Kitabın kapağını kapatıp gözlüğünü çıkardı. Uzun soluklu bir ara vermişti roman okumaya, dikkati dağınık, zihni yorgundu çünkü.
Son günlerdeki akışa nasıl kapıldığını düşündü. İnsanoğlu böyleydi, gerçeklerin peşinde koşarken bile sanal olana meftundu. Nerede "zor" olan varsa orada bitiverirdi ve sonrasında bildiği her şeyi bu yolda harcar, yeri gelir heba ederdi.
Bildikleri Derya'yı, anca buraya kadar getirmişti: pes etmek ile direnmek arasındaki ince çizgiye.
Her şey, Yunus'a, planını kısmen de olsa anlatmasıyla başlamıştı. Muhammet'in durumundan ve ona vermek istediği dersten yumuşatarak bahsetmişti. Yunus ise önce dalga geçmiş -Derya'nın ciddi olduğunu anlayınca- sonrasında dikkatle dinlemiş ve hak vermese de makul bir çaba olarak görmüştü.
Fakat dile getirmese de Derya'nın riskli bir işe giriştiğini düşündüğünü biliyordu. Bunu yorumlarının satır aralarından çıkarmıştı. Çok uzun süredir tanışıyor olmasalar da tepkilerini bilecek kadar çok gözlemlemişti onu. Yalanla pek işi yoktu, en azından fikri sorulduğunda dobra dobra dökülebiliyordu.
"Kapılmışsın." demişti en son. "Seks işin bahanesi olmuş gibi."
Kayda değer bir tespitti elbette ama eksikti de. Cinsel haz hiçbir zaman hafife alınamazdı. Derya'ya göre insan her şeyden öte bir maddeydi ve doğası gereği atomlar ve bileşiklerle izah edilirdi.
Bir insan çok açsa, en sevdiği yemeğin kokusu burnuna gelirdi mesela. Tokken de tam tersi olur, algıları kapanırdı. Bedendeki haz aktivitesi de böyle çalışırdı. Cinsel açlık, giderilmek için yollar arar, bulur, bedenin kimyasına uygun seçeneklere yönelirdi. Giderilirse ne âlâ! Giderilmediği an kendini yemeye başlardı.
Derya'da olan şey de tam olarak buydu. Daha yeni tattığı bir yiyeceğe doymak bilmeden saldırmacalardaydı. Oysa biliyordu ki bir süre sonra bu arzu, sönmüş volkanlar arasındaki yerini alacaktı. Tekaüt her tutkunun hazin sonuydu.
Bunu iyi bildiği için Muhammet'e duyduğu ihtiyacı mental platformda konumlandırmıyordu. Yeni bir beden ve farklı bir haz biçimiydi onun için. Doyunca anlamsızlaşacaktı.
Fakat "amaç" insanı yaşatan asıl şeydi. Tüm adımların tetikleyicisi...
"Başladığın işi bitir o zaman. Kabullendir ona." demişti Yunus. Zaten duymak istediği şeyleri söylemişti yani. Bu sırada kendi ihtiyacını da karşılayarak bir taşta iki kuş vuracaktı.
Ducati'sini de tam bu saikle Muhammet'in evine bırakmıştı. Onu görünce yokluğunu hissedeceğini biliyordu. Yokluğunun ona, beraberken ne kadar büyük haz duyduklarını hatırlatacağını... Hatırladığı şeye -Derya gibi- doymadığı için yine isteyeceğini... Yine isteyince de "asla" dediklerini tek tek devireceğini...
Bugün ise icraat günüydü. Umut'a verdiği sözü tutup Muhammet'in gözüne gözüne sokacaktı kendisini. Kancalı homofobiğinin, bir erkeğe kalkan sikini dikkate almasını sağlayacaktı. Beden yalan söylemezdi, bunu Muhammet de öğrenecekti.
...
"Özlemişsindir."
Umut'un neşeli sesi sınavın da iyi geçtiğine delaletti.
"Hem de çok."
Elini motorunun koltuğunda gezdirirken samimi bir itirafta bulunuyor olmanın yarattığı huzurla doldu içi. Günahlar bu sayede affedilirdi. İtiraf ettikçe suç basitleşir, basitleştikçe cezası hafiflerdi.
"O zaman hoş geldin abi."
Umut'a dönüp ona uzanan elini sıktıktan sonra tekrar motoruna dokundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.