeleri gerektiğinde ise yanlarından sıkıştırılırdı. Omuz önemli bir detaydı, kullanmasını bilen için ilkel ama etkili bir silah aynı zamanda.
Etkisini göstermesi çok uzun sürmedi ve Hacer güvenle gülümsedi. Tabii ki de halledecekti.
"Sizde bir değişiklik var."
Arkasını dönmüş odadan çıkacakken duydukları beklenmedikti. Adım atmayı kesip sadece başını çevirerek baktı ona:
"Yeni dövmemi görmüş olamazsın değil mi?"
Kızın kaşları, Derya'nın sözüyle aynı anda havalandı.
"Yeni dövme mi? Hani, nerenize yaptırdınız?"
Heyecanla yanına kadar gelen Hacer, biraz daha yüz verse onu soyup her noktasına tek tek bakacaktı. Kadınlar ayrıntıyı severdi, çünkü onlar yakınlaştıkça anlaşılırdı. Ayrıntılar anlaşıldıkça güzelleşir, kadınlar anladıkça sever, sevdikçe daha çok yakınlaşırlardı.
Omuz hizasındaki yüze gülümsedikten sonra hem yürüyüp hem konuştu:
"Gösteremeyeceğim, görmek istemeyeceğin bir yerimde Hacer. Ben çıkıyorum."
Dış kapıya kadar arkasından laf saya saya gelen kızın söylediklerinin yarısını duymamayı tercih etti. Geri kalan yarısı da iyi yolculuklar dilemeye dairdi ve teşekkürü hak etmişti.
Binadan çıkar çıkmaz gözü caddeyi boydan boya taradı. Amarok görünmüyordu. Saatine baktıktan sonra kaldırımın kenarına geçip trafiğin akış yönünün tersine doğru baktı. Dakik homofobiği hayret verici derecede, birkaç saniye, geç kalmıştı.
Bazı konulara saplantılı olduğunu görmüştü. Zaten zihnini "fobi"lerle dolduran tüm insanların ortak özelliğiydi bu: sorgulamadan inanmak, inandıklarını körü körüne uygulamak ve uygularken başkalarına yaşam hakkı vermemek... Hepsinde olan, Muhammet'tekinden farksızdı yani.
Dakikti mesela. Katiyen geç kalmıyor, kalınmasına katlanamıyordu. Sanki dünyada olan her şeyi kontrol edebilirmiş gibi herkesin de işlerini ona göre ayarlamasını bekliyordu. Oysa geç kalmak ya da erken gitmek insanî bir lükstü. Olması gereken yerde ve zamanda dursaydı atalarımız, şu an Sapiensler, Neandertallerin asil torunları olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.